Küresel İklim Eylem Günü kapsamında Bursa’da önemli bir buluşma gerçekleşti. Bursa Su Kolektifi, Bursa Kent Meydanı’nda bir basın açıklaması düzenledi.
Haber Giriş Tarihi: 19.11.2025 13:53
Haber Güncellenme Tarihi: 19.11.2025 14:32
Muhabir:
MUSTAFA EFE
Küresel İklim Eylem Günü kapsamında Bursa’da önemli bir buluşma gerçekleşti. Bursa Su Kolektifi, Bursa Kent Meydanı’nda bir basın açıklaması düzenledi. Açıklamayı, Yenişehir Emek ve Demokrasi Platformundan Erkan Erdem ile Ebru Yalman birlikte okudu.
Açıklamaya Yenişehir’den katılım sağlayan Tüm Emeklilerin Sendikası Yenişehir Şubesi Başkanı Kamettin Baştürk ve Tüm Emeklilerin Sendikası İnegöl Temsilcisi Adnan Yıldız da destek verdi. Çok sayıda kolektif gönüllüsü, ekolojist ve dost kurum da eylemde yer aldı.
Basın açıklamasında iklim krizinin giderek derinleştiği, susuzluk ve kuraklığın özellikle Bursa’da ciddi sonuçlar yarattığı, kapitalist politikaların doğayı ve toplumu ağır bedeller ödeterek yıkıma sürüklediği vurgulandı.
Basın açıklamasında şunları kaydedildi: “Sınırsız büyüme kaynaklı doğal alanların yıkımı ve iklim krizinin etkisiyle birlikte seller, yangınlar, kuraklık gibi afetlerde binlerce insan hayatını kaybediyor. Doğal yaşam alanları çorak felaket bölgelerine dönüşüyor, birçok canlı yersiz yurtsuz kalıyor ve ölüyor. İklim krizi, gelecekte yaşayacağımız bir öngörü değil, günümüzde tanık olduğumuz acı bir gerçekliktir. Susuzluk, kuraklık ve sellerin tanığıyız. Bu yıl Bursa’da kuraklık ciddi boyutta yaşandı. Tarlalar sulanamadı, barajlarımız kurudu.
Bunları yaşadık, bundan sonra rahatız diyemiyoruz. Kapitalist devlet, halkın değil, işbirliği içinde olduğu sermayenin çıkarlarını koruduğu için daha kötüsü bizi bekliyor. İklim krizine etkisi 84 kat fazla olan metan gazı her geçen gün daha çok donmuş toprağın erimesiyle havaya karışıyor. Dünyanın ortalama sıcaklığı son 20 yılda 0,6 derece artması havada su buharını %4 arttırdı. Bu da daha çok sel, tayfun, kasırga, hortum gibi felaketleriyle yüzleşmemize neden oldu.
İşte bu nedenle diyoruz ki, iklim krizi, su krizidir. İklim krizi, suyu giderek topraktan uzaklaştırıp denize doğru sürüklüyor. Yer altı sularımız sanayi tarafından kaçak su kuyularıyla hortumlanıyor. Derelerimiz maden şirketlerine, kömür santrallerine tahsis edildi.
Kapitalizm, daha çok satmak için kalitesiz üretim ve hızla bozulan ürünlerle, halkı daha çok tüketime zorluyor. Üretimin her aşamasında CO2 ile havayı, kullandığı suyla derelerimizi kirletiyor. Çiftçi kirletilmiş dereden su kullanamıyor. Böylelikle sermaye iklim krizi ile yarattığı su krizini, derelerimizi kirleterek daha da körüklüyor. İklim krizini önlemede en önemli varlık ormanlar kapitalimin yağması altında. Yağmur ormanları, maden ve diğer her türlü talana kurban ediliyor. Ülkemizde durum içler acısı.
Türkiye orman yangınlarında kaybettiği alanın çok daha fazla orman alanı, maden, enerji, ulaşım vb projelerine verdi. AKP iktidarının ucube maden ve inşaat temelli ekonomisi için kanun yönetmeliklerimiz değiştirildi. Birçok ilin %80’i içinde orman ve köyler, tarlalarla birlikte maden şirketlerine tahsis edildi.
Bu da yetmedi, son kanun değişiklikleriyle korunmakta olan doğal kalmış son kaleler, milli parklar, tabiat parkları, sulak alanlar, muhafaza ormanları ve hatta tarlalarımız, zeytinliklerimiz, maden ve enerji şirketlerinin yağmasına açıldı.
İklim krizine karşı yapılacak onlarca iş varken İklim Kanunu adı altında bir ticaret kanunu yürürlülüğe alındı. Su kaynaklarımızın tahsisinde kanunlarımızda insan ve tarım önceliği bozularak sanayi ve maden önceliğine dönüştürüldü.
