SON DAKİKA
Hava Durumu

Süfli arzular ve müfteriler - 1

Yazının Giriş Tarihi: 20.12.2017 20:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.12.2017 20:44
Sevgili okuyucularım...
Manevi mesuliyetten ve ilahi adaletin tecelli edeceği mahşer aleminden ve ahiret inancından mahrum bırakılan insan, yığınlarca dünya servetine rağmen bir türlü doymuyor, saldırıyor, başkaları için yaşamasını bilen, ilahi adaletin sorumluluğunu idrak eden insan modeli, yerini kendisi için yaşayan, süfli ve kirli arzular için koşuşan tipe bıraktı. Pis arzuların ve nefsin bağladığı köle ettiği insan artık ne kendisini hesaptan geçiyor ne de dengeyi bozan başkalarını. İftira, haset, kıskançlık, şöhret ve kinin, tahammülsüzlüğün köleleri bazen pişmanlık bazen de azgın iftiraların abonesi durumuna geliyor. Bunun en açık örneği 2. Abdülhamit han'ın hayatında görüyoruz. İşte örnek: o dönemde Galatasaray Lisesi'nde Türkçe öğretmeni ve okul müdürü iken yazdığı şiirlerde şöyle diyordu. "Nedir bu feyza meserret ki ruha saridir. Nedir bu neşe ki aynı zülali caridir." bu şiirde Fikret neşe ve sevinç kaynağının ruhlara işlendiğini, yumurta akı gibi berrak ve temiz olduğunu, bunun 2. Abdülhamit sayesinde meydana geldiğini ve devamında ise onun için Allah'a dua etmekte olduğunu ifade ediyordu. Ancak tahrikler, iftiralar, münafık ajanlar, iç ve dış hainler öyle bastırdı ki aynı Tevfik Fikret bundan 15 yıl sonra Yıldız'da Cuma selamlığından çıkarken padişaha suikast tertip eden o hain Ermeni'ye hitaben 'şanlı avcı' diyecek kadar gözü dönmüş hale gelmiştir. 1911 yılında yazdığı 'Revzen-İ Mahlu' (tanrıdan indirilmiş hükümdarın pençesi) adlı şiirinde hatta "Sema yüz üstü kapansın ağlasın, Yalnız aman o Revzen-İ Meşm açılmasın, ağlamasın" diyecek kadar zırvalıyor ve doksan beşe doğru şiirinde ise o hain Ermeni'ye "ey şanlı avcı! Damını beyhude kırmadın, attın... Fakat ne yazık ki vurmadın" diyordu. Daha sonra da amentü şiiri ile Amerika'ya gönderdiği oğlu Haluk Protestan papazı olup çıkıyordu. Aynı şekilde Namık Kemal de değişik zikzaklar yapmıştır. Yine Abdülhamit 1892'den itibaren adeta modaya uymuş ve sultana veryansın etmiştir. O dönemde basın adeta Müslümanları birbirine düşürüyordu. Ne gariptir ki o dönemde birçok gencin beynini yıkayan, onlara ders veren Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Albert Vandal Abdülhamit Han'a "Kızıl Sultan" hakaretini başlatmıştır. Maalesef bugün olduğu gibi o gün de yerli uşaklar bu iğrenç propagandayı benimsemişler hatta bizlere bile bazı sözde öğretmenlerimiz 'Kızıl Sultan' yaftasını kitaplara almışlar, binlerce hatta on binlerce gencimiz bu kirli olaya inandırılmışlardır.
Devam edecek...
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.