Kıymetli okuyucularım.
"Bir milletin kalbi, onun kültürü, beyni siyasi düzeni, kanı ise ekonomidir" diyen, rahmetli Alparslan Türkeş ne güzel söylemiş. Gelinen noktada Türk milleti ithal kanla yaşamaya mecbur bırakılmıştır. Milli ekonomi denilen davamız da millilik vasfı kaybolmuştur. Tıpkı eğitimde olduğu gibi, sloganlarda milli ve manevi ifadesi çok kullanılıyor. Uygulamada ise tam aksi yapılıyor. Mesela manevi sözünde rüşvet, torpil, yolsuzluk, adaletsizlik, israf, yalan, sözünde durmama, hırsızlık, gasp, cinayet, tecavüz, harama teşekkür etmek gibi adilikler yoktur. Mesela milli ekonomide aklımıza ilk gelen sözcük yerli ifadesidir. Yerli ve milli diyerek taşıma su ile değirmeni döndürmeye çalışmak akıl karı olmasa gerek diye düşünüyorum. 1965'li yıllarda büyüklerimiz "bit pazarından giyinen kabadayı" sözünü çok kullanıyorlardı. Bu sözün muhatabı oradan buradan faizli ödünç para alıp caka atanlardı. Kimileri için de "miras yedi" tabirini kullanırlardı. Onların muhatabı da ana da babadan kalan mirası satarak lüks hayat yaşama sevdasında olanlardı. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Kıymetli okuyucularım.
İlgililerin sözleri inandırıcılığını yitiriyor. Dünyada verilen örnekler kimseyi tatmin etmiyor. Döviz aldı başını gidiyor. Milli paramız olan Türk lirası devamlı değer kaybediyor. Zamlar üst üste ekleniyor. Tek kelimeyle tablo iç açıcı değil. Yapılan özelleştirmelerin meyveleri acı çıktı. Ekonomi insaftan yoksun çıkarcı ve menfaatperestlerin tek eline terk edildi. Bunun en açık örneğini şeker fabrikalarının özelleştirilmesinde gördük. Nasıl oluyor da bir anda şeker fiyatları 20-25 liralara yükseliyor? Nasıl oluyor da 400 ton şekerin ithali gündeme geliyor? Özelleştirirken söylenen parlak sözlerin, verilen vaatlerin neticesi ne oldu şimdi?
Kıymetli okuyucularım.
Hamaset nutukları karın doyurmuyor. Muhasır medeniyetler seviyesine vatan toprakları satılmakla gelinmiyor. Ağızlarına bir parmak bal sürülenlerin tek elindeki iletişim araçlarının gündeme taşıdığı etli butlu ve cezbedici sofraların aboneleri bellidir. Onlar askerliği bile parayla yaparlar. Onların dindarlığı, vatanperverlikleri sloganlardan ibarettir. İşte rahmetli Alpaslan Türkeş, Müslüman Türk milletinin özelliklerinden bahsederken, "Türk rastgele söz vermez. Söz verdi mi sözünden dönmez. Toplum uğruna her fedakarlığı yapar. Millete hizmet yolunda şahsi menfaat ve şahsi zevklerinden, şahsi çıkarlarından feragat eder. Türkiye böyle yükselecektir" diyor. Bak. Dava Aayfa 383.
Kıymetli okuyucularım.
Şahsım adına üzgünüm. Yapılan yanlışlar siyasi hatalar sırıtmaya başladı. Kazananlar, rant musluğunda el yıkayanlar hala kazanıyor. Alınan önlemler onların işine yarıyor. Eskiden bir bilmece sorarlardı. "Karanlık yerde katır tepişir. Bilin bakalım bu nedir?" Cevabı "yayık" olarak söylenir. Bakalım bu çekişmelerin cevabı ne olacak? Bekleyelim görelim.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
EKONOMİ NEREYE GİDİYOR?
"Bir milletin kalbi, onun kültürü, beyni siyasi düzeni, kanı ise ekonomidir" diyen, rahmetli Alparslan Türkeş ne güzel söylemiş. Gelinen noktada Türk milleti ithal kanla yaşamaya mecbur bırakılmıştır. Milli ekonomi denilen davamız da millilik vasfı kaybolmuştur. Tıpkı eğitimde olduğu gibi, sloganlarda milli ve manevi ifadesi çok kullanılıyor. Uygulamada ise tam aksi yapılıyor. Mesela manevi sözünde rüşvet, torpil, yolsuzluk, adaletsizlik, israf, yalan, sözünde durmama, hırsızlık, gasp, cinayet, tecavüz, harama teşekkür etmek gibi adilikler yoktur. Mesela milli ekonomide aklımıza ilk gelen sözcük yerli ifadesidir. Yerli ve milli diyerek taşıma su ile değirmeni döndürmeye çalışmak akıl karı olmasa gerek diye düşünüyorum. 1965'li yıllarda büyüklerimiz "bit pazarından giyinen kabadayı" sözünü çok kullanıyorlardı. Bu sözün muhatabı oradan buradan faizli ödünç para alıp caka atanlardı. Kimileri için de "miras yedi" tabirini kullanırlardı. Onların muhatabı da ana da babadan kalan mirası satarak lüks hayat yaşama sevdasında olanlardı. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Kıymetli okuyucularım.
İlgililerin sözleri inandırıcılığını yitiriyor. Dünyada verilen örnekler kimseyi tatmin etmiyor. Döviz aldı başını gidiyor. Milli paramız olan Türk lirası devamlı değer kaybediyor. Zamlar üst üste ekleniyor. Tek kelimeyle tablo iç açıcı değil. Yapılan özelleştirmelerin meyveleri acı çıktı. Ekonomi insaftan yoksun çıkarcı ve menfaatperestlerin tek eline terk edildi. Bunun en açık örneğini şeker fabrikalarının özelleştirilmesinde gördük. Nasıl oluyor da bir anda şeker fiyatları 20-25 liralara yükseliyor? Nasıl oluyor da 400 ton şekerin ithali gündeme geliyor? Özelleştirirken söylenen parlak sözlerin, verilen vaatlerin neticesi ne oldu şimdi?
Kıymetli okuyucularım.
Hamaset nutukları karın doyurmuyor. Muhasır medeniyetler seviyesine vatan toprakları satılmakla gelinmiyor. Ağızlarına bir parmak bal sürülenlerin tek elindeki iletişim araçlarının gündeme taşıdığı etli butlu ve cezbedici sofraların aboneleri bellidir. Onlar askerliği bile parayla yaparlar. Onların dindarlığı, vatanperverlikleri sloganlardan ibarettir. İşte rahmetli Alpaslan Türkeş, Müslüman Türk milletinin özelliklerinden bahsederken, "Türk rastgele söz vermez. Söz verdi mi sözünden dönmez. Toplum uğruna her fedakarlığı yapar. Millete hizmet yolunda şahsi menfaat ve şahsi zevklerinden, şahsi çıkarlarından feragat eder. Türkiye böyle yükselecektir" diyor. Bak. Dava Aayfa 383.
Kıymetli okuyucularım.
Şahsım adına üzgünüm. Yapılan yanlışlar siyasi hatalar sırıtmaya başladı. Kazananlar, rant musluğunda el yıkayanlar hala kazanıyor. Alınan önlemler onların işine yarıyor. Eskiden bir bilmece sorarlardı. "Karanlık yerde katır tepişir. Bilin bakalım bu nedir?" Cevabı "yayık" olarak söylenir. Bakalım bu çekişmelerin cevabı ne olacak? Bekleyelim görelim.