Kıymetli kardeşlerim
İslam dini öğrenmeye, ilme o kadar önem vermiş ki ‘İlim her mümin erkeğe e her mümin kadına farz kılınmıştır. Mezheplerin en erkeni Peygamberimizden takriben 90 yıl sonra meydana gelmiştir. Tabii burada kast edilen ‘ameli’ mezheplerdir. O günkü şartlarda İmam-ı Azam Ebu Hanife ile İmam-ı Malikin irtibatları, Maliki ile diğer imamların yazışmaları, İmam-ı Şafi’nin Maliki ve İmam-ı Muhammed ile irtibatları, İmam-ı Hambeli’nin, İmam-ı Şafi’ye talebelik etmesi ve neticede mezheplerden ayrılışların baş göstermeleri zuhur etmiştir. Bir ilim ailesi olan bu zatlar imkan buldukça birbirlerinden istifade etmişlerdir. Doğruluğuna kanaat getirdikleri konularda ise ilmin gelişmesine fayda sağlaması için mübadele (değişim) yolunu seçmiş ve hakkın, hukukun, adaletin meydana çıkmasına gayret etmişlerdir. Ancak zaman içerisinde ‘dinin cemiyet hayatındaki tesiri ve bekasının temel şartı olan içtiat müessesesinin zayıflamaması için Allah Resulünün yerine müctehidleri, kitap ve sünnet yerine de imamların söylediklerini koymaya varan taassubun yerleşmesine zemin hazırlamışlardır.’ Mesela Abbasi Halifelerinden ‘Mansur ve Raşit’, İmam-ı Malike El Muvattanın (fetva kitabı) nüshalarını çoğaltarak ülkeye dağıtılmasını ve bu kitaptaki hükümleri kanunlaştırıp, ümmeti bunlarla amel etmeye mecbur tutulmasını teklif etmiştir. İmam-ı Malik kendilerine şu cevabı vermiştir: ‘Alimlerin ihtilafı bu ümmet için rahmettir. Herkes kendisine göre doğru olana uymuştur. Hepsi de doğru yoldadır ve Allah’ın rızasını istemektedirler. Bu arada Abdullah B. El Mukaffa Halife Mansur’a sunduğu bir teklif çok manidardır. ‘Muhtelif yerlerdeki kadıların (hakimlerin) aynı mevzuda verdikleri birbirine zı fetvaların şikayetinde bulunmuş ve büyün sünnet ve reylerin bir kitapta toplanmasını ve bunlardan Halifenin tasdiğine uyanların kanun haline getirilmesini, bütün kadıların (hakimlerin) buna uymalarını gerektiğini söylemiştir. Ancak bu talep gerçekleşmemiştir. (Bakınız İslam Hukukunda İçtihad Sayfa 157-158-159) Bütün bu hadiseler bizlere bir gerçeği anlatmaktadır. 4 Halife döneminde idareciler kadıları (hakimleri) ve müftüleri arzu ve iradelerine alet etmek şöyle dursun, kitap ve sünnete sımsıkı sarılmaya teşvik etmişlerdir. Gerektiğinde gayri müslümleri bile hakim huzuruna çıkarmışlar. Her haklının hakkını almasını temin etmişlerdir. Ancak emevilerden itibaren (Ömer B. Abdulaziz hariç) siyasi baskı, zaman zaman işkence hatta kırbaçlanma ve de yaralanmalarla ölenlerin olması çok manidardır. Bunlardan Sa’id B. Cübeyr, İmam-ı Malik, İmam-ı Şafii, İmam-ı Azam, İmam-ı Hambeli gibi nice müctehidler çile çekmişlerdir.
DEVAM EDECEK…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
Dinde mezhep taassubu yoktur
İslam dini öğrenmeye, ilme o kadar önem vermiş ki ‘İlim her mümin erkeğe e her mümin kadına farz kılınmıştır. Mezheplerin en erkeni Peygamberimizden takriben 90 yıl sonra meydana gelmiştir. Tabii burada kast edilen ‘ameli’ mezheplerdir. O günkü şartlarda İmam-ı Azam Ebu Hanife ile İmam-ı Malikin irtibatları, Maliki ile diğer imamların yazışmaları, İmam-ı Şafi’nin Maliki ve İmam-ı Muhammed ile irtibatları, İmam-ı Hambeli’nin, İmam-ı Şafi’ye talebelik etmesi ve neticede mezheplerden ayrılışların baş göstermeleri zuhur etmiştir. Bir ilim ailesi olan bu zatlar imkan buldukça birbirlerinden istifade etmişlerdir. Doğruluğuna kanaat getirdikleri konularda ise ilmin gelişmesine fayda sağlaması için mübadele (değişim) yolunu seçmiş ve hakkın, hukukun, adaletin meydana çıkmasına gayret etmişlerdir. Ancak zaman içerisinde ‘dinin cemiyet hayatındaki tesiri ve bekasının temel şartı olan içtiat müessesesinin zayıflamaması için Allah Resulünün yerine müctehidleri, kitap ve sünnet yerine de imamların söylediklerini koymaya varan taassubun yerleşmesine zemin hazırlamışlardır.’ Mesela Abbasi Halifelerinden ‘Mansur ve Raşit’, İmam-ı Malike El Muvattanın (fetva kitabı) nüshalarını çoğaltarak ülkeye dağıtılmasını ve bu kitaptaki hükümleri kanunlaştırıp, ümmeti bunlarla amel etmeye mecbur tutulmasını teklif etmiştir. İmam-ı Malik kendilerine şu cevabı vermiştir: ‘Alimlerin ihtilafı bu ümmet için rahmettir. Herkes kendisine göre doğru olana uymuştur. Hepsi de doğru yoldadır ve Allah’ın rızasını istemektedirler. Bu arada Abdullah B. El Mukaffa Halife Mansur’a sunduğu bir teklif çok manidardır. ‘Muhtelif yerlerdeki kadıların (hakimlerin) aynı mevzuda verdikleri birbirine zı fetvaların şikayetinde bulunmuş ve büyün sünnet ve reylerin bir kitapta toplanmasını ve bunlardan Halifenin tasdiğine uyanların kanun haline getirilmesini, bütün kadıların (hakimlerin) buna uymalarını gerektiğini söylemiştir. Ancak bu talep gerçekleşmemiştir. (Bakınız İslam Hukukunda İçtihad Sayfa 157-158-159) Bütün bu hadiseler bizlere bir gerçeği anlatmaktadır. 4 Halife döneminde idareciler kadıları (hakimleri) ve müftüleri arzu ve iradelerine alet etmek şöyle dursun, kitap ve sünnete sımsıkı sarılmaya teşvik etmişlerdir. Gerektiğinde gayri müslümleri bile hakim huzuruna çıkarmışlar. Her haklının hakkını almasını temin etmişlerdir. Ancak emevilerden itibaren (Ömer B. Abdulaziz hariç) siyasi baskı, zaman zaman işkence hatta kırbaçlanma ve de yaralanmalarla ölenlerin olması çok manidardır. Bunlardan Sa’id B. Cübeyr, İmam-ı Malik, İmam-ı Şafii, İmam-ı Azam, İmam-ı Hambeli gibi nice müctehidler çile çekmişlerdir.
DEVAM EDECEK…