SON DAKİKA
Hava Durumu

KURAN'I ANLAMAK - MEAL - TERCÜME VE TEFSİR NEDİR? -2-

Yazının Giriş Tarihi: 12.11.2021 17:56
Kıymetli okuyucularım.
Kuran-ı Kerim'in lafzi (söz) olarak, eksiksiz ve tam bir tercümesi yapılamayacağından dolayı sadece onun ağzına yakın bir şekilde hatta biraz noksanı (eksikliği) ile anlam ve manasını vermeye Kuran'ı tefsiri tercümesi denilmekten kaçınılmıştır Tercüme yerine, meali sözü kullanılmıştır. Meali çok değişik anlamlara gelmektedir. Konumuz kapsamında ise bir sözün anlam ve manasını her yönüyle aynen değil biraz noksanı ile ifade edilmesine meal denir. İşte Kuran'ın tercümesi için kullanılan meal sözü onun aynen (aslı) gibi manalandırılmasına imkan olmadığına göre daha doğrusunu yapılan işte bir eksikliğin mevcut olduğunu belirtmek içindir. Bu bağlamda Arapça bilmeyen Müslümanlara mümkün mertebe Allah'ın kelamını kendi dilleri ile anlatmak ve Müslüman olmayanlar arasında İslam'ı tanıtıp yaymak için Kuran'ın tercümesinin yapılması bir zaruret ve ihtiyaçtır. Ancak yetkili ve yetkisiz şahısların yaptıkları tercüme ve meallerde fahiş hatalar göz önüne alınırsa Müslümanlar tarafından doğru olanı en yakın şekilde Kuran'ın bütün dillere göre ehliyetli kişiler veya kurulacak misyonlar tarafından tercüme edilmesi şartı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmanın ehliyetli, liyakatli, ilim erbabı, branşında mesafe kat etmiş heyetler tarafından yapılması mutlaka dikkate alınmalıdır.

Kıymetli okuyucularım.
İşte Mehmet Akif Ersoy'un Kuran tercümesi ile ilgili sözleri bu konuda çok manidardır. "Çünkü Kuran'ı tercüme edemedim. Hayır ettim. Hem de bir değil iki kere tercüme ettim. İlk tercümeyi yaptım hiç beğenmedim. İkinci bir tercüme daha yaptım onu da bir türlü beğenemedim. Ahmet Naim merhumun hadis tercümelerinde yaptığı gibi kavs içinde muavin (yardımcı) kelimeler kullanarak eksikleri tamamlamak istedim. Bu da olmadı. Bunu da Kuran-ı Kerim'in aslında ki belagatini (anlam ve güzel okuma) bozuyordu. Bazı kelimelerin ve umumi surette edatların mukabillerinin (benzerlerinin) bulunması edebi birer vecize olan bazı cümlelerden olan (meydana gelen) o kısa ayetlerde müteaddit (tekrar edilen) edatın içtima etmesi (toplanması) tercümeyi imkânsız hale koyuyor (getiriyordu). Kuran'ın tercümesinde ki imkânsızlık ne benim kusurum ne de dilimizin. Ben tercüme ile meşgul olurken Farsça ve Fransızca tercümeleri de gördüm. Benim Türkçe tercümem onlardan yüksekti (onlardan iyiydi) fakat bu nisbi (az fark) yükseklik benim edebi zevkimi tatmin etmiyordu. Kuran'ın nazmındaki icazkâr  belagata baktıkça (Kuran'ın sözleri akıcı ve etkileyici okunuşu) hayranlığım artıyordu. Kendi tercümemden utanıyordum. Birisi Allah'ın kelamı (sözü), öbürü Akif kulunun tercümesi… Bu vaziyette ben bu tercümeyi İslam ümmetine ve Türk milletine nasıl sunabilirdim. Bu sebeple onu Mısır'dan getiremedim.
Kıymetli okuyucularım. Cemaatmiş, şıhmış, seyyitmiş şu veya bu tarikatten adammış yahut falan siyasi partinin üyesiymiş hiç önemli değil. Asıl ve doğru olan hakikat kapılarını açık tutmaktır. Rantiyeci yalakalardan uzak durmaktır.
 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.