Kıymetli okuyucularım
Din ve devlet işlerinde ortaya çıkan ikinci temel tip siyasi otoritenin dini otoritenin önüne geçmesi ve onu himayesine almasıdır. Buna da Bizantizm denir. Bu tip uygulamalarda din adamları devlet otoritesine bağlanmışlardır. Hükümdar tarafından denetlenmektedirler. Böylece kilisenin manevi gücü denetim altına alınmış olacaktır. Siyasi otorite dünyevi işleri elinde bulundurmakta fakat sistem içerisinde dinin önemli işleri de devam etmektedir. Bizantizm (Sezeropapizm) terimi olarak özellikle Constantinus'un kutsal imparatorluğu için kullanılmıştır. Böylece bir iktidar döneminde siyasal iktidarın dinin üstünde olması yönetim ile dinin arasında sıkı ilişkiye mani değildir. Dinin kamu yönetimindeki işlevlerine engel teşkil etmez. Toplum nezdinde itibara sahip bulunan din adamları bu sayede siyasal iktidarda önemli bir nüfuza sahiptirler. Bu tip örgütlenmeyi yarı teokrasi ılımlı teokrasi olarak nitelendirenler vardır. Tarihlerde çeşitli toplumlarda ki siyasi iktidarlarda bu görülmüştür. Mesela eski Hindistan'da, İran'da ki Sasani sülalesi zamanında ve eski Roma'da bu tür uygulamalar olmuştur. Ağırlıklı olarak din âlimlerinden oluşan bürokrasinin, genel anlamda dini bürokrasi adalet ve eğitim gibi kamusal fonksiyonları icra ettiği (yerine getirdiği) Osmanlı Devleti'nde de yarı teokratik devlet yönetimi olduğunu savunanlar da mevcuttur. Son dönem Osmanlı yönetimi ise kimi yazarlarca 'Dindar meşruti bir rejim' olarak nitelendirilmiştir.
Kıymetli okuyucularım
Laiklik konusu değişik ve çeşitli yorumlara sebep olmuştur. Yunanca'da kendilerini tanrıya adamış rahipler (ruhban sınıfı) dışında kalan geniş halk yığınlarını ifade eden bir terim olarak kullanılmıştır. Latince'de Laicus şeklinde kullanılan bu ifade Türkçemizi laik sözü olarak geçmiştir. Eski Yunan toplumunda sıradan halk kesimini ifade eden laik kavramı Hıristiyan Batı dünyasının toplum yapısında kilise örgütünde görevli olmayan halk kesimi için kullanılmıştır. Ortaçağ Avrupası'nda katolik toplumlar, laiklerden ve ruhban sınıfından oluşmuştur. Katolik kilisesinin siyasal alandaki asıl kırılması Fransız Devrimi ile gerçekleşmiştir. Burada hassas olan nokta şudur: Engizisyon mahkemeleri, kazıklara geçirilen insanlar, akıl ve bilim ile çatışan dini kurallar ‘hristiyanlığa’ aittir. İslam dininde akıl, bilim ve din çatışması yoktur. Aklın, ilmin gerekleriyle hak din olan İslam asla çatışmamıştır. Böyle bir çatışma varmış gibi gösterme gayretleri tamamen cehalet ve kötü, art niyetlere bağlıdır. Yani, kasıtlı tavırdan kaynaklanmaktadır. Hristiyanlık ve Yahudilik’le İslam’ı kıyaslamak tam bir gaflet ve ihanettir. İyice incelenirse, azınlığın hükümeti Oligarşi’dir. İslam dini buna karşıdır. Halkın ve halk çoğunluğunun idare şekli olan demokrasi, İslam dini ile kucaklaşmaktadır. Burada asıl olan, insandır. Demokrasinin özünü inkar edip manasından uzaklaştıranlar mevcuttur. Bunlar için demokrasi ifadesi ‘demogoji’ şekline dönüştürülmüştür. Bu da demokrasinin bozulmuş ve kokuşmuş şeklidir. Yönetim biçimleri açısından iyi yönetim, kötü yönetim ifadeleri insanla alakalıdır. Bu; iyi hükümet, kötü hükümet gibidir. Yönetimi elinde bulunduran insanlara bağlıdır. Çünkü ‘demokrasinin dili’ yoktur.
