Sevgili okuyucularım.
Bir tarafta cinayetler, işkenceler, cinsel tacizler, diğer yanda yıllardan beri ocaklarımıza ateş düşüren terör. Tabiri caizse tam bir cinnet toplumu olduk.
Eskiden okumuş sayısı azdı, diplomalı çok insan yoktu. Üniversite mezunu parmakla gösterilebilecek sayıdaydı. Ama bir kız çocuğuna, çocuk bir tarafa erken çağdaki bir kızımıza, dahası bir kadınımıza 14 -15 kişinin ya da gencin tecavüz etmesine hiç rastlanmazdı. Şimdilerde aynı okulun çatısı altında ne yazık ki bu namussuzluklar ve ahlaksızlıklar oluyor.
Peki suçlu kim? Öğretmenler mi, hayır. Veliler mi, yüzde seksen evet. Eğitim mi, derseniz cevabım daha değişik olur. "Sistemin cevherindeki çatlak" derim.
Çok sevdiğim ve kendisiyle iftihar ettiğim oğlum öğretmendir. Göreve başladığı Orhaneli Göynükbelen Mahallesi, Orhaneli Lisesi ve Yenişehir’deki bir liseden bugüne kadar başarılı bütün öğrencileri ile haberleşen, onların maddi ve manevi dertleriyle hemdert olan bir yapısı var. Halen de öyle devam eder...
Yerini, zamanını ve okulunu belirtmiyorum. Ancak bir gün bir veliyi okula davet ediyor ve diyor ki:
"Abi kızının tavırları değişik, başka şeylerle meşgul, öğretmeni olarak sizi uyarmak için çağırdım. Kusura bakmayın."
Aldığı cevaba bakın:
"Hoca sen öğretmenliğini yap, ben çocuğumun her şeyinden haberdarım. Lütfen karışmayın, bir daha da beni rahatsız etmeyin."
Oğlum:
"Peki abi, siz bilirsiniz, özür dilerim’’ dedikten sonra dersine giriyor.
Aradan kanaatim iki ya da üç aylık bir süre geçtikten sonra her şey afişe oluyor. Benim tabirimle deyyus alıp başını gidiyor. Bırakın bir harf öğretenin kölesi olurum tavsiyesini, bir harf öğretenin canına okurum durumuna getirilmiş bir eğitim sistemi. Öğrenci azarlanmayacak, şamar vurulmayacak, kulağının yumuşağı tutulmayacak, asla mahcup edilmeyecek. Sonra da o öğrenciden başarı beklenecek.
Dayak, işkence zaten insanlık ve din dışı bir ayıptır. Buna kimse evet diyemez, rıza da gösteremez. Ne var ki eğitimin temel ilkeleri manasını zaten özünde taşıyor.
Eğitim, okul, mektep. Bunlar ne? Mübarek ifadeler, ne kadar güzel övülmüş sözler.
Heyhat ne o ifade güzelliği, ne o güzellik kaldı. Sigara var, aşk var. Birinin eli diğerinin omzunda, diğerininki onun omzunda, devam ediyorlar.
Eski büyüklerimiz şöyle derdi:
"Ula gavat Rüstem, ula deyyus Raşit, senin kızlardan haberin var mı?"
Cevap peşin:
"Bana sorma, analarına sor çavuş ağa. Onlarla anaları ilgileniyor."
Şimdi ben de soruyorum. Sahi bu çocuklarımızla, bu yavrularımızla kim ilgileniyor? Cep telefonları mı, internetler mi, mesajlaşmalar mı, chatleşmeler mi?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
Olmaz olsun böyle Milli Eğitim (2)
Bir tarafta cinayetler, işkenceler, cinsel tacizler, diğer yanda yıllardan beri ocaklarımıza ateş düşüren terör. Tabiri caizse tam bir cinnet toplumu olduk.
Eskiden okumuş sayısı azdı, diplomalı çok insan yoktu. Üniversite mezunu parmakla gösterilebilecek sayıdaydı. Ama bir kız çocuğuna, çocuk bir tarafa erken çağdaki bir kızımıza, dahası bir kadınımıza 14 -15 kişinin ya da gencin tecavüz etmesine hiç rastlanmazdı. Şimdilerde aynı okulun çatısı altında ne yazık ki bu namussuzluklar ve ahlaksızlıklar oluyor.
Peki suçlu kim? Öğretmenler mi, hayır. Veliler mi, yüzde seksen evet. Eğitim mi, derseniz cevabım daha değişik olur. "Sistemin cevherindeki çatlak" derim.
Çok sevdiğim ve kendisiyle iftihar ettiğim oğlum öğretmendir. Göreve başladığı Orhaneli Göynükbelen Mahallesi, Orhaneli Lisesi ve Yenişehir’deki bir liseden bugüne kadar başarılı bütün öğrencileri ile haberleşen, onların maddi ve manevi dertleriyle hemdert olan bir yapısı var. Halen de öyle devam eder...
Yerini, zamanını ve okulunu belirtmiyorum. Ancak bir gün bir veliyi okula davet ediyor ve diyor ki:
"Abi kızının tavırları değişik, başka şeylerle meşgul, öğretmeni olarak sizi uyarmak için çağırdım. Kusura bakmayın."
Aldığı cevaba bakın:
"Hoca sen öğretmenliğini yap, ben çocuğumun her şeyinden haberdarım. Lütfen karışmayın, bir daha da beni rahatsız etmeyin."
Oğlum:
"Peki abi, siz bilirsiniz, özür dilerim’’ dedikten sonra dersine giriyor.
Aradan kanaatim iki ya da üç aylık bir süre geçtikten sonra her şey afişe oluyor. Benim tabirimle deyyus alıp başını gidiyor. Bırakın bir harf öğretenin kölesi olurum tavsiyesini, bir harf öğretenin canına okurum durumuna getirilmiş bir eğitim sistemi. Öğrenci azarlanmayacak, şamar vurulmayacak, kulağının yumuşağı tutulmayacak, asla mahcup edilmeyecek. Sonra da o öğrenciden başarı beklenecek.
Dayak, işkence zaten insanlık ve din dışı bir ayıptır. Buna kimse evet diyemez, rıza da gösteremez. Ne var ki eğitimin temel ilkeleri manasını zaten özünde taşıyor.
Eğitim, okul, mektep. Bunlar ne? Mübarek ifadeler, ne kadar güzel övülmüş sözler.
Heyhat ne o ifade güzelliği, ne o güzellik kaldı. Sigara var, aşk var. Birinin eli diğerinin omzunda, diğerininki onun omzunda, devam ediyorlar.
Eski büyüklerimiz şöyle derdi:
"Ula gavat Rüstem, ula deyyus Raşit, senin kızlardan haberin var mı?"
Cevap peşin:
"Bana sorma, analarına sor çavuş ağa. Onlarla anaları ilgileniyor."
Şimdi ben de soruyorum. Sahi bu çocuklarımızla, bu yavrularımızla kim ilgileniyor? Cep telefonları mı, internetler mi, mesajlaşmalar mı, chatleşmeler mi?