İslam tarihi çok badirelerden geçmiştir. Özellikle Emeviler dönemi bunun en vahim dönemidir. Okumadan, araştırmadan ve taraflı olarak meselelere bakmak asla çözüm olmaz. Mesela: Sahabe döneminde Kur’an-ı Kerim tefsir edilirken ana dilleri olan Arapçaya sempati duydukları için, onun zevk ve akıcılığına tabi olmuşlardır. İçtihatlarda ise vazedilmiş kaidelere değil. Hz. Peygamberin (s.a.v) rehberliğinde kendileri için ikinci bir tabiat haline gelen adalet, hayır, maslahat, takdir gibi duygu prensiplerini iyi bildikleri lisanlarına dayandırmışlardır. Bunun için sahabe içtihatlarının kitaplar dolduracak kadar bol örnekleri olmasına rağmen, dayandıkları delillerin hükmünü ortaya koyacak ve hüküm çıkaracak sözleri yok gibidir. Bu itibarla sahabenin dayandığı mevzularda örnekleri bulmak mümkün değildir. Bunları açık olarak 6 örnekle izah etmek mümkündür. Nasip olursa gelecek yazılarımda bu altı örneği sizlerle paylaşacağım. Sahabe döneminden sonra başlayan Tabiun devrinde siyasi iktidar Emeviler’e geçmiştir. Yaşama ve kanun koymada sahabenin yokluğu belli olmuştur. Hz. Ali’nin şahadeti ve Hz. Hasan’ın, Muaviye lehine hilafetten feragat etmesi sonunda ekseriyetin (çoğunluğun) halife Muaviye’ye biat etmesiyle görünüşte de olsa bir nebze birliğin sağlandığı mümkün olmuştur. Bu itibarla hicretin 41. yılına “Amül Cema” (umumun birliği) denilmiştir. Ancak Muaviye hanedanına karşı gizli cephe kurmuş iki siyasi grup vardır. Birisi havariciler, diğeri ise Şia’dır. Havariciler Muaviye’nin halifeliğini “istibdad” olarak görmüşlerdir. Hilafeti “hanedan” olarak tanımlamışlardır. Şia ise halifeliğin Hz. Ali ve onun evladının hakkı olduğuna inandıkları için halifeliğe karşı gelmişlerdir. İşte Emevi idaresinin büyük bir devresi, bu siyasi gruplarla hükümetin kanlı mücadeleleri ile geçmiştir. Ömer B. Abdülaziz devri hariç Emevi devlet başkanları, yani halifeler, şahsi ve siyasi hayatlarını, kendilerinden sonraki Abbasiler kadar dini, ahlaki, adli ve İslami hükümler açısından bağlayıcı ve zaruri görmemişlerdir. Çünkü idarelerini daha çok Arap örf ve adetlerine istinat ettirmişlerdir. Buna bağlı olarak din alimleri, ilim adamları Abbasiler dönemi gibi ilgi görmemiştir. Burada Hz. Ömer’in haladan yeğeni olan Ömer Bin Abdülaziz’in tutumu ve davranışları İslam alemine ışık tutmaktadır. Hz. Osman zamanında İslam alemine dağılan sahabe alimleri, Emeviler’in malum davranışları karşısında, onları takip eden tabiun alimleri ile birlikte özellikle Mekke ve Medine’de toplanmışlardır. Bir reaksiyon halinde dini hükümleri yaşamaya ve öğrenmeye koyulmuşlardır. Yani alimler belli mıntıkalarda toplanmış olunca da halk dini bilgilerden uzak kalmıştır. İşin en vahim ve acıklı olanı ise Hicaz’da toplanan alimler, Kur’an-ı Kerim ile amel etmek bir bakıma ortadan kalktığı için, geniş ölçüde hadis toplamaya ve rivayet etmeye başlamışlardır. Böylece muhtelif grupların karşılıklı itham ve propagandaları neticesinde uydurma (mevzuu) hadis faaliyetleri genişlemiştir. Bu hareketler tabiun devri içtihatlarına tesir etmiştir. Müçtehidlerin davranış ve kanaatlerinde rol oynamıştır.
Netice itibari ile her önüne gelen, hoca geçinerek fetva vermeye kalkmamalıdır. Muaviye’nin uygulama ve belli siyasi baskıları karşısında ona muhalif olan Ebu’d Derda onunla aynı yerde kalmaktan ve oturmaktan kaçmıştır. Yine Muaviye valisi olan Ziya da talimatlar vermiş, o da bu emir ve talimatları Kadı Şureyh’e bildirmiş ve çelişkiler yaşanmıştır. Ta ki Ömer B. Abdülaziz dönemine kadar.
Bugünkü dalkavukların, unvanlı dandik hocaların bir kısmı da aynı sonucu Müslümanlara yaşatmaya çalışmaktadırlar. Onun için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vebali çok büyüktür diye düşünüyorum.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
SİYASİ İHTİRASLAR VE İSLAM
Netice itibari ile her önüne gelen, hoca geçinerek fetva vermeye kalkmamalıdır. Muaviye’nin uygulama ve belli siyasi baskıları karşısında ona muhalif olan Ebu’d Derda onunla aynı yerde kalmaktan ve oturmaktan kaçmıştır. Yine Muaviye valisi olan Ziya da talimatlar vermiş, o da bu emir ve talimatları Kadı Şureyh’e bildirmiş ve çelişkiler yaşanmıştır. Ta ki Ömer B. Abdülaziz dönemine kadar.
Bugünkü dalkavukların, unvanlı dandik hocaların bir kısmı da aynı sonucu Müslümanlara yaşatmaya çalışmaktadırlar. Onun için Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vebali çok büyüktür diye düşünüyorum.