Uzun kış geceleri kırsalda bir başka güzel olur derdi hep büyüklerimiz. Yeni nesil bu güzellikleri bilemez elbette. Yaşamadılar, belki dinlemediler, dinlemeye de hiç niyetleri yok belkide... Ancak biz eski kış gecelerini özleyenlere bir kez daha hatırlatmak istedik. Gidemeyenler için kırsalın kış gecelerini anımsatmak istedik.
Haber Giriş Tarihi: 31.01.2017 17:43
Haber Güncellenme Tarihi: 03.02.2017 02:51
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.yenisehiryorem.com/
Yenişehir'in Karaamca Köyünde Hikmet Torun'un evine misafir olduk. İçeride doğalgaz sıcaklığı ile alakası olmayan bir sıcaklık ve yanmış meşe odunu konusu genizlerimizi doldururken, manavların maşinga dediği sobanın üstünde güğüm, sürahi ve çaydanlıktaki suyun hışırtısı ilginç bir huzur verdi içimize. Hilmi Torun 60 yaşında 4 erkek evlat babası. Eşini 2 yıl önce kaybetmiş. Koyun ve keçileri var ve 3 oğluyla birlikte geçimini hayvancılık yaparak sağlıyor. Bir oğlu da okumuş ve Bursa'da çalışıyor.
Yüreğinin temizliği adeta yüzüne vurmuş hoş sohbet bir Anadolu köylüsü. Bize ikram ettiği çayları yudumlarken sohbete daldık bile.
'Uzun kış gecelerinde 8-10 arkadaş bir araya gelip her gece başka bir evde toplanırdık. Mısır patlatır, çekirdek kavurur ceviz oyunu oynardık. Oyunu kaybeden bakkaldan rahat lokumu bisküvi ve kabuklu fıstık alırdı. O zaman bakkallarda şimdiki gibi çeşit yoktu ki. Adına prenses de dediğimiz gaz lambalarının soluk ışığında yapardık yapacağımız her şeyi. Oyunlarımızı yine gaz lambası ışığında oynardık. Mısır, nohut, şekeri karıştırıp onları toz haline getirip yerdik. Ne lezzetli olurdu bilemezsiniz' deyip çayından bir yudum daha aldı.
'O günleri öyle çok özlüyorum ki' deyip derin bir iç geçirdi. 'Şimdiki gençler çok talihsiz. Her şeyleri var ama mutlu olamıyorlar. Ellerinde cep telefonları, geceleri de televizyonların esiri olmuşlar ne sohbet ediyorlar ne de hayattan zevk alıyorlar. Biz bazen arkadaşlarla evden çıkar bizden daha büyük olanların oyun oynadığı evlere giderdik. Ancak bizi yanlarına almazlardı. Bizde onların saba bacalarına çaputlarla tıkar kaçardık. Bacadan çıkamayan duman evin içine dolar bizi yanlarına almadıkları için aklımız sıra onların rahatını bozardık. Yakalanırsak sopayı yerdik. Ama hiç kızmazdık büyüklerimize. Onlarda çok dövmezdi zaten. Kadınlar ve kızlar ayrı evlerde toplanır yine bizi yanlarına sokmazlardı. Elektrik olmadığı için çok karanlık olurdu. Kadınların toplandığı evin önüne gider kadın taklidi ile huuu komşu diye bağırır onlarda biri geldi diye dışarıya çıkar bizde yakın bir yerde saklanır onlarla alay ederdik.' diyerek o günleri yaşarcasına mahzunlaştı.
Yanımızda bulunan Karaamca Muhtarı Hüseyin Güleç'i göstererek, 'Bununla kimse iddiaya girmezdi. Bir keresinde 2 kilo helvayı yiyemezsin diye iddiaya girdiler. Muhtar o zaman genç. İki kilo helvayı yedi ardından iddiadan kazandığı 1 kilo helvayı da yedi. Köyde uzun süre konuşulmuştu' dedi.
