SON DAKİKA
Hava Durumu

LAİKLİK, DEMOKRASİ VE CUMHURİYET -2

Yazının Giriş Tarihi: 20.09.2021 14:38
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.09.2021 14:38
Kıymetli okuyucularım
Klasik (pratik ve basit) anlamda din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması demek olan laiklik devlet işlerinin din kurallarına göre değil akla mantığa ve bilimsel sonuçlara göre yürütülmesini amaçlamıştır. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin böyle bir nitelik kazanması sağlanmıştır. Laiklik kelimesi Osmanlı Devleti'ne Meşrutiyet yıllarında girmiştir. Din ve mezhep hürriyetinin tanınması noktasında Osmanlı Devleti'nde laikliğe doğru bir yönelişin olduğu görülmektedir. Bak. Ahmet Gürtaş Atatürk ve Din Eğitimi 6. Baskı Ankara 1999 Sayfa 115-117

Kıymetli okuyucularım
Laiklik esas itibarıyla Türk devlet yaşamına Cumhuriyet'le birlikte girmiş ve doğal olarak gelişimini de projenin içinde sürdürmüştür. Hala da sürdürmektedir. Laiklik milli mücadele döneminde ortaya çıkan ve milli egemenlik prensiplerine bağlı onun gereği olarak Yeni Türk Devleti'nin temel ilkelerinden birisi olmuştur. O dönemde siyasi, hukuki, sosyal ve ekonomik bir zorunluluğun sonucu olarak ortaya çıkan laiklik devlet idaresi ile birlikte hukuk, eğitim ve dil alanını da kaplamıştı. Batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de Cumhuriyet'le birlikte pozitif (müspet) hukuk alanına girmiştir. Bu olay özellikle devlet idaresini ve toplumsal kurumları dini kuralların etkisinden tamamen uzaklaştırmıştır. Bak. Hüsamettin Ünsal Laiklik Politikası C'5.
Saltanatın, halifeliğin kaldırılması Türk Medeni Kanunu'nun kabulü, Borçlar Kanunu gibi inkılaplar laikliğe giden yolu kolaylaştırmıştır.

Kıymetli okuyucularım
Burada bir açıklama lüzumu görüyorum. Takdir edersiniz ki Allah'ın dininde insanlar için asla zararlı bir şey olamaz. Çünkü din insanların dünya ve ahiret mutluluğu içindir. Ne yazık ki Asr-ı Saadet'ten sonraki dönemlerde şahısların tekeline makam ve menfaat ellerini düşmüştür. Devlet yönetimini elinde bulunduranlar yaptıkları yanlışlara kılıf uydurmak için dini otoritelerden fetvalar istemişlerdir. Emeviler döneminde İmam-ı Azam, halifenin istediği fetvayı vermediği için hücreye atılmış ve orada işkence ile şehit edilmiştir. İslam tarihinde bunların acı örnekleri vardır. İşte bu milli mücadelenin başlaması ile İstanbul'da oturan Şeyh-ül İslam Dürrizade Abdullah'ın sultanlık makamında oturan kişilerin ve İngilizler'in istediği üzerine Atatürk ve arkadaşları için, 'katli vaciptir görüldüğü yerde öldürülmelidir’ şeklindeki ihanet kokan fetvası bunun açık örneğidir. Atatürk bunları gördükten ve yaşadıktan sonra, "Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir" diyerek ve "Dine saygı insanın kişinin hakkına saygının bir sonucudur" diyerek laikliği benimsemiştir. DEVAM EDECEK...
 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.