Sevgili kardeşlerim hiç unutmayalım ki zekâtın asıl gayesi fakirin ihtiyacını gidermektir.Tevbe süresinin 60. Ayetinde zekâtın kimlere verilebileceği net olarak açıklanmıştır.bu ilahi emirde 8 sınıf insana zekât verilebileceği ifade edilmiştir. Bunlar da “fakirler, miskinler, borçlular, yolda kalmışlar, amiller (yani zekât toplamakla görevlendirilmiş devlet memurları),köleler, Allah yolunda olanlar, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenenler “ olarak ifade buyrulmuştur.
Şanlı peygamberimize zekât istemek için birisi geldiğinde Allah Resulü şu ifadeyi kullanmıştır “ Eğer sen şu sekiz sınıftan biri isen zekâtı alırsın, değilsen alamazsın. Çünkü bu hükmü Allah koymuştur. Ne bir peygamber ne de bir başkası hüküm koymuştur” buyurmuştur. Burada çok önemli bir konu açıklanmıştır. Tarih boyu imparatorlar, krallar halktan vergi toplamışlardır. Toplanılan bu vergiler halkın hizmetin e değil kralların ve imparatorların kişisel masraflarına ya da onların akraba ve yardımcılarının yakınlarına harcanmak üzere hazineye konulmuştur. Bu çirkin ve usulsüz tavırların kalkması için bizzat yüce Rabbimiz Kur’an ‘da zekât yerlerini açıklayarak işi yöneticilerin insafına bırakmamıştır. Hakkı olmayanların hırs ve tamahlarına iş terk edilmemiştir.(Bakınız İslam ilmihali cilt 1 sayfa 476 paragraf 3) Bugün bile İslam âlemine baktığımızda çok çirkin olayları görmemiz mümkündür. Fırsat verilse de keşke bu konular açık olarak tartışılsa diyorum.
Bilmemiz gereken bir konuda şudur, malın kazanıldığı yer veya bölgedeki ihtiyaç sahipleri ön planda olmalıdır. Ancak şehirleşmenin ve köyden kentlere göçün hızlandığı günümüzde, ticaret ve sanayinin belli bölgelerde yoğunlaştığı dikkat alınmalıdır. Bulunduğumuz bölgenin dışındaki muhtaç kimseler ulaşmak çok önem arz etmektedir.
Sayılan sekiz sınıftan fakirler, tabi ihtiyaçlarını helal yollardan kazanamayan, temin edemeyen, meşru gelirleri meşru giderlerini karşılayamayan kimseler olarak ele alınmıştır. Miskinler ise hiç geliri olamayan kimseler olarak tarif edilmiştir. Belli bir geliri olup ta bakmakla yükümlü olduğu kimselerin ihtiyaçlarını karşılayamayan kimseler de fakir hükmündedir.
Burada çok önem arz eden bir konuyu tekrar etmek istiyorum. Toplum olarak dul ve yetimlere yardımı hep ön planda ele almışız. Ancak zengin dul ve zengin yetime fitre ve zekât verilmez. Ölçü dulluk ve yetimlik değildir. Ölçü ihtiyaç sahibi, muhtaç olma meselesidir. Aslında ihtiyacı olmayan dul ve yetimlerin de alması uygun değildir. Fırsat bu fırsat anlayışı çok çirkindir. (devam edecek)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
Zekâtın sarf yerleri (1)
Şanlı peygamberimize zekât istemek için birisi geldiğinde Allah Resulü şu ifadeyi kullanmıştır “ Eğer sen şu sekiz sınıftan biri isen zekâtı alırsın, değilsen alamazsın. Çünkü bu hükmü Allah koymuştur. Ne bir peygamber ne de bir başkası hüküm koymuştur” buyurmuştur. Burada çok önemli bir konu açıklanmıştır. Tarih boyu imparatorlar, krallar halktan vergi toplamışlardır. Toplanılan bu vergiler halkın hizmetin e değil kralların ve imparatorların kişisel masraflarına ya da onların akraba ve yardımcılarının yakınlarına harcanmak üzere hazineye konulmuştur. Bu çirkin ve usulsüz tavırların kalkması için bizzat yüce Rabbimiz Kur’an ‘da zekât yerlerini açıklayarak işi yöneticilerin insafına bırakmamıştır. Hakkı olmayanların hırs ve tamahlarına iş terk edilmemiştir.(Bakınız İslam ilmihali cilt 1 sayfa 476 paragraf 3) Bugün bile İslam âlemine baktığımızda çok çirkin olayları görmemiz mümkündür. Fırsat verilse de keşke bu konular açık olarak tartışılsa diyorum.
Bilmemiz gereken bir konuda şudur, malın kazanıldığı yer veya bölgedeki ihtiyaç sahipleri ön planda olmalıdır. Ancak şehirleşmenin ve köyden kentlere göçün hızlandığı günümüzde, ticaret ve sanayinin belli bölgelerde yoğunlaştığı dikkat alınmalıdır. Bulunduğumuz bölgenin dışındaki muhtaç kimseler ulaşmak çok önem arz etmektedir.
Sayılan sekiz sınıftan fakirler, tabi ihtiyaçlarını helal yollardan kazanamayan, temin edemeyen, meşru gelirleri meşru giderlerini karşılayamayan kimseler olarak ele alınmıştır. Miskinler ise hiç geliri olamayan kimseler olarak tarif edilmiştir. Belli bir geliri olup ta bakmakla yükümlü olduğu kimselerin ihtiyaçlarını karşılayamayan kimseler de fakir hükmündedir.
Burada çok önem arz eden bir konuyu tekrar etmek istiyorum. Toplum olarak dul ve yetimlere yardımı hep ön planda ele almışız. Ancak zengin dul ve zengin yetime fitre ve zekât verilmez. Ölçü dulluk ve yetimlik değildir. Ölçü ihtiyaç sahibi, muhtaç olma meselesidir. Aslında ihtiyacı olmayan dul ve yetimlerin de alması uygun değildir. Fırsat bu fırsat anlayışı çok çirkindir. (devam edecek)