Ekonomi ne için vardır? Kimler için işler ve çalışır? Ekonomi bizzat kendisi için midir, yoksa insanın refahı, mutluluğunu ve gelişmesini hedef alan bir faaliyet alanı mıdır? Yoksa siyasi ve politik istikametleri tayin eden, onlara yön veren bir araç mıdır? Daha yüksek insani hedeflere ulaşmak için sosyal dengenin korunması bakımından lüzumlu olan ekonomi, adil bir yönetim ve bir paylaşımla dengelenirse toplumun yüzü güler. Onun içindir ki Şanlı Peygamberimiz (s.a.v); “Komşusu aç ikin tok yatan, bizden değildir” buyurarak ilgilileri uyarmıştır. Atalarımız da, “Kimi yer, kimi bakar. Kıyamet ondan kopar” diyerek ekonomik dengesizliğin yol açtığı kötü ve çirkin sonuçlara dikkat çekmişlerdir. Bu bağlamda yapılan zamlar ele alınmalıdır. Sosyal denge ve maaşlar incelenmelidir. Merhum Ahmet Arvasi hocamızın tabiriyle, ekonomi arabayı sürükleyip götüren, başıboş dizginsiz at gibi düşünülemez. Kapitalizmin yağız, yahut doruk atı sosyal estetiği bozmaktadır.
Dinin ahlakın adaletin, hukukun dizginini elinde tutanların, çağdaş ve sosyal açıdan konuya bakmaları gerekmektedir. Sosyal adalete dayalı devlet politikasının gereklerinde, toplumdaki dengeyi korumak ve muhafaza etmektir. Dinimiz İslam başıboşluğu karşıdır. Sosyal politika ve siyasete bu anlamda yön vermiştir. Prensip olarak verilere bakıldığında Türkiye’de milli gelir dağılımında yıllardan beri adaletsizlik vardır. ‘Para parayı çeker’ mantığı ile belli bir azınlık 83 milyonun alın terini dikkate almadan sömürmektedir. İşçi, emekli, çiftçi, memur ve bunlara bakmakla yükümlü olduğu kesimler mağdur edilmişlerdir. Toklar açların halinden anlamamışlardır. Üst düzey bürokrasi ise bu konuda rahattır. 16. yüzyıldan Fuzuli’nin, Şikâyet Namesi’nde bu tip konular dile getirilmiş, Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi’ye yazdığı şu satırlar günümüze ışık tutmaktadır; “Huzurlarına gittim. Bir cem (toplantı) gördüm. Hikâyeleri perişan. Mutluluktan ve sadakatten hiçbir nişan yok. Selam verdim, ‘Rüşvet değildir’ deyip almadılar. Hüküm gösterdim ‘Faidesizdir’ deyip dikkate almadılar. Dış görünüşte itaatkâr göründüler. Bütün suallere cevap verdiler. Dedim ki ‘Bu ne haldir? Ne biçim hatadır?’’ Dediler ki ”Bizim işimiz devamlı böyledir.” Dedim ‘Vakıf malını kullanmak vebaldir.’ Dediler, ‘Paramızla aldık, bize helaldir.’ Dedim ‘Hesap sorsalar, bu davranışın hataları bulunur.’ Dediler ‘Hesap ancak kıyamette alınır.’ Dedim ‘Dünya da dahi bu hesap sorulur.’ ‘Haberini işitmişiz’ dediler. ‘Ondan şüphemiz yoktur. Kâtipleri razı etmişiz.’ Gördüm ki sorularıma doğru cevap vermezler. Üzüntü ile düşkün vaziyette yerime çekildim.” Fuzuli bu mektubunda (Şikâyet Name’sinde) 16. yüzyılda, Bağdat’taki vakıf idaresinin memurlarının daha çok kendi çıkarlar ve menfaatleri için çalıştıklarını dile getiriyor. Çıkarılan zorluklardan bahsediyor. Günümüzdeki zamlar ve maaşlar da bu bağlamda ele alınmalıdır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
ZAMLAR, MAAŞLAR, SOSYAL DENGE VE SİYASET