Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemlerinden beri içimizdeki iş birlikçilerin etkisiyle de mandacılık, tarihimizin her döneminde karşımıza çıkmıştır. Osmanlı padişahlarından tutun, Cumhuriyet dönemindeki (sadece Atatürk hariç) devrimci kadrolara kadar mandacılık destekleniyordu. Sadece Rahmetli Atatürk, “Milletin istikbalini yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyordu. İsmet Paşa’nın Kazım Karabekir’e yazdığı mektubunda ülkemizi “Harap bir eve” benzetirken, Türkiye’nin ABD mandasına girmesi için Karabekir Paşa’yı ikna etmeye çalışıyordu. Hatta bu konuda Gazi Mustafa Kemal Paşa ile İsmet İnönü’nün arası açılmıştı. Mandacılık zihniyeti Cumhuriyet kadrolarını da sarmıştı. Mesela Sivas Kongresi’nde, Kara Vasıf kendi ve arkadaşları namına şöyle diyordu: “Düşmanlarımız dretnot yapıyorlar, biz yelkenli gemi bile yapamıyoruz. Onların tankları var, bizim ise kırık dökük kağnılarımız var. Onların orduları var, bizim derme çatma çetelerden başka bir şeyimiz yok. Milyonlarca lira borcumuz var. Bırakın anaparayı faizini bile ödeyemiyoruz. Bu şartlar içinde bize düşmanlarımız bağımsızlığınızı tanıyoruz deseler bile biz kabul etmemeliyiz. Manda istemeliyiz.”. Diğer taraftan Halide Edip Adıvar işi gücü bırakmış, boyuna Atatürk’e mektup yazıyor, Amerikan mandasını tavsiye ediyordu: “ Feragat ve ölümden korkmamak. Tarihin verimlerine göre zekâ ve bilgi feragatle beraber olunca ihtilallerin zafer sürati şimşekleşiyor. Önlerinde hiçbir şey direnemiyor. Mesafenin zamanın anlamı kalmıyor. Einstein’in yeni teorileri burada canlanıyor. Asırlar sene, yıllar ay, aylar gün, günler dakika halini alıyor. Atatürk’ün medeniyet dünyası önünde, bin yıl geri kalmış bir milleti, Türk milletini bir hamlede bin yıl ileri götürmesinin sebepleri içerisinde onun büyük feragatini anmak bir gerekliliktir. Ama bu medeniyetlerin altına girmeyi düşünmek bir zorunluluktur.”. Rahmetli Atatürk’ün sadece Millete dayandırma düşüncesi arkadaşları tarafından hemen karşılık bulmadı. Mahmut Esat Bozkurt’un Atatürk İhtilali 1-2 kitaplarında yazar şöyle der: “ Ordu müfettişliğinden çekildiğim gün yahut ertesi yahut daha ertesi gün Erzurum’da yatacak bir yer bulamamıştım. Birkaç gün evvel evimde olanların (Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve diğerleri) hiç biri benimle meşgul olmak lüzumunu duymuyorlardı. Geceyi odamda pencere aralığında geçirdim. Ekmek ve biraz da helva ile karın doyurmaya çalıştım. Bu ve buna benzer ufak tefek sıkıntılar idi. Millet ve memleket üzerinde lafları bile olamazdı. Daha sonra bir vata haini gibi idama mahkûm edildim (Damat Ferit Paşa tarafından). Fakat ne çıkardı? Biz canla başla Milletin kurtuluş davasını güdüyorduk.”.
Gelelim günümüze, kendi Milli Muharip uçağımızı, Atak helikopterimizi, TCG Anadolu gemimizi, Altay tankımızı, İhalarımızı, Sihalarımızı, TOGG otomobilimizi, kendi doğal gazımızı, petrolümüzü, uluslararası hava limanımızı yaptık ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Milletin istikbalini yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır” anlayışı çizgisine ulaştık. Bu aşamaya gelmişken mandacılar, Milletin kaderini yine ABD’ye ve AB ülkelerine teslim etmeleri de ne oluyor? Sağınızda FETÖ, solunuzda PKK, arkanızda ABD ve AB (Türkiye düşmanlığını dünyaya haykıranlar) ile bu ülkeye istikbal biçenlere ne diyelim? Bir de bu anlayışı Halil İbrahim Sofrası gibi dini temellere dayandırma anlayışı bir komediden başka bir şey değildir. Cami de bir tane fotoğrafı bile olmayanlar, bugün Halil İbrahim sofrasını ağızlarına almaları ise tam bir çelişkidir. Mandacı anlayışı bizlere sanki şirin bir şey gibi göstermeye çalışanlar, ABD ve AB’nin ülkemizi karıştırma ve bölme çalışmalarını hepimiz net olarak biliyoruz. Tarihimiz boyunca bize düşmanlık edenleri sevimli birer figürler gibi göstermeye çalışanlar, sağına FETÖ’yü, soluna PKK’yı alanlar ile bu necip Milletin bir araya gelmesi mümkündür. Sizler, haftaya tarihin çöplüğüne giderken, Ülkemiz ve Milletimiz istikbaline dair yeni bir sayfa açılacaktır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
