Bugün aklımda olup çözemediğim bazı düşünceleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Mesela yargının bu denli yavaş işlemesi beni her zaman şaşırtmıştır. Ülkemizdeki davaların çokluğunu anlıyorum ancak ulaştığımız teknoloji seviyesi, biraz daha hızlanmamızı öngörmektedir. Mesela kiracımla ilgili bir anlaşmazlığım var ve mahkeme bana tam dört ay sonraya gün veriyor. Davanın karara kavuşması iki seneyi buluyor. Bence bu kadar kolay bir davanın bu denli uzun sürmesi çok ilgi çekicidir. Yani benim evimde ucuz bir ücretle oturmaya çalışan bir kişiyi evimden çıkarmak iki buçuk yılımı almaktadır. Hz. Ömer’in bir lafı vardır: “Geç gelen adalet, adalet değildir!” Yani kiracı hakları korunacak diye, ev sahibinin hakkı yeniyor. Bizler ev sahipleri olarak, nasıl bir kiracı bizlerin hakkını yiyorsa, yargı sürecinde bizi mağdur edenlerde bu vebale ortak olmaktadır.

Son dönemlerde yargının aldığı kararlarda çok tartışılır olmaya başladı. Mesela günlerdir Türkiye’nin Meleği Narin’in ölümü bir türlü açıklığa kavuşturulamadı. Yargı süreci o kadar yavaş işledi ki, toplumda ciddi bir tepki oluştu. Oysa Narin’in ölümüne neden olanların ortaya çıkarılması bu kadar uzun sürmemeliydi. Diğer taraftan kara para aklayan Engin-Dilan çifti için yanılmıyorsam 20’şer yıl hapis istemi varken, bir yıla kalmadan ikisi birden serbest bırakıldı. Benim anlamadığım, suçu sabit olan kişilerin bu kadar rahat bir şekilde dışarıda gezmeleri beni huylandırmaktadır. İster istemez aklımda bazı komplo teorilerini de beraberinde getirmektedir. Örneğin Narin cinayeti ve Engin-Dilan Polat çifti olaylarıyla birileri toplumda infial mi yaratmaya çalışmaktadır? Çünkü bu kadar haksızlık karşısında toplumda ciddi reaksiyonların ortaya çıkacağını belli odaklar hesaplamaktadır. Bu noktada Sayın Adalet Bakanının çok dikkatli olması gerekmektedir. Daha unutmadığımız 15 Temmuz olayları bütün çıplaklığıyla aklımızda duruyor. FETÖ’yle ilgili her şey bitti mi? Bence şimdiye kadar uyuyan hücreler tekrar uyandırılmaya çalışılıyor ve bu iş her alanda devam ediyor. Mesela biricik ordumuzdan mezun olan genç teğmenlerine akıl verenlerde bu sistemin bir parçası olabilir.

Türkiye, bulunduğu coğrafya bakımından en tehlikeli yerde bulunmaktadır. Kuzeyimizde ve Güneyimizde birer savaş devam ediyor. Balkanlar kendi içinde kaynarken, Doğumuzdaki İran’da olaylar durulmuyor. Bu noktada Türkiye, istikrarını devam ettiren tek ülkedir. Ancak bu noktada da bir konuya ilginizi çekmek isterim. Türkiye’de bulunan Suriyeliler konusu, yakın gelecekte bizlere gerçekten sorun çıkaracaktır. Nitekim bu konuda bazı uzmanlar, Suriyelileri muhacir, Türkiye’yi Ensar’a benzetse de ben bu ilişkiye katılmıyorum. Örneğin Mekke’den göçen Arapların başında Peygamber Efendimiz vardı. Peki, Suriye’den göçenlerin arasında kimlerin olduğunu biliyor muyuz? Her seçim dönemi AK Parti, kademeli olarak Suriyelilerin göndereceğini söylese de verdiği sözün arkasında duramamıştır. Suriyelilerin çoğalma oranı 4.0 iken Türkiye’de yaşayanların çoğalma oranı 1.8 dir. Bu oran ilerde Türkiye’nin egemen nüfusunu Suriyeliler’in oluşturacağını gösterir. Bu konuda devletimizin çok daha dikkatli olmasını öneririm.

Bir uyarımızda Tarım ve Orman Bakanı Sayın İbrahim Yumaklı’ya olsun. Sayın Yumaklı’nın icraatlarını yakından takip ediyorum. Kendisi bir Uludağ Üniversitesi mezunu olarak bizim için çok değerlidir. Sayın Bakan’ın önemli icraatları bulunmakla beraber tarımda çözülmesi beklenen birçok sorun hala beklemektedir. Bu noktada Sayın Bakan’ın daha aktif ve verimli çalışması gerekmektedir. Tarım ve Orman işleri, ülkemizin göz bebeği sektörleridir ve buradan gelecek gelir, çok önem taşımaktadır. Tarım ve Orman alanındaki sorunların çözümünde gerekirse bizlerde kendisine bazı önerilerde bulunabiliriz. Bu noktada, her türlü desteği vermeye de hazırız. Yeter ki ülkemiz ve insanımız belli bir refaha ulaşsın.