Eskinin her şeyi gibi düğünleri de çok güzel ve eğlenceli olurmuş diye sorduğumuzda; Sanki kendi düğününü tekrar yaşarmış gibi, 'Erkekler kadın kılığına girip çeşitli eğlenceler tertiplerdi. Damat tıraş olduktan sonra süslenen bir atla arkadaşları ile yarış yapardı. O zaman her kesin bir atı vardı ve her kes ata binmeyi bilirdi. Hatta askere giden gençler bile köyde yapılan duadan sonra süslenmiş atlarla giderdi şehre. Gelinler süslenen inek arabaları ile giderdi koca evine. Önde çalgılar arkada araba neşeli bir şekilde biterdi düğün. Dışarıdan gelen misafirler köy halkı tarafından evlerde misafir edilir düğün sahibine telaşe yaptırılmazdı. Gelin damadın evine geldiğinde damat kucağında evine sokardı. Şimdi hiç birisi olmuyor. O zamanlar düğünler 4-5 gün sürerdi. Şimdi bir gecede bitiyor.'Hasta ziyaretleri çok önemliydi o zamanlar. Bütün köy bir evde hasta varsa mutlaka ziyaret ederdi. Bayram sabahları durumu iyi olan aileler evlerinden yemek getirir ve hep birlikte caminin içinde ve bahçesinde yenirdi.
Eski insanların çok çalışkan olduğunu da belirten Hilmi Torun, ‘Biz ilk evlendiğimizde hiçbir şeyimiz yoktu. Rahmetli eşimle öyle çok çalışırdık ki. Ben komşu köyümüz Günece’ye çoban durdum. Her akşam eşekle köye evime gelir sabah yeniden eşekle Günece’ye giderdim. Hiç hayatımızdan şikayet etmezdik. Yokluk vardı ama bir o kadar da mutlu ve huzurluyduk. Şimdi her şey var ama ne mutluluk ne de huzur kaldı insanlarda. Hiç kimse bir birini sevmiyor, çekemiyor ve dedikodu almış başını gidiyor’ diyerek insanların bir birini sevmesi gerektiğini belirtti.
Karaamca Köyünde Hilmi Torun’un evinde içimizi dolduran huzur sanki yüzümüze vurmuştu. Bizimle birlikte olan yaklaşık 10 kişi sanki ilk kez bu kadar samimi bir sohbet dinlemiş gibi rahatlamış ve bir o kadar da huzur dolmuştu içleri.
Bir başka gece başka bir sohbette yeniden birlikte olma temennisi ile evden çıktığımızda hala maşinga sobanın üzerindeki sürahi, güğüm ve çaydanlığın çıkardığı hışırtı kulaklarımızdaydı hala. Aklımız Karaamca Köyünde Hilmi Torun’un evinde kalmıştı.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Nerede o eski kış geceleri
Uzun kış geceleri kırsalda bir başka güzel olur derdi hep büyüklerimiz. Yeni nesil bu güzellikleri bilemez elbette. Yaşamadılar, belki dinlemediler, dinlemeye de hiç niyetleri yok belkide... Ancak biz eski kış gecelerini özleyenlere bir kez daha hatırlatmak istedik. Gidemeyenler için kırsalın kış gecelerini anımsatmak istedik.
Yenişehir'in Karaamca Köyünde Hikmet Torun'un evine misafir olduk. İçeride doğalgaz sıcaklığı ile alakası olmayan bir sıcaklık ve yanmış meşe odunu konusu genizlerimizi doldururken, manavların maşinga dediği sobanın üstünde güğüm, sürahi ve çaydanlıktaki suyun hışırtısı ilginç bir huzur verdi içimize. Hilmi Torun 60 yaşında 4 erkek evlat babası. Eşini 2 yıl önce kaybetmiş. Koyun ve keçileri var ve 3 oğluyla birlikte geçimini hayvancılık yaparak sağlıyor. Bir oğlu da okumuş ve Bursa'da çalışıyor.
Yüreğinin temizliği adeta yüzüne vurmuş hoş sohbet bir Anadolu köylüsü. Bize ikram ettiği çayları yudumlarken sohbete daldık bile.
'Uzun kış gecelerinde 8-10 arkadaş bir araya gelip her gece başka bir evde toplanırdık. Mısır patlatır, çekirdek kavurur ceviz oyunu oynardık. Oyunu kaybeden bakkaldan rahat lokumu bisküvi ve kabuklu fıstık alırdı. O zaman bakkallarda şimdiki gibi çeşit yoktu ki. Adına prenses de dediğimiz gaz lambalarının soluk ışığında yapardık yapacağımız her şeyi. Oyunlarımızı yine gaz lambası ışığında oynardık. Mısır, nohut, şekeri karıştırıp onları toz haline getirip yerdik. Ne lezzetli olurdu bilemezsiniz' deyip çayından bir yudum daha aldı.
