Sevgili okuyucularım. Emekli bir müftü olarak ve mensubu olmakla şeref duyduğum DİYANET İLŞERİ BAŞKANLIĞI’NIN Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milletinin iç barışı, birlik ve beraberliği için GENELKURMAY BAŞKANLIĞI kadar önemli olduğuna inanan birisiyim.
Ancak Diyanet İşleri Başkanlığımız çok önemli konularda maalesef geç kalıyor. Mesela cuma günleri hutbelerde okunan “İnned dine indellahil İslam (Allah katında gerçek din İslam’dır)” ayeti resmi yazılarla yasaklanırken ve askıya alınırken Diyanet neredeydi? FETÖ’nün dayatması olan dinler arası diyalog yaftasının ve medeniyetler ittifakı uydurmacasının gündeme geldiği dönemlerde Diyanet uyuyor muydu?
Tahrif olmuş cılkı çıkmış, muharref hale gelmiş Hıristiyanlık ve Yahudilikle İslam’ı nasıl kıyaslıyorlar? Dönemin Diyanet'ten sorumlu siyasi otoriteleri bu konuda hiç mi bilgilendirilmedi? Şayet bilgilendirildi ise ve buna rağmen emrivakiler yapıldı ise o kutsal makamda hangi cüretle kalındı? İmamı Azam’ın , İmamı Şafi’nin hayatları hiç mi bize örnek olmadı. O dönemin en çok satan ve bir çok yerlerde parasız olarak bırakılan malum gazete "aydın yazarlar’’ başlığı altında çıkardığı ifrazat halen midemi bulandırır. Bakınız bu vicdansızların sözlerinin birkaç tanesini sizlerle paylaşıyorum: "Bayrakları bayrak yapan bayrakçılardır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa utanmalıdır. Türk erkeklerinin üzeri is, ağızları kabak kokar.’’ Dördüncü sözü yazmaya vicdanım ve inancım razı olmuyor. Ayrıca Ermenileri bile köşelerinde yazar diye lanse ettiler ve yazıları yayınlandı. Ben yine o dönemlerde YÖREM gazetesinde NEŞTER başlıklı köşemde yazıyordum. İhanet diye inandığım ve yazdığım makalelerim, Diyanet'e ulaştırılsın diye dikkat çekiyordum. Ne yazık ki üzerinde duranlar olmadı. Hatta malum çevreler bizi küfürle itham edecek kadar pisliğe battılar. Dahası Diyanet dava edilsin diye kampanya başlatanların sayısı bir hayli çoğalmıştı. Yaşadığım ve şahit olduğum olaylar vardı. Kimisi emekli, kimisi görevde, kimisi şıh ayakları, kimisi seyit ayaklarına yatmış çakallar şöyle diyorlardı. Diyanet'in fetvası bizi bağlamaz. İbrahim Nemrut'a, Musa Firavun'a itaat etmedi. Onlar da Ulü'l Emr makamlarında idiler. Ben bu sözleri duyduktan sonra şöyle demiştim. "Diyanet bünyesinde en az 10 bin, belki 15 bin vatan haini vardır." Bunu söylerken şeriatçı Türk devleri değil, şeriatçı Kürt devleti diyenler buna dahil diyordum. 15 Temmuz ihanetinden sonra konuştuklarımın ve yazdıklarımın doğruluğu anlaşıldı. Ancak gerekli temizlik yapılmadı diye inanıyorum. Bukalemun renkli tipleri tanımak bir hayli zaman alır ve tecrübe ister. İç kurtlar boş durmazlar ve uyumazlar. Allah onlara fırsat vermesin. Amin.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
Diyanet bir hayli geç kaldı
Ancak Diyanet İşleri Başkanlığımız çok önemli konularda maalesef geç kalıyor. Mesela cuma günleri hutbelerde okunan “İnned dine indellahil İslam (Allah katında gerçek din İslam’dır)” ayeti resmi yazılarla yasaklanırken ve askıya alınırken Diyanet neredeydi? FETÖ’nün dayatması olan dinler arası diyalog yaftasının ve medeniyetler ittifakı uydurmacasının gündeme geldiği dönemlerde Diyanet uyuyor muydu?
Tahrif olmuş cılkı çıkmış, muharref hale gelmiş Hıristiyanlık ve Yahudilikle İslam’ı nasıl kıyaslıyorlar? Dönemin Diyanet'ten sorumlu siyasi otoriteleri bu konuda hiç mi bilgilendirilmedi? Şayet bilgilendirildi ise ve buna rağmen emrivakiler yapıldı ise o kutsal makamda hangi cüretle kalındı? İmamı Azam’ın , İmamı Şafi’nin hayatları hiç mi bize örnek olmadı. O dönemin en çok satan ve bir çok yerlerde parasız olarak bırakılan malum gazete "aydın yazarlar’’ başlığı altında çıkardığı ifrazat halen midemi bulandırır. Bakınız bu vicdansızların sözlerinin birkaç tanesini sizlerle paylaşıyorum: "Bayrakları bayrak yapan bayrakçılardır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa utanmalıdır. Türk erkeklerinin üzeri is, ağızları kabak kokar.’’ Dördüncü sözü yazmaya vicdanım ve inancım razı olmuyor. Ayrıca Ermenileri bile köşelerinde yazar diye lanse ettiler ve yazıları yayınlandı. Ben yine o dönemlerde YÖREM gazetesinde NEŞTER başlıklı köşemde yazıyordum. İhanet diye inandığım ve yazdığım makalelerim, Diyanet'e ulaştırılsın diye dikkat çekiyordum. Ne yazık ki üzerinde duranlar olmadı. Hatta malum çevreler bizi küfürle itham edecek kadar pisliğe battılar. Dahası Diyanet dava edilsin diye kampanya başlatanların sayısı bir hayli çoğalmıştı. Yaşadığım ve şahit olduğum olaylar vardı. Kimisi emekli, kimisi görevde, kimisi şıh ayakları, kimisi seyit ayaklarına yatmış çakallar şöyle diyorlardı. Diyanet'in fetvası bizi bağlamaz. İbrahim Nemrut'a, Musa Firavun'a itaat etmedi. Onlar da Ulü'l Emr makamlarında idiler. Ben bu sözleri duyduktan sonra şöyle demiştim. "Diyanet bünyesinde en az 10 bin, belki 15 bin vatan haini vardır." Bunu söylerken şeriatçı Türk devleri değil, şeriatçı Kürt devleti diyenler buna dahil diyordum. 15 Temmuz ihanetinden sonra konuştuklarımın ve yazdıklarımın doğruluğu anlaşıldı. Ancak gerekli temizlik yapılmadı diye inanıyorum. Bukalemun renkli tipleri tanımak bir hayli zaman alır ve tecrübe ister. İç kurtlar boş durmazlar ve uyumazlar. Allah onlara fırsat vermesin. Amin.