Türkiye, tarihin her döneminde büyük bedeller ödemiştir. Coğrafya bir milletin kaderidir sözünden yola çıkarak, tarihin her döneminde sıkıntılar başımızdan eksik olmamıştır. Ülke insanı biraz demokrasi dediğinde, darbeler bizlere haddimizi bildirmiştir. Oysa bu ülkenin sahipleri bu ülkede yaşayanlar değil miydi? Ülkemiz 2013 yılında demokratik açılım adı altında önemli bir hamle yapmış ama bu iyi niyetli hamle bizlere çok ağır bedeller ödetilerek geri döndürülmüştür. Ülkenin iktidar partisi AK Parti, iyi niyetli bir şekilde “Kürt Sorununu” çözmeye çalışmış ama başına gelmeyen kalmamıştır. 2016’da aynı şekilde 15 Temmuz kalkışmasıyla yine ülkenin varlığına kastedilmiş ama bu ülkenin vatandaşları ülkesine sahip çıkarak bu kalkışmayı püskürtmüştür. Sonuçta Türkiye, ne zaman temel bir sorununu çözmeye çalışsa, içeriden ve dışarıdan soğuk savaş dönemi aktörleri ya siyasi ortamı ucuz bahanelerle ateşe veriyorlar ya da direkt çözümün karşısında yer alıyorlar. Son dönemde Sayın Devlet Bahçeli, kendi siyasi hayatını riske atacak bir hamle yaparak, sırf Türkiye Cumhuriyeti huzura kavuşsun diyerek çok önemli bir paradigma değişikliği yaptı. Aslında Sayın Bahçeli diğer parti liderleri gibi hiçbir risk almadan yoluna gidebilirdi. Ama o devleti ve ülkesi için kendi siyasi varlığını hiçe sayarak çok önemli bir hamle yaptı ve ülkenin çözülmesi gereken bir sorunu karşısında bir duruş sergiledi.
Sayın Bahçelinin bu duruşu karşısında, sorunun kendisinden beslenen herkes ver yansın etmeye başladı. Bebek katili Apo bile bu sözler karşısında; "Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun...” karşılığını verdi. 15 Şubat’ta İmralı canisi çözüm süreciyle ilgili bir açıklama yapar mı, bilemeyiz ama Sayın Cumhurbaşkanının ve Sayın Devlet Bahçelinin Kürt Sorunuyla ilgili son barış elini geri çevirmemeleri onların hayrına olacaktır. Bu süreçte bizleri iki tehlike bekliyor. Birincisi Sayın Cumhurbaşkanının ve Sayın Devlet Bahçelinin ürettiği yüksek siyasete karşılık verecek bir DEM partisinin olmaması ve bugüne kadar verilen şehitlerin hesabıdır. DEM partisi yöneticileri, devletin onlara uzattığı barış elini anlamazdan gelerek hala pazarlık peşinde koşmaktadırlar. İmralı canisinin iletmesi için onlara söyledikleri şeyleri bile es geçerek, kafalarını Kandil’e çevirmiş oradan talimat bekliyorlar. Ne kadar acı ki, DEM yöneticilerinin dertlerinin Kürt Halkı olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Gelelim diğer tehlikeye; şimdiye kadar bizler bölgede kırk bin insanımızı kaybettik ve bu büyük insan kaybını hiçbir şey olmamış gibi davranarak geçiştiremeyiz. Yani ortada dolanan “Özgürlük hakkı” gibi cümleleri hiç kimseye yutturamazsınız. Bu noktada İmralı canisi bulunduğu yerden çıkarılmayarak yaptığı kötülüklerin bedelini ödemelidir. DEM’lilerin bu meseleye ne denli yanlış taraftan bakmasına rağmen, Suriye'de YPG'nin başındaki Abdi Şahin bile verilecek mesajı anlamış ki, hem bizim daha önce duyurduğumuz açıklamanın 15 Şubat'ta yapılacağını hem de Suriye'yle ilişkili olacağını iki İtalyan gazeteciye şöyle anlatıyor: "Bildiride Suriye'nin kuzeydoğusuyla ilgili bir şeyler olacağına inanıyoruz. Abdullah Öcalan'ın bu bölgeyle birçok bağı var."
