16. yüzyılda Fuzuli, 19. yüzyılda Gelibolulu Ali Lami Çelebi Ragıp Paşa bunlardandır. Divan edebiyatını hayattan uzak, kadın, aşk ve şarap edebiyatı diyenlerin, maksatları ve niyetleri bellidir. Çağımıza ve günümüze baktığımızda o günlerden bu güne değişen pek bir şey olmamıştır. Hala yeni şikayetnamelerle devam etmektedir. İşte örnek: “Hakkımızı yediler, bilmem kaç adam. Güpe gündüz bir öğle üstü... Ses çıkmadı kimseden, toprak yeşermedi bir daha... Meyve vermedi ağaçlar, çünkü gökler küstü. Hakkımızı yediler. Görüntüde çağdaş, hakikatte yamyam bilmem ne adam. Memleket, memleketim değildi. Romaydı sanki. Yer Roma’da bir zengin malikanesi. Şapur şupur, salya sümük önlerinde masa, altlarında içi boş oturaklar. Doyasıya tıka basa, mideleri oldukça. Parmak atıp boğaza, öğüre kusa. Ne töre dinlediler, ne yasa. Adama benziyorlardı lakin, kan emici yarasa. Hakkımızı yediler duymadılar gam, tasa. Bize benziyorlardı, onların da kırmızıydı kanları. Onların da yüreği vardı. Lakin yoktu vicdanları. Hakkımızı yediler bilmem kaç adam. Güpe gündüz. İşte biz bu yüzden aç kalmışız. Biz bu yüzden ölmüşüz. Biz bu yüzden bir deri bir kemik. Gencecik gömülmüşüz. Af buyurun hakim bey sizi de o masada yemek yerken görmüşüz.”
Not; Yukarıya aldığım örneklerin, geniş ve kapsamlı olarak incelenmesi için ölümün 70. yılında “Mehmet Akif’e Mektup” var adlı eserin 18. sayfasına bakabilirsiniz. İlgili kitap 2007 yılında yayınlanmıştır.
Bunları niçin yazdım sorusunu vardığım sonuç şudur; er veya geç ölü olalım, diri olalım gizli bir şey kalmıyor. Hepsi ortaya çıkıyor. Arşivler de cazip bilgiler var. Dolayısıyla piyasaya çıktığı zaman utanacağımız iş ve eylemlerden uzak durmalıyız. Bu noktadan hareketle şahit olduğumuz siyasi kavgalar, tasvip edilmeyen ve istenmeyen sözler yarınlarda piyasaya çıktığında birileri utanacaktır. Rahmetle anılma yerine, nefretle anılacaklardır. Lehte de olsa, aleyhte de olsa kayıtlara geçen olaylar ve sözler karşımıza çıkacaktır. Yüreği kalbi olan ancak vicdanları olmayanların rahmetle anılmaları mümkün değildir. “Mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan gel biraz da sen oyalan” diyen atalarımızın ruhları şad olsun, mekanları cennet olsun.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
ŞİKAYETNAMELERİN DÜNÜ VE BU GÜNÜ
Not; Yukarıya aldığım örneklerin, geniş ve kapsamlı olarak incelenmesi için ölümün 70. yılında “Mehmet Akif’e Mektup” var adlı eserin 18. sayfasına bakabilirsiniz. İlgili kitap 2007 yılında yayınlanmıştır.
Bunları niçin yazdım sorusunu vardığım sonuç şudur; er veya geç ölü olalım, diri olalım gizli bir şey kalmıyor. Hepsi ortaya çıkıyor. Arşivler de cazip bilgiler var. Dolayısıyla piyasaya çıktığı zaman utanacağımız iş ve eylemlerden uzak durmalıyız. Bu noktadan hareketle şahit olduğumuz siyasi kavgalar, tasvip edilmeyen ve istenmeyen sözler yarınlarda piyasaya çıktığında birileri utanacaktır. Rahmetle anılma yerine, nefretle anılacaklardır. Lehte de olsa, aleyhte de olsa kayıtlara geçen olaylar ve sözler karşımıza çıkacaktır. Yüreği kalbi olan ancak vicdanları olmayanların rahmetle anılmaları mümkün değildir. “Mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan gel biraz da sen oyalan” diyen atalarımızın ruhları şad olsun, mekanları cennet olsun.