DEVAM EDECEK…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
İSLAM'DA HİLAFET VE HALİFELİK YOKTUR -4-
Din ve devlet işlerinde ortaya çıkan ikinci temel tip siyasi otoritenin dini otoritenin önüne geçmesi ve onu himayesine almasıdır. Buna da Bizantizm denir. Bu tip uygulamalarda din adamları devlet otoritesine bağlanmışlardır. Hükümdar tarafından denetlenmektedirler. Böylece kilisenin manevi gücü denetim altına alınmış olacaktır. Siyasi otorite dünyevi işleri elinde bulundurmakta fakat sistem içerisinde dinin önemli işleri de devam etmektedir. Bizantizm (Sezeropapizm) terimi olarak özellikle Constantinus'un kutsal imparatorluğu için kullanılmıştır. Böylece bir iktidar döneminde siyasal iktidarın dinin üstünde olması yönetim ile dinin arasında sıkı ilişkiye mani değildir. Dinin kamu yönetimindeki işlevlerine engel teşkil etmez. Toplum nezdinde itibara sahip bulunan din adamları bu sayede siyasal iktidarda önemli bir nüfuza sahiptirler. Bu tip örgütlenmeyi yarı teokrasi ılımlı teokrasi olarak nitelendirenler vardır. Tarihlerde çeşitli toplumlarda ki siyasi iktidarlarda bu görülmüştür. Mesela eski Hindistan'da, İran'da ki Sasani sülalesi zamanında ve eski Roma'da bu tür uygulamalar olmuştur. Ağırlıklı olarak din âlimlerinden oluşan bürokrasinin, genel anlamda dini bürokrasi adalet ve eğitim gibi kamusal fonksiyonları icra ettiği (yerine getirdiği) Osmanlı Devleti'nde de yarı teokratik devlet yönetimi olduğunu savunanlar da mevcuttur. Son dönem Osmanlı yönetimi ise kimi yazarlarca 'Dindar meşruti bir rejim' olarak nitelendirilmiştir.
Kıymetli okuyucularım
Laiklik konusu değişik ve çeşitli yorumlara sebep olmuştur. Yunanca'da kendilerini tanrıya adamış rahipler (ruhban sınıfı) dışında kalan geniş halk yığınlarını ifade eden bir terim olarak kullanılmıştır. Latince'de Laicus şeklinde kullanılan bu ifade Türkçemizi laik sözü olarak geçmiştir. Eski Yunan toplumunda sıradan halk kesimini ifade eden laik kavramı Hıristiyan Batı dünyasının toplum yapısında kilise örgütünde görevli olmayan halk kesimi için kullanılmıştır. Ortaçağ Avrupası'nda katolik toplumlar, laiklerden ve ruhban sınıfından oluşmuştur. Katolik kilisesinin siyasal alandaki asıl kırılması Fransız Devrimi ile gerçekleşmiştir. Burada hassas olan nokta şudur: Engizisyon mahkemeleri, kazıklara geçirilen insanlar, akıl ve bilim ile çatışan dini kurallar ‘hristiyanlığa’ aittir. İslam dininde akıl, bilim ve din çatışması yoktur. Aklın, ilmin gerekleriyle hak din olan İslam asla çatışmamıştır. Böyle bir çatışma varmış gibi gösterme gayretleri tamamen cehalet ve kötü, art niyetlere bağlıdır. Yani, kasıtlı tavırdan kaynaklanmaktadır. Hristiyanlık ve Yahudilik’le İslam’ı kıyaslamak tam bir gaflet ve ihanettir. İyice incelenirse, azınlığın hükümeti Oligarşi’dir. İslam dini buna karşıdır. Halkın ve halk çoğunluğunun idare şekli olan demokrasi, İslam dini ile kucaklaşmaktadır. Burada asıl olan, insandır. Demokrasinin özünü inkar edip manasından uzaklaştıranlar mevcuttur. Bunlar için demokrasi ifadesi ‘demogoji’ şekline dönüştürülmüştür. Bu da demokrasinin bozulmuş ve kokuşmuş şeklidir. Yönetim biçimleri açısından iyi yönetim, kötü yönetim ifadeleri insanla alakalıdır. Bu; iyi hükümet, kötü hükümet gibidir. Yönetimi elinde bulunduran insanlara bağlıdır. Çünkü ‘demokrasinin dili’ yoktur.
DEVAM EDECEK…