Tüm bunlar olurken dünya ülkeleri 30 yıldır BM Birleşmiş Milletler öncülüğünde, iklim krizine sözde çözüm arıyor. Anlaşmalar, sözleşmeler imzalanıyor ancak atmosferde CO2 artmaya, dünya ısınmaya devam ediyor.
İşte bu müzakerelerinin sonuncusu bu hafta Brezilya’da başladı. Bugün, Brezilya’da, iklim krizi ile mücadele sözü veren devletlerarasında COP 30 iklim müzakereleri sürerken, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan aynı cümleyle sokaklarda: Bu dünya bizim! Dünya halkları şu soruyu soruyor: Kimin için büyüyoruz, kimin için yaşıyoruz, ne için ölüyoruz?
İklim krizi doğal değil, kapitalizmin krizidir. Krizin nedenini ekosistemin kendi varoluşuna ya da bireylerin yaşam tarzına bağlayanlar, doğayı ve emeği metalaştıran mevcut ekonomik düzeni bize unutturmak isteyenlerdir.
Dünyamız yaşamı her an yeniden üretirken, insanlığın mahkum edildiği kapitalist sistem, dünyadaki tüm halkların ve yeryüzündeki tüm canlıların sırtına basıp yükseliyor. Sistemin yarattığı eşitsizlik, adaletsizlik, savaşlar ve yoksulluk doğayı bir bütün hâlinde sömürüyor.
Bugün, iklim müzakere salonları içerisinde büyük sermayedarlar, savaş tüccarları, petrol, kömür lobileri, toplumsal adaleti sağlamak gibi bir derdi olmayan sözde liderler, iklim krizi ile mücadele maskesi altında kapitalist büyümenin peşinde koşarken, bizler bu salonların dışından, yaşamın tam ortasından sesleniyoruz: Tüm canlılar için adalet sağlanmadan iklim krizi ile mücadele edilemez.
Sınırsız büyüme kaynaklı doğal alanların yıkımı ve iklim krizinin etkisiyle birlikte seller, yangınlar, kuraklık gibi afetlerde binlerce insan hayatını kaybediyor. Doğal yaşam alanları çorak felaket bölgelerine dönüşüyor, birçok canlı yersiz yurtsuz kalıyor ve ölüyor. Doğa ve yaşam savunucularına, iklim aktivistlerine, çevre ve ekoloji gazetecilerine yönelen sistematik saldırılar artıyor. Failimizi çok iyi tanıyoruz: Hepsi aynı sermaye çıkarlarının, aynı cezasızlık düzenin, aynı baskı mekanizmalarının farklı yüzleridir.
Son olarak aramızdan alınan, ekoloji mücadelesinin yılmaz savunucularından biri olan sevgili arkadaşımız Hakan Tosun’u özlemle anıyor, bu cinayetin asla karanlıkta kalmayacağını bir kez daha haykırıyoruz. “Hakan Tosun’a ne oldu?” sorusunun cevabı yanıt bulana ve tüm sorumlular cezalandırılıncaya kadar hesabını sormaktan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz. Kömürden hızla çıkış için takvim hazırlanmalı ve titizlikle uygulanmalıdır. Suyun kirletilmesi ve kaçak su kullanımı en ağır suç olmalıdır.
Suyu kirletenler ve kaçak kullananlar kanunlardaki en caydırıcı ve ağır suçlarla yargılanmalıdır. Sanayi bölgeleri arıtma tesislerinde, atık su çıkışı olmadan, kirletilmiş suyu sürekli arıtan sistemler geliştirilmelidir. Çatılara, devlet destekli güneş panelleri kurma seferberliği başlatılmalıdır. Ormanların maden, enerji ve diğer nedenle tahsisi durdurulmalıdır. Orman yangınlarına izin vermeyecek etkin önlemler alınmalıdır. Standartlaşma ve kaliteli, uzun ömürlü ürünler üretme zorunluluğu kanunlarda tanımlanmalı ve standartlar sürekli yükseltilmelidir. İklim krizinin çözümü iklim adaleti temelinde ele alınmalıdır. Temiz suya ulaşım, sağlıkla gıda ve barınma temel bir hak olarak tanımlanmalı, ticarileştirilmemelidir. Doğanın hakları doğanın kendi yasasına göre belirlenmelidir. Hayvan özgürlüğü ve hayvanların yaşam hakkı güvence altına alınmalıdır. İklim krizi ile mücadele etmek için bütüncül bir ekosistem planlaması yapılmalıdır. Fosil yakıt projeleri başta olmak üzere doğal sistemler üzerinde geri döndürülemez tahribata neden olan tüm yıkıcı projeler sonlandırılmalıdır.”
