Devleti savunan, devletin yanında olan, hukuk düzenini benimseyen kişiler ve kuruluşlar hain teröristler tarafından düşman kabul edilerek saldırılara ve öldürmelere maruz kalıyorlardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanları tarafından eğitilen, silahlandırılan ve yönlendirilen Marksist, bölücü terör örgütleri en çok Türk milliyetçilerini ve ülkücü gençliği hedef alıyorlardı. Mesela merhum Gün Sazak, merhum Recep Hasatlı, Av. Hüseyin Cahit Aküzüm, Dursun Önkuzu ve bunlar gibi binlerce masum hunharca, kahpece şehit edilmişti. Bunların hiçbirisi cihat ilan ederek, ellerinde silahla savaşarak şehit edilmediler. Çünkü 12 Eylül 1980’den önce dış güçler tarafından milletimizin örtülü bir saldırıya uğraması elbette tesadüf değildi. Türk milletinin birlik ve bütünlüğüne, Türk Devleti’nin varlığına karşı girişilen her türlü hareket, kaynağı ne olursa olsun, artık devletin çelik yumruğunu karşısında bulacaktır. Bunda kimsenin şüphesi olmasın. Çağımızın savaş yöntemi olan ‘propaganda’ harbinde medeni cemiyetlere, medeni cesaret sahiplerine düşen vazifeyi yerine getirmek zaruridir. Mazi çok iyi tahlil edilirse, dış güçlerin içerdeki yatakçıları, şahsiyetsiz hain uşakları devamlı olarak alçaklıklarına devam etmişlerdir. Eski sıkı yönetim Başsavcısı Hakim Albay Nurettin Soyer’in 12 Haziran 1982 tarihli sunduğu beş sayfalık belge baştan aşağı çelişkilerle dolu olduğu, gerçek dışı beyanlardan meydana geldiği açıkça anlaşılmıştır. Özellikle o dönemin ‘Polder’ denilen sözde polis teşkilatının Marksist, Leninist bir yapıya sahip olduğu yürekler acısıdır. Bu sözde sendikanın mensuplarının yaptıkları işkenceler hafızalardadır.
Devam edecek…