İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi: Îbni Hazm, rivayet bakımından sünneti ikiye ayırır:
1—Mütevâtir Sünnet: Bunun hüccet oluşunda icmâ' vardır. İbni Hazma göre mütevâtir Sünnet, kesin ve tereddütsüz bir hüccettir. Fakat Îbni Hazm'in mütevâtir Sünneti tefsiri, Hadîs bilginleriyle diğer fakîhlerin tefsirine uymaz. Onlara göre mütevâtir, toptan yalan üzerinde birleşmeleri imkânsız olan bir topluluğun senet bakımından Peygamber (S.A.)'e ulaşmak şartıyla yapmış olduğu rivayettir, îbni Hazma göre ise mütevâtir yalan üzerinde ittifak etmeleri imkânsız olan en az iki kişi tarafından rivayet edilen şeydir. Meselâ; bir memleketten gelen kimse herhangi bir şey rivayet etse, başka bir memleketten gelen diğer bir şahıs da, her ikisi birbirini görmediği halde, aynı şeyi haber verse işte bu rivayet, îbni Hazma göre tevatür ifade eder ve tasdiki gerektirir. İbn-i Hazm'in bu görüşünü, aklın bedihilerinden bahsederken de anlatmıştık.
2—Âhâd Haber: İbni Hazm, bunu, tevatür şartlarını haiz olmayan bir veya daha fazla kimsenin rivayet ettiği şey, diye tarif eder. îbni Hazm, âhâd haberlerin tasdik edilmesini, bunların hem akâid hem de amel hususunda delil olarak alınmasını ileri sürerken birçok bilginlere muhalefette bulunur. îbni Hazma göre âhâd haberler hem itikad, hem de amel bakımından uyulması gereken bir şeydir. Bu suretle îbni Hazm, birçok muhaddislerle Ahmed b. Hanbel gibi muhaddis fakîhlerin bir kısmı ile birleşir. Diğer fakîhlere göre de haber-i âhâd'le amel etmek gerekir. Fakat itikadî meselelerde bu haberlere uymak gerekmez. Âhâd haberleri akâid meselelerinde delil olarak alan İbni Hazım’la muhaddislerin delilleri şudur: Peygamber (S.Â.), bazı krallara yazdığı mektupları birer kişiyle göndermiştir. Keza, Peygamber (S.A.), Müslümanlara vazifeli olarak bazı kimseleri tek olarak gönderirdi ve bunların sayısını nazarı itibara almazdı. Meselâ; Muaz'ı Yemen'e, Ebu Bekir'i Hac Emîri olarak Mekke'ye, Hz. Ali'yi, kadı olarak Yemen'e tek olarak göndermiştir. Sahâbîler, hakkında Kur-ân nassı bulunmayan bir meseleyle karşılaştıkları zaman bunu halletmek için Peygamber'in Hadîsini araştırırlar ve bu hususla ilgili bir hadîs bulurlarsa, râvîlerinin sayısına bakmaksızın bu Hadîs'e göre hükmederlerdi. Mütevâtir ile âhâd arasındaki fark, istidlal bakımından kuvvet farkıdır. Mütevâtir, âhâd'dan önce gelir. İki haber çatışırsa, yâni mütevâtirle âhâd haber birbirine zıt olursa ve aralarını telif kabil olmazsa mütevâtir hadîs, Peygamber (S.Â.) 'den intikal eden sâdık haber olarak kabul edilir.
Zahiri Mezhebinin Yayılışı: Bu mezhep, ilk kurucusu Dâvûd zamanında ve ondan sonra çok az yayılmıştır. Büyük şehirlerdeki mezheplerin hiç birisi kadar yayılma imkânı bulamamıştır. Hicrî beşinci asırda îbni Hazm ortaya çıkıp bu mezhebe üç yönden büyük hizmetlerde bulunmuştur. 1 — Zahirî mezhebinin usulünü tespit etmiş ve bunlan günümüze kadar tesirini devam ettiren kitaplarında belirtmiştir. Bu kitapların en büyükleri şunlardır: a) El-lhkâm fî Usûli'1-Ahkâm: Ibni Hazm bu eserinde kendi mezhebinin usûlünü ele alıp açıklamış, diğer mezheplerin usulleriyle karşılaştırmış ve görüşlerinin hepsinde haklı değilse de, bunlan şiddetle savunmuştur. b) Ibni Hazm, adı geçen kitabını gayet güzel bir risale şeklinde telhis etmiş ve buna “En-Nubez” adını vermiştir. Bu risalede Zahirî mezhebine ait metotların ince bir özeti ve diğer mezheplerle küçük münakaşalar yerilmektedir. c) El-Muhallâ: Bu eser, kelimenin tam manasıyla İslâm fıkhının bir mecmuasını teşkil eder. Ibni Hazm, bu eserinde ahkâm hadislerini, bütün İslâm ülkesindeki âlimlerin fıkhî görüşlerini toplamıştır. Bu eser, haddizatında çok faydalı olup bütün Zahirî mezhebini ihtiva etmekte ve ona tarihteki yerini kazandırmaktadır. Eğer bu eserde îbni Hazm'in bazı sert çıkışları ve bir kısım tuhaf ifadeleri yer almasaydı, Sünnet fıkhı üzerine yazılmış olan eserlerin en üstünü olurdu.
