Yıl 1922, Baş Komutanlık Meydan Muharebesi, Büyük Taarruz zaferle sonuçlanıyor. Aslında ağustos ayının son haftası ‘Zafer Haftası’ olarak bilinmektedir. Çünkü 24 Ağustos 1516 Mercidâbık Zaferi’nin tarihidir. 25 Ağustos 1516 Yavuz Sultan Selim’in Halep’i fethettiği tarihtir. 26 Ağustos 1071 Alparslan Gazi’nin Malazgirt Zaferi’nin kazandığı tarihtir. Aynı tarihte, yani 1922’de Büyük Taarruz başlamıştır. 27 Ağustos 1908’de Haydarpaşa-Şam-Medine Demiryolu açılmıştır. 28 Ağustos 1339 Kosova Zaferi’nin tarihidir. 29 Ağustos 1521 Belgrad’ın fethi ve 1526 Mohaç Meydan Muharebesi ve zaferi, 31 Ağustos, Hicri 869 tarihi ise bizlere Hadis Alimi İmamı Buhari’nin vefatını hatırlatmaktadır.
Şimdi konumuza gelelim. 26 Ağustos’ta başlayan, takriben 4 gün süren ve 29 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz, İstiklal mücadelemizin unutulmaz zaferlerinden olarak, 30 Ağustos Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır. Vatan toprakları dıştan işgalci güçler, içten içe yerli hainlerden temizlenmiştir. Çok üzüldüğüm konu şudur. Atatürk’ün başkanlığında kazanılan İstiklal mücadelesinde özellikle 19 Mayıs 1919’dan itibaren din adamları müftüler, vaizler, imamlar, müezzinler, müderrisler, hafızlar, medrese müdürleri, dersi anlar, muallimler ve tüm vatanseverler bu kutlu ve şerefli mücadelede yerlerini almışlardır. Birçok ilimizin kadıları da bu şerefli yolculukta yerlerini almışlardır.
İhanet edenler ise dönemin satılık, kiralık adamı olan ve Şeyhül İslam makamında oturan kişidir. Adı ise Dürrü Zade Abdullah’tır. Bu adam “Atatürk’ün katli vaciptir, görüldüğü yerde öldürülmelidir” diye, din adına alçakça fetva vermiştir. İzahında ise şu kirli ifadeler mevcuttur. “Padişahın ülkesinde savaşma kabiliyeti bulunan Müslümanların adil Halifemiz Sultan Mehmet Vahdettin Han Hazretlerinin etrafında toplanarak savaşmak için yapacağı davet ve vereceği emre uymak suretiyle adı geçen asilerle çarpışmaları dince gerekli mi? Beyan buyrula. Bay Şeyhül İslamın cevabı şöyledir. “Cevap, Allah bilir ki gerekir. İmza Dürrü zade El-Seyyit Abdullah.
Bunların devamında çok alçakça fetvalar vardır. Mesela, görevlendirilen askerler, çarpışmaz kaçarlarsa büyük kötülük yapmış sayılırlar. Dünyada şiddetli cezaya, ahrette ise çok acı azaba uğrarlar. Halife askerlerinden asileri öldürenler gazi, asilerin öldürdükleri şehit sayılırlar mı? Beyan buyrula. Cevap, “Allah bilir ki şehit sayılırlar. İmza, Dürrü Zade El-Seyyit Abdullah. Benzeri onlarca fetva saçmalıkları. Bakınız Diy. İşl. Başk. Yayınları. Milli Mücadelede Din Adamladır, sayfa 147-148-149’dan 160’a kadar. Yayın tarihi 1995.
Şimdi sormak lazım bugünkü Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu niçin Atatürk’ün adını anmıyor. Bu tip davranışlar içimizde kuşku ve endişe uyandırıyor. 30 Ağustoslar olmasaydı, belki de vatan toprakları, iç ve dış hainlerin, ihanet şebekelerinin mekânı olurdu. Allah o şerefli ecdadın mekânını cennet eylesin. Ruhları şad olsun. Yerli ve yabancı hainlere ve yatakçılarına fırsat vermesin. Âmin, âmin…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKERİYA KILIÇ
30 Ağustos Zaferi
Şimdi konumuza gelelim. 26 Ağustos’ta başlayan, takriben 4 gün süren ve 29 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz, İstiklal mücadelemizin unutulmaz zaferlerinden olarak, 30 Ağustos Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır. Vatan toprakları dıştan işgalci güçler, içten içe yerli hainlerden temizlenmiştir. Çok üzüldüğüm konu şudur. Atatürk’ün başkanlığında kazanılan İstiklal mücadelesinde özellikle 19 Mayıs 1919’dan itibaren din adamları müftüler, vaizler, imamlar, müezzinler, müderrisler, hafızlar, medrese müdürleri, dersi anlar, muallimler ve tüm vatanseverler bu kutlu ve şerefli mücadelede yerlerini almışlardır. Birçok ilimizin kadıları da bu şerefli yolculukta yerlerini almışlardır.
İhanet edenler ise dönemin satılık, kiralık adamı olan ve Şeyhül İslam makamında oturan kişidir. Adı ise Dürrü Zade Abdullah’tır. Bu adam “Atatürk’ün katli vaciptir, görüldüğü yerde öldürülmelidir” diye, din adına alçakça fetva vermiştir. İzahında ise şu kirli ifadeler mevcuttur. “Padişahın ülkesinde savaşma kabiliyeti bulunan Müslümanların adil Halifemiz Sultan Mehmet Vahdettin Han Hazretlerinin etrafında toplanarak savaşmak için yapacağı davet ve vereceği emre uymak suretiyle adı geçen asilerle çarpışmaları dince gerekli mi? Beyan buyrula. Bay Şeyhül İslamın cevabı şöyledir. “Cevap, Allah bilir ki gerekir. İmza Dürrü zade El-Seyyit Abdullah.
Bunların devamında çok alçakça fetvalar vardır. Mesela, görevlendirilen askerler, çarpışmaz kaçarlarsa büyük kötülük yapmış sayılırlar. Dünyada şiddetli cezaya, ahrette ise çok acı azaba uğrarlar. Halife askerlerinden asileri öldürenler gazi, asilerin öldürdükleri şehit sayılırlar mı? Beyan buyrula. Cevap, “Allah bilir ki şehit sayılırlar. İmza, Dürrü Zade El-Seyyit Abdullah. Benzeri onlarca fetva saçmalıkları. Bakınız Diy. İşl. Başk. Yayınları. Milli Mücadelede Din Adamladır, sayfa 147-148-149’dan 160’a kadar. Yayın tarihi 1995.
Şimdi sormak lazım bugünkü Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu niçin Atatürk’ün adını anmıyor. Bu tip davranışlar içimizde kuşku ve endişe uyandırıyor. 30 Ağustoslar olmasaydı, belki de vatan toprakları, iç ve dış hainlerin, ihanet şebekelerinin mekânı olurdu. Allah o şerefli ecdadın mekânını cennet eylesin. Ruhları şad olsun. Yerli ve yabancı hainlere ve yatakçılarına fırsat vermesin. Âmin, âmin…