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
‘İklim krizi doğal değil, kapitalizmin krizidir’
Küresel İklim Eylem Günü kapsamında Bursa’da önemli bir buluşma gerçekleşti. Bursa Su Kolektifi, Bursa Kent Meydanı’nda bir basın açıklaması düzenledi.
Küresel İklim Eylem Günü kapsamında Bursa’da önemli bir buluşma gerçekleşti. Bursa Su Kolektifi, Bursa Kent Meydanı’nda bir basın açıklaması düzenledi. Açıklamayı, Yenişehir Emek ve Demokrasi Platformundan Erkan Erdem ile Ebru Yalman birlikte okudu.
Açıklamaya Yenişehir’den katılım sağlayan Tüm Emeklilerin Sendikası Yenişehir Şubesi Başkanı Kamettin Baştürk ve Tüm Emeklilerin Sendikası İnegöl Temsilcisi Adnan Yıldız da destek verdi. Çok sayıda kolektif gönüllüsü, ekolojist ve dost kurum da eylemde yer aldı.
Basın açıklamasında iklim krizinin giderek derinleştiği, susuzluk ve kuraklığın özellikle Bursa’da ciddi sonuçlar yarattığı, kapitalist politikaların doğayı ve toplumu ağır bedeller ödeterek yıkıma sürüklediği vurgulandı.
Basın açıklamasında şunları kaydedildi: “Sınırsız büyüme kaynaklı doğal alanların yıkımı ve iklim krizinin etkisiyle birlikte seller, yangınlar, kuraklık gibi afetlerde binlerce insan hayatını kaybediyor. Doğal yaşam alanları çorak felaket bölgelerine dönüşüyor, birçok canlı yersiz yurtsuz kalıyor ve ölüyor. İklim krizi, gelecekte yaşayacağımız bir öngörü değil, günümüzde tanık olduğumuz acı bir gerçekliktir. Susuzluk, kuraklık ve sellerin tanığıyız. Bu yıl Bursa’da kuraklık ciddi boyutta yaşandı. Tarlalar sulanamadı, barajlarımız kurudu.
Bunları yaşadık, bundan sonra rahatız diyemiyoruz. Kapitalist devlet, halkın değil, işbirliği içinde olduğu sermayenin çıkarlarını koruduğu için daha kötüsü bizi bekliyor. İklim krizine etkisi 84 kat fazla olan metan gazı her geçen gün daha çok donmuş toprağın erimesiyle havaya karışıyor. Dünyanın ortalama sıcaklığı son 20 yılda 0,6 derece artması havada su buharını %4 arttırdı. Bu da daha çok sel, tayfun, kasırga, hortum gibi felaketleriyle yüzleşmemize neden oldu.
İşte bu nedenle diyoruz ki, iklim krizi, su krizidir. İklim krizi, suyu giderek topraktan uzaklaştırıp denize doğru sürüklüyor. Yer altı sularımız sanayi tarafından kaçak su kuyularıyla hortumlanıyor. Derelerimiz maden şirketlerine, kömür santrallerine tahsis edildi.
Kapitalizm, daha çok satmak için kalitesiz üretim ve hızla bozulan ürünlerle, halkı daha çok tüketime zorluyor. Üretimin her aşamasında CO2 ile havayı, kullandığı suyla derelerimizi kirletiyor. Çiftçi kirletilmiş dereden su kullanamıyor. Böylelikle sermaye iklim krizi ile yarattığı su krizini, derelerimizi kirleterek daha da körüklüyor. İklim krizini önlemede en önemli varlık ormanlar kapitalimin yağması altında. Yağmur ormanları, maden ve diğer her türlü talana kurban ediliyor. Ülkemizde durum içler acısı.
Türkiye orman yangınlarında kaybettiği alanın çok daha fazla orman alanı, maden, enerji, ulaşım vb projelerine verdi. AKP iktidarının ucube maden ve inşaat temelli ekonomisi için kanun yönetmeliklerimiz değiştirildi. Birçok ilin %80’i içinde orman ve köyler, tarlalarla birlikte maden şirketlerine tahsis edildi.
Bu da yetmedi, son kanun değişiklikleriyle korunmakta olan doğal kalmış son kaleler, milli parklar, tabiat parkları, sulak alanlar, muhafaza ormanları ve hatta tarlalarımız, zeytinliklerimiz, maden ve enerji şirketlerinin yağmasına açıldı.
İklim krizine karşı yapılacak onlarca iş varken İklim Kanunu adı altında bir ticaret kanunu yürürlülüğe alındı. Su kaynaklarımızın tahsisinde kanunlarımızda insan ve tarım önceliği bozularak sanayi ve maden önceliğine dönüştürüldü.