'O günleri öyle çok özlüyorum ki' deyip derin bir iç geçirdi. 'Şimdiki gençler çok talihsiz. Her şeyleri var ama mutlu olamıyorlar. Ellerinde cep telefonları, geceleri de televizyonların esiri olmuşlar ne sohbet ediyorlar ne de hayattan zevk alıyorlar. Biz bazen arkadaşlarla evden çıkar bizden daha büyük olanların oyun oynadığı evlere giderdik. Ancak bizi yanlarına almazlardı. Bizde onların saba bacalarına çaputlarla tıkar kaçardık. Bacadan çıkamayan duman evin içine dolar bizi yanlarına almadıkları için aklımız sıra onların rahatını bozardık. Yakalanırsak sopayı yerdik. Ama hiç kızmazdık büyüklerimize. Onlarda çok dövmezdi zaten. Kadınlar ve kızlar ayrı evlerde toplanır yine bizi yanlarına sokmazlardı. Elektrik olmadığı için çok karanlık olurdu. Kadınların toplandığı evin önüne gider kadın taklidi ile huuu komşu diye bağırır onlarda biri geldi diye dışarıya çıkar bizde yakın bir yerde saklanır onlarla alay ederdik.' diyerek o günleri yaşarcasına mahzunlaştı.
Yanımızda bulunan Karaamca Muhtarı Hüseyin Güleç'i göstererek, 'Bununla kimse iddiaya girmezdi. Bir keresinde 2 kilo helvayı yiyemezsin diye iddiaya girdiler. Muhtar o zaman genç. İki kilo helvayı yedi ardından iddiadan kazandığı 1 kilo helvayı da yedi. Köyde uzun süre konuşulmuştu' dedi.
Eskinin her şeyi gibi düğünleri de çok güzel ve eğlenceli olurmuş diye sorduğumuzda; Sanki kendi düğününü tekrar yaşarmış gibi, 'Erkekler kadın kılığına girip çeşitli eğlenceler tertiplerdi. Damat tıraş olduktan sonra süslenen bir atla arkadaşları ile yarış yapardı. O zaman her kesin bir atı vardı ve her kes ata binmeyi bilirdi. Hatta askere giden gençler bile köyde yapılan duadan sonra süslenmiş atlarla giderdi şehre. Gelinler süslenen inek arabaları ile giderdi koca evine. Önde çalgılar arkada araba neşeli bir şekilde biterdi düğün. Dışarıdan gelen misafirler köy halkı tarafından evlerde misafir edilir düğün sahibine telaşe yaptırılmazdı. Gelin damadın evine geldiğinde damat kucağında evine sokardı. Şimdi hiç birisi olmuyor. O zamanlar düğünler 4-5 gün sürerdi. Şimdi bir gecede bitiyor.'Hasta ziyaretleri çok önemliydi o zamanlar. Bütün köy bir evde hasta varsa mutlaka ziyaret ederdi. Bayram sabahları durumu iyi olan aileler evlerinden yemek getirir ve hep birlikte caminin içinde ve bahçesinde yenirdi.
Eski insanların çok çalışkan olduğunu da belirten Hilmi Torun, ‘Biz ilk evlendiğimizde hiçbir şeyimiz yoktu. Rahmetli eşimle öyle çok çalışırdık ki. Ben komşu köyümüz Günece’ye çoban durdum. Her akşam eşekle köye evime gelir sabah yeniden eşekle Günece’ye giderdim. Hiç hayatımızdan şikayet etmezdik. Yokluk vardı ama bir o kadar da mutlu ve huzurluyduk. Şimdi her şey var ama ne mutluluk ne de huzur kaldı insanlarda. Hiç kimse bir birini sevmiyor, çekemiyor ve dedikodu almış başını gidiyor’ diyerek insanların bir birini sevmesi gerektiğini belirtti.
Karaamca Köyünde Hilmi Torun’un evinde içimizi dolduran huzur sanki yüzümüze vurmuştu. Bizimle birlikte olan yaklaşık 10 kişi sanki ilk kez bu kadar samimi bir sohbet dinlemiş gibi rahatlamış ve bir o kadar da huzur dolmuştu içleri.
Bir başka gece başka bir sohbette yeniden birlikte olma temennisi ile evden çıktığımızda hala maşinga sobanın üzerindeki sürahi, güğüm ve çaydanlığın çıkardığı hışırtı kulaklarımızdaydı hala. Aklımız Karaamca Köyünde Hilmi Torun’un evinde kalmıştı.
En Çok Okunan Haberler