2 — İbni Hazm, Zahiri mezhebini yaymak için davete başlamıştır. Fakat dilinin sert oluşu, hasetçilerin kinini üzerine çekmiştir. Davetine edilen icabet, onun bu uğurda harcamış olduğu gayrete nispetle çok az olmuştur. O, —Allah kendisinden razı olsun bunu, «Bir âlime memleketinde itibar edilmez» diye açıklar ve şöyle der: «Bizim durumumuz da, kişi kendi muhitinde takdir edilmez atasözüne uymaktadır. İncil'de Hz. İsa'nın: «Bir peygamber, ancak kendi memleketinde hürmetsizlik görür.» dediğini okudum. Peygamber (S.A.V.)'in Kureyşten gördüğü muameleleri düşününce bunu daha iyi anlarız. Kureyşliler zekâca daha ileri, akılca daha kuvvetli, kavrayış bakımından daha sağlam, en mübarek yerde oturmak şerefine sahip oldukları ve en güzel nimetlerle beslendikleri halde, Hz. Peygamber'i takdir edememişlerdir. Allah, (Medine'de oturan) Evs ve Hazrec kabilelerine bu takdir imkânına bahşetmiş, böylece onları bütün insanlardan üstün kılmıştır. Allah, fazlını dilediği kimselere ihsan eder. Bizim Endülüs de aynı durumdadır. Endülüslüler, aralarından yetişen ve kendilerinden üstün olan bir âlimi çekememişlerdir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
SERHAT AYAS
İslam’da Mezhepler-15
İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi: Îbni Hazm, rivayet bakımından sünneti ikiye ayırır:
1—Mütevâtir Sünnet: Bunun hüccet oluşunda icmâ' vardır. İbni Hazma göre mütevâtir Sünnet, kesin ve tereddütsüz bir hüccettir. Fakat Îbni Hazm'in mütevâtir Sünneti tefsiri, Hadîs bilginleriyle diğer fakîhlerin tefsirine uymaz. Onlara göre mütevâtir, toptan yalan üzerinde birleşmeleri imkânsız olan bir topluluğun senet bakımından Peygamber (S.A.)'e ulaşmak şartıyla yapmış olduğu rivayettir, îbni Hazma göre ise mütevâtir yalan üzerinde ittifak etmeleri imkânsız olan en az iki kişi tarafından rivayet edilen şeydir. Meselâ; bir memleketten gelen kimse herhangi bir şey rivayet etse, başka bir memleketten gelen diğer bir şahıs da, her ikisi birbirini görmediği halde, aynı şeyi haber verse işte bu rivayet, îbni Hazma göre tevatür ifade eder ve tasdiki gerektirir. İbn-i Hazm'in bu görüşünü, aklın bedihilerinden bahsederken de anlatmıştık.
