Sevgili okuyucularım.
Vallahi merak edip duruyorum. Erken mi dünyaya geldik, yoksa çok geç mi kaldık bilemiyorum... Bu gece rüyamda rahmetli anacığımı gördüm. Sabah uyandığımda eşimle beraber kahvaltı yaparken, anacığımdan ve kayınvalidemden bahsettik. İkisinin de mekanı cennet olsun. Onlar gerçek ana, onlar gerçek Müslüman Türk kadını ve onlar İslam'ın övdüğü saliha kadınlar, edep ve haya numunesi birer melekmiş.
Ne yazık ki biz kıymetlerini bilemedik. Tabii onlar derken şehit Fatma’lar, Ayşe onbaşılar, Esma teyzeler ve Halide Edip gibi büyük Türk kadınlarını kastediyorum.
Türk milletinin gelişmesine Türk inkılap hareketlerine iştirak etmiş nice isimsiz analarımız vardır. Peki bu analarımızın özelliği nedir, şöyle bir göz atalım.
Onlar kendi saçlarını kendi tarar, örgülerini kendileri örer, elbiselerinin yırtık ve söküklerini kendileri diker ve yamar, yufkalarını kendi açar, ev makarnalarını kendileri keser, hamuru o nurlu elleriyle kendileri yoğurur ve onlar üç, beş, yedi Allah ne verdi ise vatan evladı doğururdu. Sonra da beşikte elenmiş sıcacık toprak üzerine evlatlarını yatırırlar, koç gibi birer evlat yetiştirirler, haya abidesi kızlarımızı büyütürlerdi. Onların dümeninde züppe oğlan, hoppa kız, yosma ana, zibidi baba pek olmazdı.
O dönemler çamaşır makinesi, deterjan çeşitleri, çamaşır suyu da yok. Haşa yapardı analarımız yengelerimiz. Bugünkü nesil “HAŞA” sözcüğünü bilemezler. Elenmiş un gibi ince kül hazırlanır, sonra kirli çamaşırlar bir sepet veya bey dediğimiz güceklere doldurulur, yüklenir sırtına onları analarımız, bacılarımız giderler dereye, temiz bir akarsuyun olduğu yere. Bizimkiler en çok kazangül denilen yere inerlerdi. Ateş yakılır, kazanlar ocağa konulur, sular ısıtılır ve kaynatılır. Sonra da çamaşırların dolu olduğu sepetin veya heyin üzerine bir çarşaf konulur ve o kaynar sular üzerine dökülürdü. Bir müddet bekledikten sonra o çamaşırlar pamuk gibi yumuşardı. Sonra da pataklarla veya yayaklarla dövülür ve sabunlanır pırıl pırıl olurdu. Alerji problemi yok, zehirlenme problemi yok, israf hiç yok. Çevre temizliği tam yerinde, kirlilik asla yok. Sonra o sıcak kül suyu dökülür, biz de orada yüzerdik. Çamaşırlar taşların üzerinde serilir ve kurutulurdu.
İşte okur yazar olmayan ama tam bir çevreci ve medeni, milli kültürü eksiksiz analarımız aramızdan ayrıldılar. Mekanları tekrar cennet olsun. Bugünlere bakalım saçları kuaför tarayacak, türbanları kuaförler bağlayacak, tırnakları kuaförler kesecek. Yani manikür pedikür tam bir sektör haline gelmiş. Boyalı suratlar, cilalı tırnaklar, rujlu dudaklar, al sana medeni ve çağdaş Müslüman Türk kadını öyle mi? Cidden bu evlatlarımız medeni mi, yoksa moda kölesi mi? Öyle diyor şair, odalar modalar, işte bu millet böyle bocalar.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
Biraz gerilere gidelim nostalji olsun...
Vallahi merak edip duruyorum. Erken mi dünyaya geldik, yoksa çok geç mi kaldık bilemiyorum... Bu gece rüyamda rahmetli anacığımı gördüm. Sabah uyandığımda eşimle beraber kahvaltı yaparken, anacığımdan ve kayınvalidemden bahsettik. İkisinin de mekanı cennet olsun. Onlar gerçek ana, onlar gerçek Müslüman Türk kadını ve onlar İslam'ın övdüğü saliha kadınlar, edep ve haya numunesi birer melekmiş.
Ne yazık ki biz kıymetlerini bilemedik. Tabii onlar derken şehit Fatma’lar, Ayşe onbaşılar, Esma teyzeler ve Halide Edip gibi büyük Türk kadınlarını kastediyorum.
Türk milletinin gelişmesine Türk inkılap hareketlerine iştirak etmiş nice isimsiz analarımız vardır. Peki bu analarımızın özelliği nedir, şöyle bir göz atalım.
Onlar kendi saçlarını kendi tarar, örgülerini kendileri örer, elbiselerinin yırtık ve söküklerini kendileri diker ve yamar, yufkalarını kendi açar, ev makarnalarını kendileri keser, hamuru o nurlu elleriyle kendileri yoğurur ve onlar üç, beş, yedi Allah ne verdi ise vatan evladı doğururdu. Sonra da beşikte elenmiş sıcacık toprak üzerine evlatlarını yatırırlar, koç gibi birer evlat yetiştirirler, haya abidesi kızlarımızı büyütürlerdi. Onların dümeninde züppe oğlan, hoppa kız, yosma ana, zibidi baba pek olmazdı.
O dönemler çamaşır makinesi, deterjan çeşitleri, çamaşır suyu da yok. Haşa yapardı analarımız yengelerimiz. Bugünkü nesil “HAŞA” sözcüğünü bilemezler. Elenmiş un gibi ince kül hazırlanır, sonra kirli çamaşırlar bir sepet veya bey dediğimiz güceklere doldurulur, yüklenir sırtına onları analarımız, bacılarımız giderler dereye, temiz bir akarsuyun olduğu yere. Bizimkiler en çok kazangül denilen yere inerlerdi. Ateş yakılır, kazanlar ocağa konulur, sular ısıtılır ve kaynatılır. Sonra da çamaşırların dolu olduğu sepetin veya heyin üzerine bir çarşaf konulur ve o kaynar sular üzerine dökülürdü. Bir müddet bekledikten sonra o çamaşırlar pamuk gibi yumuşardı. Sonra da pataklarla veya yayaklarla dövülür ve sabunlanır pırıl pırıl olurdu. Alerji problemi yok, zehirlenme problemi yok, israf hiç yok. Çevre temizliği tam yerinde, kirlilik asla yok. Sonra o sıcak kül suyu dökülür, biz de orada yüzerdik. Çamaşırlar taşların üzerinde serilir ve kurutulurdu.
İşte okur yazar olmayan ama tam bir çevreci ve medeni, milli kültürü eksiksiz analarımız aramızdan ayrıldılar. Mekanları tekrar cennet olsun. Bugünlere bakalım saçları kuaför tarayacak, türbanları kuaförler bağlayacak, tırnakları kuaförler kesecek. Yani manikür pedikür tam bir sektör haline gelmiş. Boyalı suratlar, cilalı tırnaklar, rujlu dudaklar, al sana medeni ve çağdaş Müslüman Türk kadını öyle mi? Cidden bu evlatlarımız medeni mi, yoksa moda kölesi mi? Öyle diyor şair, odalar modalar, işte bu millet böyle bocalar.