SON DAKİKA
Hava Durumu

DİNLE OĞUL, BİZ KİMİZ DİNLE

Yazının Giriş Tarihi: 15.08.2017 22:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.08.2017 22:00
Sevgili okuyucularım. Biz dünyanın en büyük imparatorluklarını kurmuş ve hakimiyetini eski dünyanın bilinen her köşesine yürütmüş bir milletiz. Bu imparatorlukların sonuncusu, varisi olduğumuz Osmanlı Devleti’dir. Osmanlı Devleti Söğüt’te kurulduğu 1299 yıllarında, 400 atlıya sahip bir uç beyliği iken 1326’da Bursa’nın fethi sırasında Orhan Bey 38 bin süvarisiyle kumanda ediyordu. Bu  asker artışı nereden geliyordu? Fethedilen topraklardan toplanmazdı. Zira bu yerlerin ahalisi Türk değildi. O halde artış nereden geliyordu? Öyle anlaşılıyor ki Bizans ucundaki bu beylik bütün Türk aleminin ülküsünü temsil ediyor. Türklük aleminin fetret devrinde bile asla vazgeçmediği, İstanbul fethinin ve dünya hakimiyetinin  mümessili sayılıyordu. Milli şuur ve ülkü Horasan’dan İzmir’e kadar her yerdeki Türk’ü, Ertuğrul sancağına çekiyordu. Şeyhler, müftüler, müderrisler, ve eli kılıç kabzasına yakışan her yiğidi, gönlü fazilet aşkı ile dolu her mümini, kafası salim düşünceye açılmış her talebeyi Söğüt Beyliği’ne sevkediyordu. Küçük beylik az zamanda Türk aleminin atağı haline gelmişti. Sultan-Medrese-Sipahi muvazenesi ıle ne anarşi, ne de despotluğa fırsat vermeyen bir devlet kuruldu. Başta hanedan olmak üzere bütün insanların devlete can borcu vardı ve bu borcu tebaa hükümdarlar dahil tereddütsüz ödediler. Küçük devletin fazileti büyük, müsamahası büyük, ideali büyüktü. Bu manevi azamet devletin topraklarını çok kısa zamanda kendi seviyesine getirdi. Bu devir 1699’a kadar sürdü. 
Bu 400 senenin macerası şöyle özetlenebilir: 
Her yaz 3 ay sefere çıkılır, 3 gün 3 saat kılıç çekilir. Bir ülke bir vilayet olarak devlete katılırdı. Her gün batıya, kuzeye doğru bir koşu asırlarca devam etti. Bu koşu, talan, istismar koşusu değil müsamaha, adalet ve huzur tesisi için yapılmıştır. Bu dönem ve devrede Osmanlı hünkarı “Hakan-ı Berri ve Bahrin”, “Sultan-ı iklim-i Rum”, “Halife-yi Rü-yı Zemin” sıfatları ile yeryüzünde kendine muadil otorite tanımadı.  Karlofça bu uzun koşuda tökezlenen bir nokta oldu. 1699’dan sonraki bütün çabalar, bütün düşünceler, ileri sürülen fikirlerin kavgası olmuştur. O engeli aşmak ve o noktayı geçmek mümkün olmadı. ne tedbirler düşünüldü “Sünnet adına Kadızadeli’ler “ ortaya çıktı. Çakşır haram, kavuk haram, kaftan haram, bunlardan soyunursak her iş yoluna girer, dediler ve sandılar. Avrupacılar türedi: Pantolon giyer, pelerin takar, fes vurunursak mesele çözülür dediler. Ne Kadızade’liler İslam’ı anlamıştı, ne de Avrupacılar batıyı anlamıştı. 25 milyon kilometrekarelik vatanı birleşik tutmak için taklitten başka tedbir düşünen olmadı. İsyanlar, ihtilaller, sokak kavgaları oldu. Birbirimizi kırdık, sultanları kestik, nihayet kendi ordumuzu top ateşine tuttuk. Mısır gitti, Cezayir gitti. Bu yitirme devri 150 yılda bizi Sakarya sahiline getirdi.Bugün hainlerin kandırdığı gençlerin bir kısmı hangi sebeplerle sosyalizmi istiyorsa, dün onlar kadar samimi kımseler liberalizmi istemişlerdı. Tıpkı bugün demokrasinin yeterli olduğunu sananlar gibi. Dün tanzimatı yeter sananlar vardı. Nihayet 300 hatta 350 yıl sonra kandaki mikrobun, deride açtığı yarayı tedavisi ile uğraşıyoruz. Biz bir cihan devletinin kalıntısı  üstünde cihan hakimiyetlerinin evlatları olarak oturuyoruz. biz ne geri kalmış milletlerin birisi, neden Kurtuluş Savaşı yapan kavimlerin birincisiyiz. İstiklalinin son 90 yılda bizden almış 19 ülkenin efendisi idik. Artık bu zilletin sebebini  çıplak gözle aramak ve gerçekleri açık yürekle ortaya koymak zamanı gelmiştir. 200 yıldan beri her türlü uygulanan şekil kavgalarının terk zamanıdır. Milli şuur Türk Milliyetçiliğini ve Ülkücü Hareketi doğurmuştur. Bu hareket Şeyh Edebali gibi gönül pirleri, Candarlı hoca paşa gibi ilim ülkücülerini beslemektedir. Bu bekleyiş demiri eritene kadar sürecektir. Ergenekon’dan demiri eritince çıkmıştık. İşte sabır gerek, sabır ve gayret. Sabır ve birlik değilse şekil kavgaları moda uşaklıkları grevler, devrim çığlıkları batı kişilikleri ve taklit köleleri ile geçirecek vaktimiz yoktur ve kalmamıştır. Sokaktan mektebe kahveden tebrikaya koşmalıyız. Sanayimizi kurmalıyız büyük Türk Milleti olmak için büyük geleceğe seferber olmak zorundayız. Son söz olarak şunu haykırmak istiyorum. Vatansızların, namussuzların, yüreksiz ve korkakların, başı boş devrimbazların, anarşistin, tetöristin, komünistin, kapitalistin, siyonistin gözünde ben buyum diyen müslüman Türk Milliyetçilerini kucaklamak ve bağrımıza basmak zorundayız.
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.