Rahmetli Ahmet Arvasi bu makalenin başlığını şöyle atmıştır, ‘Cemiyeti kim idare etmelidir?’ Ben Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak, ‘cemiyet, toplum, devlet, vatan’ denilince önce Türkiye ve Türk milleti aklıma gelir. Tabii bunun içerisinde kültür zenginliği olarak Laz’ı, Çerkez’i, Pomak’ı, Abaza'sı, Gürcü’sü, Romanı, Arnavut’u, Muhacir’i, Arap’ı ve Kürd'ü vardır. İşte bunların tamamı ‘Türk’ milletini oluşturur. Bunlar bir binayı meydana getiren demir, çimento, kireç, ağaç, cam ve benzeri malzemeler gibidir. Hepsi bir araya gelerek bina oluşmuştur. Bir gaflet, dalalet veya ihanet içine düşerde bunları ayırsak ağaç, cam, demir, çimento enkazı oluşur ve bina yıkılır. Tıpkı bunun gibi kökü dışarıda, dalları içeride olan Ermeni, Rum ve Yahudi dönmelerinin ve uşaklarının ihanet planları ile ‘Türk Milletinin’ kültürel zenginliği olan ve tarih misyonu içerisinde daima birlikte hareket eden o bölünmez oluşumu parçalamaya ve bölmeye çalışırsak ‘Allah korusun’ birtakım enkazlar ve yemlikler oluşur ki pusuda bekleyenler domuz gibi saldırırlar. Bir zamanlar yaralı ceylan durumuna düşen Türk milletine, ehli salip denilen sırtlanlar, yılanlar, canavarlar, kuduz köpekler öyle saldırmıştı. Çanakkale bunun en açık örneğidir. Şu anda adını hatırlayamadığım bir milletvekilinin 1924’deki meclis konuşmasını örnek olarak vermek istiyorum. Şahıs Tunceli milletvekilidir. O zaman ki adı ise ‘Dersim’dir. Konuşmanın özeti şöyledir, “Babanın bir çocuğu oldu, adını Hasan koydu. Bir çocuğu daha oldu onun adını da Ömer koydu. Bir çocuğu daha oldu ona da Ali dedi. Bunların hepsinin adı ayrı, ayrıdır. Ancak baba Türk’tür. Aile Türk milletini oluşturmuştur.” Böyle güzel örneklerle mecliste alkışlanıyor. Bende diyorum ki Türk milletini, bayrağımızı seven, dinimizi seven, vatanımızı seven, milletimizle onur duyan, milli birlik ve beraberliğimizi benimseyen, bölünmez bütünlüğümüzü savunan kişiler Türkiye’yi idare etmelidir. Burada ayrıntılar ele alınırsa çok uzun yazılar gerekir, hatta kitaplar yazılabilir. Kısaca özetlenecek olursa hadise şudur, İstiklal marşımızı dinlemek istemeyen, bayrağımıza saygı göstermeyen satılmışları, kiralık yerli hainleri er ya da geç necip millet iyice tanıyacak ve gerekli dersi verecektir. Müslüman Türk milleti, “Allah’ın mülkünde, Allah’ın kulları üzerinde hiçbir şahıs ve zümrenin tahakküm kurmasına izin yoktur” ülküsüne inanmış ve iman etmiştir. Mukaddes dinimiz İslam’ın emri budur. Ancak sözde İslam adına hükmetmeye çalışan, bir nevi ‘ruhbanlık’ sınıfı gibi aldatmaca ve kandırmaca, istismar yöntemleriyle ayak oyunlarına kalkışanların ve göbek şişirenlerin sonları daima hüsran olmuştur. “Allah’a ve Peygamberine itaat etmeyenlere, itaat olunmaz” prensibi çok önemlidir. İşte bu noktada Allah diyerek, Peygamber diyerek, secdeli görünerek adaleti çarpıtanlar, rüşvet ve iltiması ön plana alanlar çok iyi bilinmelidir. “İşte bu makamda nusret(yardım) ve hâkimiyet hak olan Allah’ındır.” mesajı çok iyi anlaşılmalıdır. (Bakınız Kehf Suresi Ayet 44.) Netice olarak ister halkın istediği ile ister halka rağmen iktidara gelerek şahıs ve zümre diktatörlüğü kurmak mutlak haramdır ve zulümdür. Bu bağlamda kamuoyu oluşturmak isteyen dışı temiz görünümlü, içi kirli olan ve de Şıh Seyit geçinerek, adına cemaat diyerek itimat telkin edenlere karşı Türk milleti uyanık olmak zorundadır. FETÖ olayında ve ihanetinde bunu topluca yaşadık. Etiyopya’da Türk bayrağı sevdirildi, Afrika’da İstiklal Marşımız ezberletildi, Sovyetler'de Türk dili öğretildi. Ayakları ile kurulan bubi tuzaklarına İnşallah bir daha yakalanmayız. “Al birini vur ötekine” sözü unutulmaz İnşallah…
Türk milleti gerçekten ahlaklı, namuslu, adaletli, paylaşımı seven, milli ve manevi değerlere sadık, istismarcı olmayan kadroların dinde soluk alma imkânını yakalamak zorundadır. Değilse anayasaların gölgesinde bile bir sürü rezaletlerin yaşandığı aşikârdır.