Konular o kadar çoğaldı ki, hangisini yazmak lazım bilemiyorum. 1961’de idam sehpasına çıkarılan ve asılan Merhum Adnan Menderes’i, Hasan Polatkan’ı, Fatin Rüştü Zorlu’yu mu yazalım? Ölümlerinin 57. yıl dönümü. Onlar için hatırladığım en önemli hatıram şudur: Rahmetli babamın cüzdanında bir gazete parçası vardı. Onu bir gün aldım ve okudum. Üzerlerinde beyaz idamlık elbiseleri ile üç arkadaşın fotoğrafı var. Altında ise kalın puntolu bir yazı. “Son söz: Ben ve arkadaşlarım, biz mason değiliz haa.. İmza, Adnan Menderes” O günkü gazete kupürleri incelenirse konuyu detaylı olarak öğrenmek mümkündür. Ayrıca 2018 öğretim yılı başladı. Konuyla ilgili yazılacak çok şey var. Kimi mesajlarımı anlatmak için Rahmetli Abdurrahim Karakoç’un serzenişlerini kendime örnek almamaya çalışıyorum. O diyor ki, “Aptallara örnek olsun diye solucanda kırk sene diş aradığımı yazmıştım. Alçaklarda baş aradığımı yazmıştım. Yorulmadım, usanmadım. Yazmaya devam edeceğim.” (Bknz: 5. Mevsim. Sayfa 50/1985)
Kolayları yazmaktansa zoru tercih etmek genç kalmanın sırrıdır. Olayların bir yüzüne değil, her yüzüne bakmak lazım. İyiyi de, kötüyü de, güzelliği de, çirkini de yazalım. Ancak yalakalık yaparak kimseyi övmeyelim. Övgüye layık olanları zaten takdir edenler çıkar. Beyni olanlar verilen mesajları alır. Beyinsiz ve yüreksizlere zaten lafım yok. İnsanoğlu asli vazifesini bilirse, iyilik ve güzellikten ayrılmaz. Gelinen noktada ABD Başkanı Trump gibi, İsrail Başkanı Netanyahu gibi alçaklardan baş olmadığını dünya anladı. Ayrı bir konuda son zamanlardaki şu sınırsız zamlardır. Birkaç mısralık şiirle konuyu anlatmaya çalışalım. “Sitem ediyorsun bana yaz diye, hangi işin neresini yazayım? Garibanlar yolunuyor kaz diye, hangi kuşun neresini yazayım? Bir karış yamaya beş metre delik, üç günde mantara dönüyor çelik. Anası esrarkeş, kızı alkolik. Hangi keşin neresini yazayım? Yukarı kat zam kündesi aşırır, esnaf çantal takar yere düşürür. Boyunduruk yiyen aklın şaşırır, hangi tuşun neresini yazayım? Yüz boya, göz boya, dudaklar rujlu. Helva sarımsaklı, baklava tuzlu. Kimisi beyinsiz, kimi boynuzlu. Hangi başın neresini yazayım?” Dünya koliklerin putu dolar, euro oldu. Putperestlik aldı başını gidiyor. Onun için şair diyor ki, “Nerden baksak put çağıdır çağımız. Ezelden ebede koptu bağımız. Melek doğar, mundar ölür çoğumuz. Hangi leşin neresini yazayım?” (08.11.1984/Abdurrahim Karakoç)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Zekeriya Kılıç
HANGİSİNİ YAZAYIM GARDAŞ
Kolayları yazmaktansa zoru tercih etmek genç kalmanın sırrıdır. Olayların bir yüzüne değil, her yüzüne bakmak lazım. İyiyi de, kötüyü de, güzelliği de, çirkini de yazalım. Ancak yalakalık yaparak kimseyi övmeyelim. Övgüye layık olanları zaten takdir edenler çıkar. Beyni olanlar verilen mesajları alır. Beyinsiz ve yüreksizlere zaten lafım yok. İnsanoğlu asli vazifesini bilirse, iyilik ve güzellikten ayrılmaz. Gelinen noktada ABD Başkanı Trump gibi, İsrail Başkanı Netanyahu gibi alçaklardan baş olmadığını dünya anladı. Ayrı bir konuda son zamanlardaki şu sınırsız zamlardır. Birkaç mısralık şiirle konuyu anlatmaya çalışalım. “Sitem ediyorsun bana yaz diye, hangi işin neresini yazayım? Garibanlar yolunuyor kaz diye, hangi kuşun neresini yazayım? Bir karış yamaya beş metre delik, üç günde mantara dönüyor çelik. Anası esrarkeş, kızı alkolik. Hangi keşin neresini yazayım? Yukarı kat zam kündesi aşırır, esnaf çantal takar yere düşürür. Boyunduruk yiyen aklın şaşırır, hangi tuşun neresini yazayım? Yüz boya, göz boya, dudaklar rujlu. Helva sarımsaklı, baklava tuzlu. Kimisi beyinsiz, kimi boynuzlu. Hangi başın neresini yazayım?” Dünya koliklerin putu dolar, euro oldu. Putperestlik aldı başını gidiyor. Onun için şair diyor ki, “Nerden baksak put çağıdır çağımız. Ezelden ebede koptu bağımız. Melek doğar, mundar ölür çoğumuz. Hangi leşin neresini yazayım?” (08.11.1984/Abdurrahim Karakoç)