SERHAT AYAS
Geçmişten Günümüze Mandacılık
Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemlerinden beri içimizdeki iş birlikçilerin etkisiyle de mandacılık, tarihimizin her döneminde karşımıza çıkmıştır. Osmanlı padişahlarından tutun, Cumhuriyet dönemindeki (sadece Atatürk hariç) devrimci kadrolara kadar mandacılık destekleniyordu. Sadece Rahmetli Atatürk, “Milletin istikbalini yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyordu. İsmet Paşa’nın Kazım Karabekir’e yazdığı mektubunda ülkemizi “Harap bir eve” benzetirken, Türkiye’nin ABD mandasına girmesi için Karabekir Paşa’yı ikna etmeye çalışıyordu. Hatta bu konuda Gazi Mustafa Kemal Paşa ile İsmet İnönü’nün arası açılmıştı. Mandacılık zihniyeti Cumhuriyet kadrolarını da sarmıştı. Mesela Sivas Kongresi’nde, Kara Vasıf kendi ve arkadaşları namına şöyle diyordu: “Düşmanlarımız dretnot yapıyorlar, biz yelkenli gemi bile yapamıyoruz. Onların tankları var, bizim ise kırık dökük kağnılarımız var. Onların orduları var, bizim derme çatma çetelerden başka bir şeyimiz yok. Milyonlarca lira borcumuz var. Bırakın anaparayı faizini bile ödeyemiyoruz. Bu şartlar içinde bize düşmanlarımız bağımsızlığınızı tanıyoruz deseler bile biz kabul etmemeliyiz. Manda istemeliyiz.”. Diğer taraftan Halide Edip Adıvar işi gücü bırakmış, boyuna Atatürk’e mektup yazıyor, Amerikan mandasını tavsiye ediyordu: “ Feragat ve ölümden korkmamak. Tarihin verimlerine göre zekâ ve bilgi feragatle beraber olunca ihtilallerin zafer sürati şimşekleşiyor. Önlerinde hiçbir şey direnemiyor. Mesafenin zamanın anlamı kalmıyor. Einstein’in yeni teorileri burada canlanıyor. Asırlar sene, yıllar ay, aylar gün, günler dakika halini alıyor. Atatürk’ün medeniyet dünyası önünde, bin yıl geri kalmış bir milleti, Türk milletini bir hamlede bin yıl ileri götürmesinin sebepleri içerisinde onun büyük feragatini anmak bir gerekliliktir. Ama bu medeniyetlerin altına girmeyi düşünmek bir zorunluluktur.”. Rahmetli Atatürk’ün sadece Millete dayandırma düşüncesi arkadaşları tarafından hemen karşılık bulmadı. Mahmut Esat Bozkurt’un Atatürk İhtilali 1-2 kitaplarında yazar şöyle der: “ Ordu müfettişliğinden çekildiğim gün yahut ertesi yahut daha ertesi gün Erzurum’da yatacak bir yer bulamamıştım. Birkaç gün evvel evimde olanların (Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve diğerleri) hiç biri benimle meşgul olmak lüzumunu duymuyorlardı. Geceyi odamda pencere aralığında geçirdim. Ekmek ve biraz da helva ile karın doyurmaya çalıştım. Bu ve buna benzer ufak tefek sıkıntılar idi. Millet ve memleket üzerinde lafları bile olamazdı. Daha sonra bir vata haini gibi idama mahkûm edildim (Damat Ferit Paşa tarafından). Fakat ne çıkardı? Biz canla başla Milletin kurtuluş davasını güdüyorduk.”.
Gelelim günümüze, kendi Milli Muharip uçağımızı, Atak helikopterimizi, TCG Anadolu gemimizi, Altay tankımızı, İhalarımızı, Sihalarımızı, TOGG otomobilimizi, kendi doğal gazımızı, petrolümüzü, uluslararası hava limanımızı yaptık ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Milletin istikbalini yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır” anlayışı çizgisine ulaştık. Bu aşamaya gelmişken mandacılar, Milletin kaderini yine ABD’ye ve AB ülkelerine teslim etmeleri de ne oluyor? Sağınızda FETÖ, solunuzda PKK, arkanızda ABD ve AB (Türkiye düşmanlığını dünyaya haykıranlar) ile bu ülkeye istikbal biçenlere ne diyelim? Bir de bu anlayışı Halil İbrahim Sofrası gibi dini temellere dayandırma anlayışı bir komediden başka bir şey değildir. Cami de bir tane fotoğrafı bile olmayanlar, bugün Halil İbrahim sofrasını ağızlarına almaları ise tam bir çelişkidir. Mandacı anlayışı bizlere sanki şirin bir şey gibi göstermeye çalışanlar, ABD ve AB’nin ülkemizi karıştırma ve bölme çalışmalarını hepimiz net olarak biliyoruz. Tarihimiz boyunca bize düşmanlık edenleri sevimli birer figürler gibi göstermeye çalışanlar, sağına FETÖ’yü, soluna PKK’yı alanlar ile bu necip Milletin bir araya gelmesi mümkündür. Sizler, haftaya tarihin çöplüğüne giderken, Ülkemiz ve Milletimiz istikbaline dair yeni bir sayfa açılacaktır.