“Allah’ın emri çok çalışmaktır. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın icaplarına göre ilim, fen ve türlü medeni buluşlardan azami derecede faydalanmak mecburiyetidir. Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar faydalansın, varlık ve bolluk içinde olsun diye yaratmıştır. Ve azami derecede faydalanabilmek için de bugün kainattan esirgediği zekayı, aklı insanlara vermiştir. Allah birdir. Şanı büyüktür. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Allah tarafından insanlara dini gerekçeleri duyurmaya ve elçi olarak seçilmiştir. Bunun temel esası hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kuran’daki manası açık ayetlerdir. 1923.” Burada bir yorum yapmak istiyorum. Bugün hala Kuran’ın manası bilinmiyor. Ne yazık ki devamlı okunan Fatiha suresinin bile anlamından Müslümanların haberi yok. Namaz sureleri olarak bilinen surelerinde anlamını bilmiyoruz. Ayrıca sık olarak okuduğumuz ve geçmişlerimiz için okuduğumuz Yasin’in, Tabareke’nin yani sureyi mülkünde anlam ve manalarını bilmiyoruz. Sadece para karşılığı birilerine okutturup, ölülerimizi cennete gönderme yollarını arıyoruz. Sahte dindarların ve sahte kahramanların aldatmacaları artık gün yüzüne çıkmıştır. Atatürk’ü tenkil edenlerin maskeleri düşmüştür. Emperyalizmin yerli uşakları şunu bilmelidirler. 1926 yılında Suudi Arabistan yönetimi, Vah habi çömezleri Medine’deki mezarları yıkarken sıra şanlı peygamberimizin kabri saadetlerine gelince, Atatürk bir telgrafla bu ihanet girişimini engellemiştir. Telgraf şöyledir: “Eğer tek bir taşına bile dokunursanız ordumu aşağı (oraya) gönderirim” demiştir. Bunu üzerine Suudiler bu kirli teşebbüsten vazgeçmişlerdir. Profesör Nevzat Yalçıntaş bu telgrafın daha sonra yok edildiğini anlatmıştır. Bu bilgiyi ise “ Dış işleri bakanlığı arşivinden MÜRDEV’DEN öğrendiğini anlatmaktadır. “Bizim dinimiz, milletimize aşağılık, miskin ve zelil olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletin nicelik ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor.
Sahte dindarlara ithaf olunur.