Türkiye de Anarşi ve Terörün sebepleri ve hedefleri isimli eserin 66. Sayfasında Mustafa Kemal Atatürk’ün 1921’de söylediği şu ifadeyi bulusunuz. “Çocuklarımız ve gençliğimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığı ile hakkı ile birliği ile ters düşen bütün yabancı unsurlarla mücadele lüzumunu ve millet duyguya dayanan düşünceleri büyük bir olgunlukla her karşıt düşünceye karşı şiddetle ve fedakarlıkla savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yani neslin bütün manevi gücüne bu özellik ve yeteneklerin açıklanması önemlidir. Sürekli ve müthiş bir mücadele şeklinde beliren milletlerin hayat felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu özelliği büyük bir şiddetle istenmektedir.”
Utanmadan, sıkılmadan Atatürk’ü din düşmanlığı ile itham edenler bur çirkin iftiralarının altında ezileceklerdir. Dikkat ederseniz Türkiye Cumhuriyeti “Mübadele” yıllarında bile “İslam” olmayı esas almıştır. Çünkü Türkiye Cumhuriyetinin hakim ahalisi, hakim halkı Müslümandır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki mübadele bu gerçek gözetilerek hakaret edilmiştir. O dönemde bile milli yapıya ırk açısından değil “DİN” açısından yaklaşılmıştır. Mesela Yunanistan’dan ve Balkanlardan gelenlerin tek kelime dahi Rumca,Yunanca bilmedikleri halde inanç itibari ile Hıristiyanlaşan “Karaman” Türkleri göz yaşları arasında Yunanistan’a geri iade edilmişlerdir.
Türküm demeyi, Cumhuriyetin siyasi birliğini temsil noktasında altına girilecek bir şemsiye olarak gören Mustafa Kemal Atatürk devletin bin yıllık kimliğini kurumsal evraka geçirmiştir. Bu itibarla “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü ırkçı bir söylem değildir. Siyasi bir söylemdir. Siyaset ise dünya evi bir realitedir. Türkiye Cumhuriyeti kültür birliğini, siyasi hedefler etrafında ülkü birliği ile birlikte İstiklal harbi başta olmak üzere bin yıllık millet kederinin dili ile dini ile tarih birliğini öne çıkartmış ve perçinlemiştir. Hiç unutmayalım ki devlet milletin siyasi halidir. Devlet kurumsal kimlikle kurulur. Devletler tarihin şartları içinde gelişir. Türkiye Cumhuriyeti bir baskı rejimi değildir. Gücünün milletten alan bir devlettir. Bu bağlamda Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına borcumuz vardır
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Zekeriya Kılıç
TÜRK GENÇLİĞİ VE ATATÜRK
Utanmadan, sıkılmadan Atatürk’ü din düşmanlığı ile itham edenler bur çirkin iftiralarının altında ezileceklerdir. Dikkat ederseniz Türkiye Cumhuriyeti “Mübadele” yıllarında bile “İslam” olmayı esas almıştır. Çünkü Türkiye Cumhuriyetinin hakim ahalisi, hakim halkı Müslümandır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki mübadele bu gerçek gözetilerek hakaret edilmiştir. O dönemde bile milli yapıya ırk açısından değil “DİN” açısından yaklaşılmıştır. Mesela Yunanistan’dan ve Balkanlardan gelenlerin tek kelime dahi Rumca,Yunanca bilmedikleri halde inanç itibari ile Hıristiyanlaşan “Karaman” Türkleri göz yaşları arasında Yunanistan’a geri iade edilmişlerdir.
Türküm demeyi, Cumhuriyetin siyasi birliğini temsil noktasında altına girilecek bir şemsiye olarak gören Mustafa Kemal Atatürk devletin bin yıllık kimliğini kurumsal evraka geçirmiştir. Bu itibarla “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü ırkçı bir söylem değildir. Siyasi bir söylemdir. Siyaset ise dünya evi bir realitedir. Türkiye Cumhuriyeti kültür birliğini, siyasi hedefler etrafında ülkü birliği ile birlikte İstiklal harbi başta olmak üzere bin yıllık millet kederinin dili ile dini ile tarih birliğini öne çıkartmış ve perçinlemiştir. Hiç unutmayalım ki devlet milletin siyasi halidir. Devlet kurumsal kimlikle kurulur. Devletler tarihin şartları içinde gelişir. Türkiye Cumhuriyeti bir baskı rejimi değildir. Gücünün milletten alan bir devlettir. Bu bağlamda Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına borcumuz vardır