SON DAKİKA
Hava Durumu

DÜZEN DAVASI (2)

Yazının Giriş Tarihi: 17.06.2020 17:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.06.2020 17:15
Hata üstüne hata, aynı delikten ayağımızı defalarca yılana sokturma gafleti. Mesela Sultan Abdül Aziz’in durumu böyledir. İnkılapçılığa özenmiş, Reşid Paşa’yı taklit etmiş ve ‘Kanun-i Esasi’ ile her meselenin çözülüp halledileceğine inanmış bir acayip zihniyet. Aynı şekilde Mithat Paşa’nın ‘Constitution Kanunu’nun her derde deva olacağına inanması ve Avrupa’da ki teknik gelişmelerin bile onun neticesi olduğunu, dolayısıyla Meşrutiyet’in ilanıyla Osmanlı Devleti’nin bir anda İngiltere kadar kuvvetleneceğini yazmış ve inanmış olmasıdır. Bu garip zihniyet hala devam etmektedir. Bugün de mevcuttur; “Efendim mükemmel bir anayasa” yapılırsa, Türkiye’nin tüm sorunları çözülecekmiş. Türkiye, Almanya ve İngiltere’yi geride bırakacakmış. Kendisi olmayan ve bir türlü taklitten kurtulamayan, bir takım sözde aydınların ve sözde muhafazakarların düştüğü yanlış ve zaaflar. Bunlar çok basit bir şekilde bazı sözlerin kudretine inanan sihirbazların tuzaklarına düşen kimseler gibidirler. Aydın geçinenlerin kendilerine yabancılaşma neticeleri elbette bu olacaktır. Çünkü kendine yabancılaşma milli ölçüyü kaybetme demektir. Milli ölçüyü kaybeden kimse ise, dış-iç politika ve siyaset hadiselerini, kendi milletinin çıkar ve menfaatlerine uygun olarak anlamaktan ve mütala etmekten, yani yorumlamak ve anlamaktan mahrum olan adam demektir. Ne garip ve ne acayip bir mesele ki, takriben 150 seneden beri ‘Anayasa’ meselesi ile meşgul olan bir toplum olmuşuz. Rahmetli Alparslan Türkeş’in çok yakın dostu ve dava arkadaşı hatta kader arkadaşı olan merhum Dündar Taşer bu konuda şöyle diyor; “Delinin bilmem nesiyle oynadığı gibi anayasa ile oynuyoruz. Kanun-i Esasi, Teşkilat-i Esasiye Kanunları, anayasalar bunların tadilleri hep birbirlerini takip edip durmuşlardır.  Peki bunlar bize toplum olarak ne getirdi? Sadece bir hiç. Hala yanlışlardan vazgeçtiğimizi söyleyemeyiz. (Bakınız; Dündar Taşer’in ‘Büyük Türkiye’si’ 15. Sayfa) Meclis-i Mebusan ise hastalıkları daha da arttırmıştır. Türk Milleti’nin çıkar ve menfaatleri böyle bir mecliste muhafaza edilemiyordu. İş başına gelen Sultan Abdül Hamit Han ya ‘Meclis’ ya da ‘Devlet’ şıklarından birisini tercih zorunda kalmıştı. Dolayısıyla ‘Devlet’i tercih etmek zorunda kalmıştı. DEVAM EDECEK...  
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.