SON DAKİKA
Hava Durumu

İslam’da Mezhepler-9

Yazının Giriş Tarihi: 22.08.2024 22:49
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.08.2024 22:50

Maliki Mezhebi: Irak'ta Küfe Mescidinde Ebu Hanife'nin ders halkaları vardı. Onun etrafını, metot ve istinbat ettiği fer'î fıkıh meselelerini gelecek nesillere nakleden talebeleri sarmakta idi. Fıkhî görüşleri talebeleri tarafından gelecek nesillere nakledilen en eski fakih, belki de odur. Buna muvazi olarak Medine'de de başka bir ders halkası vardı. Bu halkayı başka bir İmam teşkil ediyor, onun etrafını da fıkıh ve hadis öğrencileri sarıyordu. O, ders halkasını, Peygamber (S.A.) in Mescidinde teşkil etmeyi ve aynı zamanda Emîru'l-Mü'minîn Ömer b. el-Hattab'ın, müslümanlann dâvalarını halletmek ve devlet işlerini düzenlemek için oturduğu yerde oturmayı tercih etmişti. Hicrî II. yüzyılın II. yarısında Peygamber'in Mescidine girenler burada yaşlı, top sakallı, kumral yüzlü, Uzun boylu ve heybetli bir üstadla karşılaşırdı. Etrafını çevreleyenler, heybetinden dolayı onun yüzüne doğru dürüst bakamazlardı. İşte bu zat, Hicret Yurdu'nun İmam'ı Mâlik b. Enes idi. Allah ondan razı olsun.

İmam Mâlik büyük bir hadîs bilgini olduğu gibi, aynı zamanda büyük bir fakîh idi. Yani O, hem hadîs hem de fıkıh da İmamlık mertebesine ulaşmıştı. Fakat O, fikrî tartışmalarla çalkalanan bir çağda yaşıyordu. Bu çağda hem siyaset hakkında, hem de akide konusunda birçok sapık fikirler mevcuttu. Meselâ, bazıları, insan, fiillerini cebren yapmakta ve hiç bir ihtiyar irade sahibi değildir” diyorlardı. Bir kısımları da, büyük günah işleyenlerin kâfir olduğunu söylüyordu. Bu arada kimisi de daha ileri gidiyor ve; “Nasıl küfürle tâat fayda vermiyorsa, İman bulunduktan sonra mâsiyet de zarar vermez” diyordu. Ayrıca çeşitli fırkalardan siyasî konularla uğraşan bir gurup: hilâfet, Hz. Ali ve onun Fâtıma'dan doğan oğullarına mahsustur, diyordu. Başka bir grup da; İmamet (hilâfet) in Hz. Hüseyin evlâtlarına münhasır olduğunu söylüyordu. Üçüncü bir gurup ise, hilâfetin ne herhangi bir Arap kabilesine, ne herhangi bir Arap soyuna, ne de herhangi bir hanedana mahsus olduğunu ileri sürüyordu... şüphesiz bu durumda hicret yurdunun İmamı Mâlik, halkı irşad ederek onları bu keşmekeş ve sapık düşüncelerden kurtaracak ve onlara Allah'ın dosdoğru yolunu gösterecekti. Bu yol hakkında Allah Kur'an-ı Kerîm'inde, «Şüphesiz ki bu benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun, başka yollara tâbi olup gitmeyin. Sonra bu sizi O'nun yolundan ayırır.» buyurmaktadır. İmam Mâlik bu meselelerde de fıkıh ve hadiste uyguladığı metottan hareket etmiştir. O, sünnete ve selef-i sâlihin yoluna uymanın zarurî olduğuna inanır ve daima Şairin Şu beytini terennüm ederdi: «İşlerin en hayırlısı sünnet olandır, En kötüsü de uydurma ve bid'at olandır.»

İmam Mâlik, Ömer b. Abdilaziz'in Şu sözlerinden çok hoşlanırdı: «Peygamber (S.A.) ve O'ndan sonra işbaşına gelen ulü'1-emr, bir kısım sünnetler koymuşlardır. Bu sünnetlere bağlanmak, Allah'ın kitabına uymak, Allah'a taatı tamamlamak ve O'nun dînin de kuvvetli olmaktır. Hiç kimse bu sünnetleri değiştiremez. Bunlara aykırı olan şeyleri yapamaz. Bu sünnetlere sarılanlar hidayete erer, bunlardan yardım isteyen kazanır, kim bunları ter kederse Allah'ın Şu âyetine muhatap olur: «Kim müminlerin yolundan başkasına oyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız, onu cehenneme koyarız. Orası ne kötü bir yerdir».

İşte İmam Mâlik, böylece hem akîde, hem de fıkıh üzerine yaptığı çalışmalarda sünnetten ayrılmamıştır. O, insanların akideyi, Allah'ın Kitabı ve O'nun Elçisi'nin Sünnetinden almalarını, Şeriatın ne usulünde, ne de fürûunda akla aykırı bir Şey bulunmamakla beraber, akideyi, mücerret akim hükümlerinden çıkarmamalarını söylerdi. İmam Mâlik tarafından yazılan bu kitap, konusunda tedvin edilmiş ilk eserdir. Bu eserde hadîs rivayetleri toplanmıştır. Bundan önce Müslümanlar, zihin ve hafızalarına güveniyorlardı. Öte yandan birçok râvîler, yazı yazmayı ve eser telifini bilmiyorlardı. İmam Mâlik devrinde tedvin ve telif başlamıştı. Daha önce Ömer b. Abdilaziz, hadîslerin toplanmasını düşünmüş fakat onun bu isteği gerçekleşememişti. Daha sonra Ebu Ca'fer el-Mansur, bütün halkı bir kanun üzerinde toplamak fikrini ortaya atmıştır. Onun istediği bu kanun Medine'deki fıkıh ve oradaki râvüerin rivayet ettiği hadisleri ihtiva edecekti. Bu hususta el-Mansur'a çeşitli teklifler yapılmıştı? Bu arada Abdullah b. el-Mukaffa', sahabiler hakkında yazdığı risalede bu konuya halîfenin dikkatini çekmiş ve bütün kazâî hükümlerin tek esasa bağlanmasını ve bu konuda hiçbir memleketin diğerinden farklı olmamasını el-Mansur'a arz etmişti.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.