Kıymetli okuyucularım, Kuran’ın tarifine göre zekat verirken ve diğer mali ibadetlerimizi fitre, öşür, fiyye ve sadaka gibi yerine getirirken alanlar mahcubiyet hissedip ezilmeyecekler, verenler de gönülsüz davranıp başa kakmayacaklardır. Çünkü birisi borcunu ödüyor, diğeri de hakkını alıyor. Bu şekilde bir düzenleme ile toplumsal gerilimler önleniyor ve huzurlu yaşamanın sigortası çalıştırılmış oluyor. Allah Resulü’nün tarifinde Müslümanlar bir vücut bir bünye gibidir. Vücudun birazı sızlıyorsa bu sızı ve acıyı diğer organlar ve diğer azalar da hisseder. Bir başka ifade ile bünyeye sızan bir mikropla bünye nasıl mücadele veriyorsa toplum da buna benzer. Sağlıklı olabilmesi için bu yardımların yapılması lazımdır. Zekat, tövbe suresinin 60. Ayeti’nde “Fakirler, miskinler, amiller, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenenler, yolda kalmışlar, köleler, borçlular ve Allah yolunda olanlara” yani sekiz sınıfa verilebilir. Bunların ayrı ayrı izahları lazımdır. Mesela fakir azmanı olsa da meşru geliri, meşru giderini karşılamayan kimsedir. Miskin ise hiçbir geliri ve malı olmayan kimsedir. Amiller zekat işinde çalışan zekat gelirlerini toplayan kişiyi ifade eder. İstismarı da inanç sömürüsünü de önlemek için devlet tarafından bizzat görevlendirilen kimselere de amil denir. Bunlar zekatları bir yerde toplayan, ölçüp tartan, sayan ve muhafaza eden kişilerdir. Bunlar devletin resmi memurlarıdır. Ücretleri de devlet tarafından tespit edilmektedir. Elbette bu ifadeler asrı saadet ve hülafa-i raşidin döneminde kullanılmıştır. Zekat malına el uzatmak, haksız yere harcamak asla caiz değildir. Suçu çok büyüktür.
Kıymetli okuyucularım, zekatlarımızı öderken en çok dikkatli olmamız gereken konu araştırıp sorup, layık olan kimselere vermek için gayret göstermektir. Kamuoyunda yaşanan bazı çirkin hadiseleri görüyoruz. Dernekmiş, vakıfmış, şu veya bu cemaatmiş Müslüman’ı bağlamaz. Rant musluğunda el yıkamaya alışmış, helal haram anlayışı sıfırlanmış, istismarcılığı meslek haline getirmiş olanların tuzaklarına düşmemek için bir ibadet olan zekat, fitre, fidye ve öşürlerimizi verirken Kuran ve sünnete uymamız lazımdır. Vay efendim benim işim var, meşgul bir adamım, zamanım yok, verdim gitti, günahı alanın boynuna gibi basit bahaneler bizi mesuliyetten kurtarmaz. Günümüzde parayı ilahlaştıranların sayıları bir hayli artmıştır. Kuran’ın saydığı ve tarif ettiği sekiz sınıf dikkate alınmalıdır. Bunların arasında vakıf, dernek, cemaat, şu veya bu kuruluş yoktur. “Helal haram ver Allah’ım. Garip kalan yer Allah’ım” diyenlerin tuzaklarına düşmeyelim.
Devam edecek…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
Zekat kimlere ve nasıl ödenmelidir? (1)
Kıymetli okuyucularım, Kuran’ın tarifine göre zekat verirken ve diğer mali ibadetlerimizi fitre, öşür, fiyye ve sadaka gibi yerine getirirken alanlar mahcubiyet hissedip ezilmeyecekler, verenler de gönülsüz davranıp başa kakmayacaklardır. Çünkü birisi borcunu ödüyor, diğeri de hakkını alıyor. Bu şekilde bir düzenleme ile toplumsal gerilimler önleniyor ve huzurlu yaşamanın sigortası çalıştırılmış oluyor. Allah Resulü’nün tarifinde Müslümanlar bir vücut bir bünye gibidir. Vücudun birazı sızlıyorsa bu sızı ve acıyı diğer organlar ve diğer azalar da hisseder. Bir başka ifade ile bünyeye sızan bir mikropla bünye nasıl mücadele veriyorsa toplum da buna benzer. Sağlıklı olabilmesi için bu yardımların yapılması lazımdır. Zekat, tövbe suresinin 60. Ayeti’nde “Fakirler, miskinler, amiller, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenenler, yolda kalmışlar, köleler, borçlular ve Allah yolunda olanlara” yani sekiz sınıfa verilebilir. Bunların ayrı ayrı izahları lazımdır. Mesela fakir azmanı olsa da meşru geliri, meşru giderini karşılamayan kimsedir. Miskin ise hiçbir geliri ve malı olmayan kimsedir. Amiller zekat işinde çalışan zekat gelirlerini toplayan kişiyi ifade eder. İstismarı da inanç sömürüsünü de önlemek için devlet tarafından bizzat görevlendirilen kimselere de amil denir. Bunlar zekatları bir yerde toplayan, ölçüp tartan, sayan ve muhafaza eden kişilerdir. Bunlar devletin resmi memurlarıdır. Ücretleri de devlet tarafından tespit edilmektedir. Elbette bu ifadeler asrı saadet ve hülafa-i raşidin döneminde kullanılmıştır. Zekat malına el uzatmak, haksız yere harcamak asla caiz değildir. Suçu çok büyüktür.
Kıymetli okuyucularım, zekatlarımızı öderken en çok dikkatli olmamız gereken konu araştırıp sorup, layık olan kimselere vermek için gayret göstermektir. Kamuoyunda yaşanan bazı çirkin hadiseleri görüyoruz. Dernekmiş, vakıfmış, şu veya bu cemaatmiş Müslüman’ı bağlamaz. Rant musluğunda el yıkamaya alışmış, helal haram anlayışı sıfırlanmış, istismarcılığı meslek haline getirmiş olanların tuzaklarına düşmemek için bir ibadet olan zekat, fitre, fidye ve öşürlerimizi verirken Kuran ve sünnete uymamız lazımdır. Vay efendim benim işim var, meşgul bir adamım, zamanım yok, verdim gitti, günahı alanın boynuna gibi basit bahaneler bizi mesuliyetten kurtarmaz. Günümüzde parayı ilahlaştıranların sayıları bir hayli artmıştır. Kuran’ın saydığı ve tarif ettiği sekiz sınıf dikkate alınmalıdır. Bunların arasında vakıf, dernek, cemaat, şu veya bu kuruluş yoktur. “Helal haram ver Allah’ım. Garip kalan yer Allah’ım” diyenlerin tuzaklarına düşmeyelim.
Devam edecek…