Kıymetli okuyucularım,
Müslüman Türk Milleti çok derinlerde dalları bulutlardan rahmet emecek kadar yükseklere uzanmış bir çınardır. Bunun ilk şartı da geçmişi asla unutmamaktır. Türk Milletinin Çanakkale destanı Kurtuluş Savaşına mecbur olduğu daha doğrusu mecbur edildiği sebep devletin çelik çekirdeğine musallat olan virüslerdir. Yani Osmanlının, sarayın çürümesindendir. Saraya musallat olan virüslerin, mikropların bir tanesinin hikayesi şöyledir: Yüzyılın ikinci yarısında “Yahudi Yasef Nahi, Kıbrıs’tan şarap taşıyor. II. Selim’in sevgilisi yani eşi Nurbanu Sultan da o şaraptan yudumluyordu. Çünkü Nurbanu Sultan bir Yahudi bayandı. Bunlar Osmanlı sarayında oluyordu. II. Selim yaptırdığı hamamda ayağı kayıp düşünce canından olmuştur. Eşi Yahudi Nurbanu Sultan onun cesedini sarayda gizlemiş. Manisa’dan Şehzade III. Murad’ın hanımı da Korfu valisi Barfa’nın kızı çeçilla’dır. Yani Safiye Sultan diye bildiğimiz bir Musevi Yahudi’dir. Sarayda gelin kaynana kıskançlığı başlamıştır. Yahudi Nurbanu, Yahudi Çeçilla’yı yani Safiye Sultanla anlaşamamıştır. Bu arada sarayda bir kadın daha sivrilmiştir.  O da Yahudi bayan Kira’dır. Kira, Nurbanu Sultanı parmağında oynatıyor. Safiye Sultanı istemiyordu. Ancak Safiye Sultan onlara galip gelmesinin bildi. Bunun üzerine kira saf değiştirip Safiye Sultanın yani çeçelanın muavini oldu. Böylece Osmanlı’nın çelik çekirdeği yavaş yavaş çürürken Kıbrıs’tan şarap getiren Yahudi Yasef Kira servetine servet kattı. Daha büyük servetler elde etmek için dostu olan Yahudileri Osmanlı gümrüklerine yerleştirdi. Yani Osmanlı gümrükleri Yahudi Yasef’in Osmanlı sarayı da Yahudi Kira’nın kontrolüne geçti. Kira bu arada casuslukta yapıyordu. Bir İbrani yazar onun gücünü şöyle anlatır: “İstanbul’da Türk Kralının sarayında şöhret bulmuş bir kadın bulunup.” Ekabiri saltana, saltanatın önderlerine hakim olup hükümetten memuriyet isteyenler onun vasıtasıyla müracat ederlerdi. Sipahiler bundan çok rahatsızlık duyarlardı.