Sevgili okuyucularım. İnsanda var olan kıskançlık duygusunun bir hastalığa dönüşerek onu esir almasının adı hasrettir. Bazen kin ve düşmanlığa, bazen kibir ve gurura, bazen de dünya nimetlerine duyulan aşırı ihtiras ve düşkünlüğe bağlı olarak meydana çıkmaktadır. Adem'in evlatlarından olan Kabil'in kardeşi Habil'i öldürmesi bu yüzdendir. Hz. Yusuf'u kardeşleri bu sebepten dolayı kuyuya atmıştır. Hz, Hasan ve Hz. Hüseyin Yezid tarafından bu yüzden vahşice şehit edilmişlerdir. Dinler tarihinde olduğu gibi Müslüman Türk tarihinde de bunun çok açık örnekleri vardır. Onun içindir ki Şanlı Peygamberimiz, "Bir insanın kalbinde iman ile haset bir arada bulunmaz" buyurmuştur. Günümüzde haset hastalığı en çok siyaset ve politika ile meşgul olanlarda görülmektedir. Bunun olumsuz ve menfi sonuçları ise milletimize madden ve manen zarar vermektedir.
Sevgili okuyucularım. "Haset bütün güzel amellerin (işlerin) hepsini de yakar" buyuran Allah Resulü bizlere uyarmaktadır. Ecdadımızın "Fena Fi devlete" tabiri bu bağlamda çok önemlidir. Alıntısı ise "Fena Fillah" tabirinden gelmektedir. O şerefli ecdadımız devletle o kadar haşır neşir olmuşlar ki o yüzden devleti mukaddes görmüşler. Onlar ölürken bile devleti düşünmüşlerdir. Kendi çevrelerinde şakşakçı yalakalara kıyak yoluna gitmemişler ve imtiyaz tanımamışlardır. Bu konuda rahmetli Dündar Taşer'in, Büyük Türkiye'si isimli kitabının 23-29. sayfalarına bakılmasını tavsiye ederim. Orada cenneti mekân olsun Ahmet Yesevi'nin şu sözü çok anlamlıdır: "Hâkim içten Musa dıştan Firavun olmalıdır" diyor. Ayrıca zahir (dış görünüş) halka, batın (iç görünüş) Allah'a aittir anlayışı incelenmelidir.
Kıymetli okuyucularım. Son yıllarda ve hatta günümüzde ekranlara yansıyan bazı olaylar, deniz salyası gibi tehlikeli olmaya, koronavirüsü gibi şüphe uyandırmaya başlamıştır. Mesela Reza Zarrab denilen İranlı üçkağıtçı tam unutulurken yeni üçkağıtçılar piyasaya çıktı. Bunların birbirleriyle olan ilişkileri çok vahim sonuçlara gebedir. Bu kirli oyunların arasında bir de hizmet (gri) pasaportu ile bazı belediyelerin öncülüğünde yurt dışına gönderilip geri dönmeyenler var. Gündeme gelen yolsuzlukların hesabı belli değil. Suni gündemlerle meşgul edilen toplum bunları hafızalarında muhafaza ediyor. İnsanlarla konuşurken bile bir ümitsizlik bir itimatsızlık sırıtıyor. "Hocam kimin eli kimin cebinde belli değil. Gidişatı beğenmiyorum" diyenlerin sayıları her gün çoğalıyor. Bende bu noktada endişelerini dile getiriyorum. Herkes kendisine göre yorum yapıyor. Konuşmaktan korkanlar "Başıma iş mi alayım" diyenler, "Boş ver üzüldüğü yerden kopsun" diyenler ve daha neler neler. Şehitlere sesleniyor bir şairimiz. "Şehitler Kuvayi Milliye şehitleri - Siz toprağın altında ulu köklerimizsiniz. Biz toprak üstünde derin uykudayız - Kalkıp uyandırın bizi uyandırın" diye devam ediyor. Artık uyanalım. Kin, nefret, düşmanlık, haset ve para köleliğinden vazgeçelim. Geçelim ki şahit olduğumuz bu rezaletler bitsin.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
KİN DUYGUSU, HASET VE REZALET REZALET REZALET
Sevgili okuyucularım. "Haset bütün güzel amellerin (işlerin) hepsini de yakar" buyuran Allah Resulü bizlere uyarmaktadır. Ecdadımızın "Fena Fi devlete" tabiri bu bağlamda çok önemlidir. Alıntısı ise "Fena Fillah" tabirinden gelmektedir. O şerefli ecdadımız devletle o kadar haşır neşir olmuşlar ki o yüzden devleti mukaddes görmüşler. Onlar ölürken bile devleti düşünmüşlerdir. Kendi çevrelerinde şakşakçı yalakalara kıyak yoluna gitmemişler ve imtiyaz tanımamışlardır. Bu konuda rahmetli Dündar Taşer'in, Büyük Türkiye'si isimli kitabının 23-29. sayfalarına bakılmasını tavsiye ederim. Orada cenneti mekân olsun Ahmet Yesevi'nin şu sözü çok anlamlıdır: "Hâkim içten Musa dıştan Firavun olmalıdır" diyor. Ayrıca zahir (dış görünüş) halka, batın (iç görünüş) Allah'a aittir anlayışı incelenmelidir.
Kıymetli okuyucularım. Son yıllarda ve hatta günümüzde ekranlara yansıyan bazı olaylar, deniz salyası gibi tehlikeli olmaya, koronavirüsü gibi şüphe uyandırmaya başlamıştır. Mesela Reza Zarrab denilen İranlı üçkağıtçı tam unutulurken yeni üçkağıtçılar piyasaya çıktı. Bunların birbirleriyle olan ilişkileri çok vahim sonuçlara gebedir. Bu kirli oyunların arasında bir de hizmet (gri) pasaportu ile bazı belediyelerin öncülüğünde yurt dışına gönderilip geri dönmeyenler var. Gündeme gelen yolsuzlukların hesabı belli değil. Suni gündemlerle meşgul edilen toplum bunları hafızalarında muhafaza ediyor. İnsanlarla konuşurken bile bir ümitsizlik bir itimatsızlık sırıtıyor. "Hocam kimin eli kimin cebinde belli değil. Gidişatı beğenmiyorum" diyenlerin sayıları her gün çoğalıyor. Bende bu noktada endişelerini dile getiriyorum. Herkes kendisine göre yorum yapıyor. Konuşmaktan korkanlar "Başıma iş mi alayım" diyenler, "Boş ver üzüldüğü yerden kopsun" diyenler ve daha neler neler. Şehitlere sesleniyor bir şairimiz. "Şehitler Kuvayi Milliye şehitleri - Siz toprağın altında ulu köklerimizsiniz. Biz toprak üstünde derin uykudayız - Kalkıp uyandırın bizi uyandırın" diye devam ediyor. Artık uyanalım. Kin, nefret, düşmanlık, haset ve para köleliğinden vazgeçelim. Geçelim ki şahit olduğumuz bu rezaletler bitsin.