Türkiye’de 12 Eylül 1980 ile 6 Kasım 1983 yılları arasında demokrasinin dinlenmeye çekildiği zamandır. Yasaklar, idamlar, işkenceler, karanlık geceler. Rüşvetler, köşe dönmeler. Yasaklanan siyasi liderler. Nihayet tarih 6 Kasım 1983. Genel Başkanlığını Necdet Calp’ın yaptığı Halkçı Parti (HP) , Turgut Sunalp’in kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) ve Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP).
Bu üç parti seçimlere katılıyor. ANAP %45.14, 212 milletvekili çıkarıyor. Halkçı Parti % 30.16 ve 117 milletvekili, MDP % 23.27 ile 71 milletvekili çıkarıyor. Böylece Turgut Özal Başbakan oluyor. Bundan sonra adını sıkça duyduğumuz ‘Küreselleşme’ olgusu başlıyor. Teknolojik gelişmeler adı altında Türkiye ile dünya ekonomisinin Küresel Entegrasyonunu sağlayan ve tek başına iktidarı yakalayan Özal ve partisi olmuştur. İşin garibi bu sadece ekonomi ile kalmamış, yaşanılan ve halen yaşadığımız olaylar ülkemizi topyekün bir kültür savaşının içine sokmuştur. Her önüne gelen toplum mühendisi kesilmiştir. Halen devam etmekte olan bu kültür ve siyasi, her alanda Özal’ın açıklamaları bir toplu dejenerasyonun içine ülkeyi itmiştir. İşte avlayacağı avının etrafını titizlikle saran örümcek gibi yetişen yeni nesil memleket meselelerinden uzak, duyarsız, tarihi, dili ve milli kültürü ile arası bozuk olarak yetişmesin sağlamak için etrafına çekilen zehirli ağlarla yabancıların hizmetine itilmiştir. Bu dönemde kendisine duyulan aşırı güven duygusu görüntüsü altında misyonerlik faaliyetlerine serbestlik tanınmıştır. Ayrıca sözde ümmetçilik fikri geliştirilmeye çalışılmış, tarikatların bürokrasi içerisindeki etkisi olunca hızıyla artmış, federasyon gibi konularda hep bu dönemde ortaya atılmıştır. Hatta o kadar ileri gidenler olmuş ki ‘Ben bu dünyada kimseye hesap vermem, öbür tarafta Allah’a hesap veririm’ mantığı ile maliyeye, dolayısıyla devlete meydan okuyan bir zihniyete ve söylemlere sahip olmuşlardır. Yine bu kişilerin yönlendirmeleri ile ‘Takunyacılar’ denilen bir grup türemiş ve devlet içindeki memur atamalarında etkin rol oynamıştır. İşte tarikat, siyaset ilişkileri bu dönemde hız kazanmıştır. Devlet içinde devlet olma yolunu kafasına koyan Özal’ın Amerikanvari tutumu ve tavırları, eşinin kurduğu ‘Papatyalar’ derneği vasıtasıyla devlet kurumları o döneme kadar görülmemiş bir aile oligarşisi altına alınmıştır. Çocuklar, kızlar, damatlar, onların arkadaşlarının kendilerine seçtiği prenslerin her birinin bir köşesinden devlet işlerine karışmaları, yoğun bir yozlaşmaya sebebiyet vermiştir.
Devam edecek…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
GEÇMİŞİN HATALARI VE BUGÜN (1)
Bu üç parti seçimlere katılıyor. ANAP %45.14, 212 milletvekili çıkarıyor. Halkçı Parti % 30.16 ve 117 milletvekili, MDP % 23.27 ile 71 milletvekili çıkarıyor. Böylece Turgut Özal Başbakan oluyor. Bundan sonra adını sıkça duyduğumuz ‘Küreselleşme’ olgusu başlıyor. Teknolojik gelişmeler adı altında Türkiye ile dünya ekonomisinin Küresel Entegrasyonunu sağlayan ve tek başına iktidarı yakalayan Özal ve partisi olmuştur. İşin garibi bu sadece ekonomi ile kalmamış, yaşanılan ve halen yaşadığımız olaylar ülkemizi topyekün bir kültür savaşının içine sokmuştur. Her önüne gelen toplum mühendisi kesilmiştir. Halen devam etmekte olan bu kültür ve siyasi, her alanda Özal’ın açıklamaları bir toplu dejenerasyonun içine ülkeyi itmiştir. İşte avlayacağı avının etrafını titizlikle saran örümcek gibi yetişen yeni nesil memleket meselelerinden uzak, duyarsız, tarihi, dili ve milli kültürü ile arası bozuk olarak yetişmesin sağlamak için etrafına çekilen zehirli ağlarla yabancıların hizmetine itilmiştir. Bu dönemde kendisine duyulan aşırı güven duygusu görüntüsü altında misyonerlik faaliyetlerine serbestlik tanınmıştır. Ayrıca sözde ümmetçilik fikri geliştirilmeye çalışılmış, tarikatların bürokrasi içerisindeki etkisi olunca hızıyla artmış, federasyon gibi konularda hep bu dönemde ortaya atılmıştır. Hatta o kadar ileri gidenler olmuş ki ‘Ben bu dünyada kimseye hesap vermem, öbür tarafta Allah’a hesap veririm’ mantığı ile maliyeye, dolayısıyla devlete meydan okuyan bir zihniyete ve söylemlere sahip olmuşlardır. Yine bu kişilerin yönlendirmeleri ile ‘Takunyacılar’ denilen bir grup türemiş ve devlet içindeki memur atamalarında etkin rol oynamıştır. İşte tarikat, siyaset ilişkileri bu dönemde hız kazanmıştır. Devlet içinde devlet olma yolunu kafasına koyan Özal’ın Amerikanvari tutumu ve tavırları, eşinin kurduğu ‘Papatyalar’ derneği vasıtasıyla devlet kurumları o döneme kadar görülmemiş bir aile oligarşisi altına alınmıştır. Çocuklar, kızlar, damatlar, onların arkadaşlarının kendilerine seçtiği prenslerin her birinin bir köşesinden devlet işlerine karışmaları, yoğun bir yozlaşmaya sebebiyet vermiştir.
Devam edecek…