2—Âhâd Haber: İbni Hazm, bunu, tevatür şartlarını haiz olmayan bir veya daha fazla kimsenin rivayet ettiği şey, diye tarif eder. îbni Hazm, âhâd haberlerin tasdik edilmesini, bunların hem akâid hem de amel hususunda delil olarak alınmasını ileri sürerken birçok bilginlere muhalefette bulunur. îbni Hazma göre âhâd haberler hem itikad, hem de amel bakımından uyulması gereken bir şeydir. Bu suretle îbni Hazm, birçok muhaddislerle Ahmed b. Hanbel gibi muhaddis fakîhlerin bir kısmı ile birleşir. Diğer fakîhlere göre de haber-i âhâd'le amel etmek gerekir. Fakat itikadî meselelerde bu haberlere uymak gerekmez. Âhâd haberleri akâid meselelerinde delil olarak alan İbni Hazım’la muhaddislerin delilleri şudur: Peygamber (S.Â.), bazı krallara yazdığı mektupları birer kişiyle göndermiştir. Keza, Peygamber (S.A.), Müslümanlara vazifeli olarak bazı kimseleri tek olarak gönderirdi ve bunların sayısını nazarı itibara almazdı. Meselâ; Muaz'ı Yemen'e, Ebu Bekir'i Hac Emîri olarak Mekke'ye, Hz. Ali'yi, kadı olarak Yemen'e tek olarak göndermiştir. Sahâbîler, hakkında Kur-ân nassı bulunmayan bir meseleyle karşılaştıkları zaman bunu halletmek için Peygamber'in Hadîsini araştırırlar ve bu hususla ilgili bir hadîs bulurlarsa, râvîlerinin sayısına bakmaksızın bu Hadîs'e göre hükmederlerdi. Mütevâtir ile âhâd arasındaki fark, istidlal bakımından kuvvet farkıdır. Mütevâtir, âhâd'dan önce gelir. İki haber çatışırsa, yâni mütevâtirle âhâd haber birbirine zıt olursa ve aralarını telif kabil olmazsa mütevâtir hadîs, Peygamber (S.Â.) 'den intikal eden sâdık haber olarak kabul edilir.
Zahiri Mezhebinin Yayılışı: Bu mezhep, ilk kurucusu Dâvûd zamanında ve ondan sonra çok az yayılmıştır. Büyük şehirlerdeki mezheplerin hiç birisi kadar yayılma imkânı bulamamıştır. Hicrî beşinci asırda îbni Hazm ortaya çıkıp bu mezhebe üç yönden büyük hizmetlerde bulunmuştur. 1 — Zahirî mezhebinin usulünü tespit etmiş ve bunlan günümüze kadar tesirini devam ettiren kitaplarında belirtmiştir. Bu kitapların en büyükleri şunlardır: a) El-lhkâm fî Usûli'1-Ahkâm: Ibni Hazm bu eserinde kendi mezhebinin usûlünü ele alıp açıklamış, diğer mezheplerin usulleriyle karşılaştırmış ve görüşlerinin hepsinde haklı değilse de, bunlan şiddetle savunmuştur. b) Ibni Hazm, adı geçen kitabını gayet güzel bir risale şeklinde telhis etmiş ve buna “En-Nubez” adını vermiştir. Bu risalede Zahirî mezhebine ait metotların ince bir özeti ve diğer mezheplerle küçük münakaşalar yerilmektedir. c) El-Muhallâ: Bu eser, kelimenin tam manasıyla İslâm fıkhının bir mecmuasını teşkil eder. Ibni Hazm, bu eserinde ahkâm hadislerini, bütün İslâm ülkesindeki âlimlerin fıkhî görüşlerini toplamıştır. Bu eser, haddizatında çok faydalı olup bütün Zahirî mezhebini ihtiva etmekte ve ona tarihteki yerini kazandırmaktadır. Eğer bu eserde îbni Hazm'in bazı sert çıkışları ve bir kısım tuhaf ifadeleri yer almasaydı, Sünnet fıkhı üzerine yazılmış olan eserlerin en üstünü olurdu.
2 — İbni Hazm, Zahiri mezhebini yaymak için davete başlamıştır. Fakat dilinin sert oluşu, hasetçilerin kinini üzerine çekmiştir. Davetine edilen icabet, onun bu uğurda harcamış olduğu gayrete nispetle çok az olmuştur. O, —Allah kendisinden razı olsun bunu, «Bir âlime memleketinde itibar edilmez» diye açıklar ve şöyle der: «Bizim durumumuz da, kişi kendi muhitinde takdir edilmez atasözüne uymaktadır. İncil'de Hz. İsa'nın: «Bir peygamber, ancak kendi memleketinde hürmetsizlik görür.» dediğini okudum. Peygamber (S.A.V.)'in Kureyşten gördüğü muameleleri düşününce bunu daha iyi anlarız. Kureyşliler zekâca daha ileri, akılca daha kuvvetli, kavrayış bakımından daha sağlam, en mübarek yerde oturmak şerefine sahip oldukları ve en güzel nimetlerle beslendikleri halde, Hz. Peygamber'i takdir edememişlerdir. Allah, (Medine'de oturan) Evs ve Hazrec kabilelerine bu takdir imkânına bahşetmiş, böylece onları bütün insanlardan üstün kılmıştır. Allah, fazlını dilediği kimselere ihsan eder. Bizim Endülüs de aynı durumdadır. Endülüslüler, aralarından yetişen ve kendilerinden üstün olan bir âlimi çekememişlerdir.