Sevgili okuyucularım. Sosyal hayatımıza en büyük darbeyi vuran, gençlerimizi sokağa düşüren, aile hayatımızı perişan eden yasaklardan biriside alkoldür. Kuran-ı Kerimde “ Ey inananlar ( iman edenler ) Alkol, kumar, putlara tapmak, sihirbazlık yapmak “ muhakkak şeytanın işlerinden birisi olan pislik, yani necistir. Bunlardan uzak durur, kaçıp terk ederseniz umulur ki kurtuluşa erersiniz “ buyrulmaktadır. Hadisi şeriflerde şanlı peygamberimiz bu çirkin ve kötü iş için şu uyarılarda bulunmuştur. “ Sarhoşları evlendirmeyiniz ( onlara kız alıp vermeyiniz ) eğer alkolden dolayı hasta olurlarsa ziyaretlerine de gitmeyiniz. Şayet sarhoş iken ölürlerse namazlarında kılmayınız.” Bu hadisle ilgili Fransa Sarbon üniversitesinde bir araştırma yapılmıştır. Alınan sonuçlar çok korkunç ve ürkütücüdür. 1972-73 yıllarında imam hatip okulu mezuniyet tezim bu konu ile ilgili olduğu için yaptığım araştırma halen dosyamdadır. Aklımda kalan sonuçlar şunlardır. Alkolik aileden gelen 847 cilt üzerinde araştırma yapılmıştır. Birincisi alkolün yedi göbek sonrasına tesir ettiği ilmen saptanmıştır . Yani müdavim sarhoş biri insanın torununun torunun, torunun, torunu yedi kuşak sonrası şu neticeye varılmıştır . bu 847 kişiden 247’si hırsız. 141’İ ehli zira ( kadın ve erkek ) aynı katagoridedir. 146’sı eşcinseldir, yani homoseksüel. 79’u katil, kalanlar ise isyankar, asi tipli, aile sadakati olmayan, terör odaklı ve benzeri çirkinliklerin kobayları olmuşlardır. Kesin rakamlara ulaşmak için araştırmayı bulmak gerekmektedir. Ayrı bir Peygamber mesajında ise şu haber verilmektedir. İki içenler kabirlerinden leşden ziyade kokar olduğu halde dirilir ( kalkarlar ). Ayaklarında ateşten bir nalin vardır. İçtikleri şişeler boyunlarında asılıdır. Kadehler ise ellerindedir. Onlar etraflarını leş gibi koku yayarlar. “ Sevgili kardeşlerim. Canımız olan gençler Müslüman olarak bu çirkinliğe nasıl alet oluyorsunuz. Kaç gram delikanlıyız aile hayatımız ne hale geliyor.  Bütün bunları hesap alabiliyormuyuz. Burada bir hatıramı anlatmak istiyorum. 1976 yılında geçici görevle Almanya’ ya gittim Muğla başsavcımız Sayın Ünal Arık Bey bana yüz mark verdi ve sayın Müftüm senden yüz marklık av malzemesi ve suni yem istiyorum. Gökova’da balık tutarken yakaladıklarımızı pay ederiz dedi. Wangen Algavda bir ağabeyimizle av malzemesi satan dükkana girdik girdik. Arkadaş benim hoca olduğumu söyleyince Alman vatandaş “ burayı nasıl bulmuş diye soruyor. Arkadaşım bana söylediğinde bende her zamanki dobralığımla “ çok güzel buldum. İş ahlakı ve temizliği güzel. Sadece kabullenemediğim. Yaşadıkları deyyusluk. Galiba bunlar domuz eti yiye yiye kıskançlıklarını yitirip domuzlaşmışlar “ dedim. Arkadaşım almana dönerek söylediklerini sana tekrarlayacağım. Ama kızıp darılmayacaksın dedi. Alman esnaf tabi söyleyin deyince Hasan Öztürk isimli Trabzonlu olan kardeşim söylediklerimi aynen tekrar etti. Almanın yüzü bir anda değişti. Kıpkırmızı oldu. Beni kucaklayarak şunları söyledi.” Otuz yıl önce bizde onun gibi düşünüyorduk. Gençliğimizi sahip çıkamadık bu hale geldik. Yani domuz gibi olduk siz Türkiye’de gençliğinize sahip çıkamazsınız bizden daha beter olursunuz dedi. Aradan otuz bir yıl geçti. Gelinen nokta belli. Sevgili analar, babalar muhterem eğiticiler n’olur gençliğimize sahip çıkalım. Kötüye doğru hızla ilerliyoruz. Bu ateş yarın bizim hocamızada sorar. Ona göre hakaret edelim. Merhum Osman Yüksel’in şu mısralarıyla yazımı bitiriyorum.
“Oğlan hoppa, kız züppe, ana yosma, baba kaz. Bundan daha ahenkli aile olamaz.”
“ Baba cumada, oğlan cimada. Ana seccadede kız pastanede. Al sana Müslüman aile…”
Bilmem anlatabildimdi…