Sevgili okuyucularım.
Esas konuma başlarken televizyonun tuşuna bastım. Şu haber veriliyordu, "Ebru Şallı evli sevgilisi ile Şile yolunda trafik kazası geçirdi.’’ Kısa da olsa yorumlamadan geçemeyeceğim. Milletimizin sanatçı diye tanıdığı, ahlak yoksunu nice tipler var ki, onların iç yüzleri bir bilinse suratlarına tükürmekten başka hediye veremeyiz. Bir bakıyoruz allı, şallı birisinin gayri meşru çocuğu anasını arıyor. "Efendim o çocuğun babası ünlü bir iş adamı imiş.” Çocuk dedikse saçlı, sakallı bir genç. En az 40 yaşlarında. Anasını arıyor. Kanaatim anası beli olacak da, babası henüz piyasada yok. Ben sık sık yazıyor ve söylüyorum. “Anası belli, babası elli tipler diyorum ya, tam tamına yerine oturuyor.” Demek istediğim şudur. Artık millet olarak bu tiplere ilgi duymayalım. Gençliğimiz bunlara özenmesin. Bunlar bozuk modeller, bunlar kaportası sağlam ve cilalı, motoru el değiştirmiş, yedek parçaları yerli ama Avrupa patentli tipler. Varalım Yunus'u sevelim, Karacaoğlan'ı sevelim, Mevlana'yı, Itri'yi, Dede Efendi'yi, Sadettin Kaynak'ı, Dadaloğlu’nu sevelim. Ama evli sevgililerle zina bataklıklarında yüzenlere lütfen ilgi duymayalım.
Şimdi asıl konuma geliyorum. Sevgili okuyucularım. Daha önce birkaç defa sözlü ve yazılı olarak açıkladım. Gıyabımda konuşuluyor ki bazı arkadaşlar yüzüme de söylüyorlar. "Hocam sormak ayıp olmasın ama bu gazeteye yazdığın yazılar karşılığında kaç lira alıyorsun. Şimdi tekrar yazıyor ve söylüyorum. Bugüne kadar yazdığım yazılar karşılığında ne beş kuruş para, ne bir gömlek, ne de hediye bir kravat bile almadım ve istemedim. Yörem Gazetesi'nde belki 10 seneden fazladır yazılar yazdım. O gazetenin sahipleri halen işlerinin başındalar. Allah başarılar nasip etsin. Onlar da bilirler ve söylerler ki, Zekeriya Kılıç ücretle kalem oynatmaz. Kalemimi kiraya versem, piyasada muska yazardım ve 6 ayda bir daire alırdım. Bunları söylerken geçimini yazarlık olarak temin eden arkadaşları tenzih ederim. Ancak ben ne Ordu'daki Gürses gazetesinden, ne Muğla’daki Hamle gazetesinden, ne de verdiğim seminer ve konferanslardan bugüne kadar hiçbir maddi talepte bulunmadım ve hiçbir emek ücreti almadım. Eğer hakkımsa "SARI BASIN KARTI" talebim olacaktır. Bundan sonra lütfen bana bu tip sorularla kimse gelmesin. Benim "Kemikçi Zaide, Kebapçı müptelaları" diye tarif ettiğim ve İlyas Vanlıoğlu hocamın, "Labciye tarikatı mensupları" diye tarif ettiği o taraklarda bezimiz olmadı, olmaz da. Bildiklerini söylemeyenlerin ağzına ateşten gem vurulacağı o müthiş günde, Huzur-u İlahi'de mesul olmamak için sağlığım el verdiği müddetçe yazmaya ve söylemeye devam edeceğim inşallah. Sizlerin de dualarını beklerim...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Zekeriya Kılıç
Bir daha sormayın lütfen
Esas konuma başlarken televizyonun tuşuna bastım. Şu haber veriliyordu, "Ebru Şallı evli sevgilisi ile Şile yolunda trafik kazası geçirdi.’’ Kısa da olsa yorumlamadan geçemeyeceğim. Milletimizin sanatçı diye tanıdığı, ahlak yoksunu nice tipler var ki, onların iç yüzleri bir bilinse suratlarına tükürmekten başka hediye veremeyiz. Bir bakıyoruz allı, şallı birisinin gayri meşru çocuğu anasını arıyor. "Efendim o çocuğun babası ünlü bir iş adamı imiş.” Çocuk dedikse saçlı, sakallı bir genç. En az 40 yaşlarında. Anasını arıyor. Kanaatim anası beli olacak da, babası henüz piyasada yok. Ben sık sık yazıyor ve söylüyorum. “Anası belli, babası elli tipler diyorum ya, tam tamına yerine oturuyor.” Demek istediğim şudur. Artık millet olarak bu tiplere ilgi duymayalım. Gençliğimiz bunlara özenmesin. Bunlar bozuk modeller, bunlar kaportası sağlam ve cilalı, motoru el değiştirmiş, yedek parçaları yerli ama Avrupa patentli tipler. Varalım Yunus'u sevelim, Karacaoğlan'ı sevelim, Mevlana'yı, Itri'yi, Dede Efendi'yi, Sadettin Kaynak'ı, Dadaloğlu’nu sevelim. Ama evli sevgililerle zina bataklıklarında yüzenlere lütfen ilgi duymayalım.
Şimdi asıl konuma geliyorum. Sevgili okuyucularım. Daha önce birkaç defa sözlü ve yazılı olarak açıkladım. Gıyabımda konuşuluyor ki bazı arkadaşlar yüzüme de söylüyorlar. "Hocam sormak ayıp olmasın ama bu gazeteye yazdığın yazılar karşılığında kaç lira alıyorsun. Şimdi tekrar yazıyor ve söylüyorum. Bugüne kadar yazdığım yazılar karşılığında ne beş kuruş para, ne bir gömlek, ne de hediye bir kravat bile almadım ve istemedim. Yörem Gazetesi'nde belki 10 seneden fazladır yazılar yazdım. O gazetenin sahipleri halen işlerinin başındalar. Allah başarılar nasip etsin. Onlar da bilirler ve söylerler ki, Zekeriya Kılıç ücretle kalem oynatmaz. Kalemimi kiraya versem, piyasada muska yazardım ve 6 ayda bir daire alırdım. Bunları söylerken geçimini yazarlık olarak temin eden arkadaşları tenzih ederim. Ancak ben ne Ordu'daki Gürses gazetesinden, ne Muğla’daki Hamle gazetesinden, ne de verdiğim seminer ve konferanslardan bugüne kadar hiçbir maddi talepte bulunmadım ve hiçbir emek ücreti almadım. Eğer hakkımsa "SARI BASIN KARTI" talebim olacaktır. Bundan sonra lütfen bana bu tip sorularla kimse gelmesin. Benim "Kemikçi Zaide, Kebapçı müptelaları" diye tarif ettiğim ve İlyas Vanlıoğlu hocamın, "Labciye tarikatı mensupları" diye tarif ettiği o taraklarda bezimiz olmadı, olmaz da. Bildiklerini söylemeyenlerin ağzına ateşten gem vurulacağı o müthiş günde, Huzur-u İlahi'de mesul olmamak için sağlığım el verdiği müddetçe yazmaya ve söylemeye devam edeceğim inşallah. Sizlerin de dualarını beklerim...