Kıymetli okuyucularım
Gelin birlikte Nebe Suresi'nin pratik anlamına göz atalım. "Rahman ve Rahim olan (Dünyada hem inananlara hem de inanmayanlara, ahirette ise yalnız inananlara ihsan edici) Allah'ın adıyla. Onlar birbirlerine neyi soruyorlar? Üzerinde anlaşmazlığa (çekişmeye) düştükleri büyük haberi mi? Yani kıyameti mi? Hayır ileride vakti geldiğinde bilecekler. Yine hayır ileride bilecekler. Biz yeryüzünü bir döşek, dağları da bir kazık yapmadık mı? Sizleri (erkekli dişili eşler halinde) yarattık. Uykunuzu bir dinlenme sebebi kıldık. Geceyi sizi örten bir elbise yaptık. Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık. Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik. Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık. Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye, yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık. Şüphesiz hüküm günü ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir. Bu sura üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz. Gök açılır ve kapı kapı olur. Dağlar yürütülür serap haline gelir. Şüphesiz cehennem bir gözetme yeridir. Azgınlar için de çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir. Orada ne bir serinlik ne de içilecek bir şey tadacaklar (bulamayacaklar). Ancak uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içeceklerdir. Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı. Ayetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı. Biz ise her şeyi bir kitapta (Levh-i Maruz da) tamamı ile eksiksiz olarak sayıp tespit ettik. Kâfirlere (inanmayanlara) şöyle denilir: Şimdi tadın! Artık bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız. Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta göğüsleri çıkmış genç kızlar (Kızlar için genç erkekler) ve dolu dolu kadehler (içecekler) vardır. Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan. Bunlar kendilerine Rabbin'den göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbin'den Rahman'dan bir mükafat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar ruhun Cebrail'in ve meleklerin saf duracakları gün Allah'a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahman'ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabileceklerdir. İşte bu hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbi'ne ulaştıran bir yol tutar. Şüphesiz biz sizi kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcıların "Keşke toprak olsaydım" diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık. Bakınız: Diyanet İşleri Başkanlığı, Kuran-ı Kerim Meali, Sayfa 581-582.

Kıymetli okuyucularım
Meal pratikte her şeyin özü, varacağı sonuç demektir. Kuran hiçbir dilde tam çevirisi yapılamayacağı için onun çevirilerine meal denmektedir. Eksiksiz bir iş değil, tercüme edenin Kuran'dan anladığı şeydir. Bu itibarla ne kadar mükemmel olursa olsun hiçbir meal Kuran'ın hükmünde değildir. Onun için mealler Kuran'ın insanlar üzerinde bıraktığı inanılmaz etki ve tesiri hiçbir zaman göstermişlerdir. Ayrıca para kazanmak ve rant elde etmek için dinin esasları olan Kuran ve sahih sünneti gelişigüzel kullanmak büyük bir hata ve gaflettir. Siyaset de aynı kategoriye girmektedir.