Tüm bunlar olurken dünya ülkeleri 30 yıldır BM Birleşmiş Milletler öncülüğünde, iklim krizine sözde çözüm arıyor. Anlaşmalar, sözleşmeler imzalanıyor ancak atmosferde CO2 artmaya, dünya ısınmaya devam ediyor.
İşte bu müzakerelerinin sonuncusu bu hafta Brezilya’da başladı. Bugün, Brezilya’da, iklim krizi ile mücadele sözü veren devletlerarasında COP 30 iklim müzakereleri sürerken, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan aynı cümleyle sokaklarda: Bu dünya bizim! Dünya halkları şu soruyu soruyor: Kimin için büyüyoruz, kimin için yaşıyoruz, ne için ölüyoruz?
İklim krizi doğal değil, kapitalizmin krizidir. Krizin nedenini ekosistemin kendi varoluşuna ya da bireylerin yaşam tarzına bağlayanlar, doğayı ve emeği metalaştıran mevcut ekonomik düzeni bize unutturmak isteyenlerdir.
Dünyamız yaşamı her an yeniden üretirken, insanlığın mahkum edildiği kapitalist sistem, dünyadaki tüm halkların ve yeryüzündeki tüm canlıların sırtına basıp yükseliyor. Sistemin yarattığı eşitsizlik, adaletsizlik, savaşlar ve yoksulluk doğayı bir bütün hâlinde sömürüyor.
Bugün, iklim müzakere salonları içerisinde büyük sermayedarlar, savaş tüccarları, petrol, kömür lobileri, toplumsal adaleti sağlamak gibi bir derdi olmayan sözde liderler, iklim krizi ile mücadele maskesi altında kapitalist büyümenin peşinde koşarken, bizler bu salonların dışından, yaşamın tam ortasından sesleniyoruz: Tüm canlılar için adalet sağlanmadan iklim krizi ile mücadele edilemez.
Sınırsız büyüme kaynaklı doğal alanların yıkımı ve iklim krizinin etkisiyle birlikte seller, yangınlar, kuraklık gibi afetlerde binlerce insan hayatını kaybediyor. Doğal yaşam alanları çorak felaket bölgelerine dönüşüyor, birçok canlı yersiz yurtsuz kalıyor ve ölüyor. Doğa ve yaşam savunucularına, iklim aktivistlerine, çevre ve ekoloji gazetecilerine yönelen sistematik saldırılar artıyor. Failimizi çok iyi tanıyoruz: Hepsi aynı sermaye çıkarlarının, aynı cezasızlık düzenin, aynı baskı mekanizmalarının farklı yüzleridir.
Son olarak aramızdan alınan, ekoloji mücadelesinin yılmaz savunucularından biri olan sevgili arkadaşımız Hakan Tosun’u özlemle anıyor, bu cinayetin asla karanlıkta kalmayacağını bir kez daha haykırıyoruz. “Hakan Tosun’a ne oldu?” sorusunun cevabı yanıt bulana ve tüm sorumlular cezalandırılıncaya kadar hesabını sormaktan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz. Kömürden hızla çıkış için takvim hazırlanmalı ve titizlikle uygulanmalıdır. Suyun kirletilmesi ve kaçak su kullanımı en ağır suç olmalıdır.
Suyu kirletenler ve kaçak kullananlar kanunlardaki en caydırıcı ve ağır suçlarla yargılanmalıdır. Sanayi bölgeleri arıtma tesislerinde, atık su çıkışı olmadan, kirletilmiş suyu sürekli arıtan sistemler geliştirilmelidir. Çatılara, devlet destekli güneş panelleri kurma seferberliği başlatılmalıdır. Ormanların maden, enerji ve diğer nedenle tahsisi durdurulmalıdır. Orman yangınlarına izin vermeyecek etkin önlemler alınmalıdır. Standartlaşma ve kaliteli, uzun ömürlü ürünler üretme zorunluluğu kanunlarda tanımlanmalı ve standartlar sürekli yükseltilmelidir. İklim krizinin çözümü iklim adaleti temelinde ele alınmalıdır. Temiz suya ulaşım, sağlıkla gıda ve barınma temel bir hak olarak tanımlanmalı, ticarileştirilmemelidir. Doğanın hakları doğanın kendi yasasına göre belirlenmelidir. Hayvan özgürlüğü ve hayvanların yaşam hakkı güvence altına alınmalıdır. İklim krizi ile mücadele etmek için bütüncül bir ekosistem planlaması yapılmalıdır. Fosil yakıt projeleri başta olmak üzere doğal sistemler üzerinde geri döndürülemez tahribata neden olan tüm yıkıcı projeler sonlandırılmalıdır.”
Kaynak: MUSTAFA EFE
En Çok Okunan Haberler