Yani gözünü açanlar ve kafasını çalıştıranlar, yenidünya düzeninde yerlerini alırken, statükocu beyinler bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Ünlü bir terör analisti olan Adnan Boynukara, bir dergide verdiği beyanatta günümüz dünya düzenine ayak uyduramayanlara şunları tavsiye ediyor; “"PKK ve bağlaşık örgütlerinin de artık oldukları halleriyle varlıklarını sürdürmelerinin zemini kalmamıştır. Şiddet ve terörde ısrar etmek, küresel güçlerin, istihbarat örgütlerinin ve askeri endüstriyel çevrelerin kullanışlı elemanı olmanın ötesine geçmiyor. Bunda ısrar, Kürtlere ve bütün Ortadoğu halklarına düşmanlık etmektir."
Yazımı ünlü filozof Seneca’nın sözleriyle bitirmek istiyorum; “Kader istekli olana rehberlik eder, isteksiz olanıysa sürükler”.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
SERHAT AYAS
BEDEL ÖDEMEK
Türkiye, tarihin her döneminde büyük bedeller ödemiştir. Coğrafya bir milletin kaderidir sözünden yola çıkarak, tarihin her döneminde sıkıntılar başımızdan eksik olmamıştır. Ülke insanı biraz demokrasi dediğinde, darbeler bizlere haddimizi bildirmiştir. Oysa bu ülkenin sahipleri bu ülkede yaşayanlar değil miydi? Ülkemiz 2013 yılında demokratik açılım adı altında önemli bir hamle yapmış ama bu iyi niyetli hamle bizlere çok ağır bedeller ödetilerek geri döndürülmüştür. Ülkenin iktidar partisi AK Parti, iyi niyetli bir şekilde “Kürt Sorununu” çözmeye çalışmış ama başına gelmeyen kalmamıştır. 2016’da aynı şekilde 15 Temmuz kalkışmasıyla yine ülkenin varlığına kastedilmiş ama bu ülkenin vatandaşları ülkesine sahip çıkarak bu kalkışmayı püskürtmüştür. Sonuçta Türkiye, ne zaman temel bir sorununu çözmeye çalışsa, içeriden ve dışarıdan soğuk savaş dönemi aktörleri ya siyasi ortamı ucuz bahanelerle ateşe veriyorlar ya da direkt çözümün karşısında yer alıyorlar. Son dönemde Sayın Devlet Bahçeli, kendi siyasi hayatını riske atacak bir hamle yaparak, sırf Türkiye Cumhuriyeti huzura kavuşsun diyerek çok önemli bir paradigma değişikliği yaptı. Aslında Sayın Bahçeli diğer parti liderleri gibi hiçbir risk almadan yoluna gidebilirdi. Ama o devleti ve ülkesi için kendi siyasi varlığını hiçe sayarak çok önemli bir hamle yaptı ve ülkenin çözülmesi gereken bir sorunu karşısında bir duruş sergiledi.
Sayın Bahçelinin bu duruşu karşısında, sorunun kendisinden beslenen herkes ver yansın etmeye başladı. Bebek katili Apo bile bu sözler karşısında; "Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun...” karşılığını verdi. 15 Şubat’ta İmralı canisi çözüm süreciyle ilgili bir açıklama yapar mı, bilemeyiz ama Sayın Cumhurbaşkanının ve Sayın Devlet Bahçelinin Kürt Sorunuyla ilgili son barış elini geri çevirmemeleri onların hayrına olacaktır. Bu süreçte bizleri iki tehlike bekliyor. Birincisi Sayın Cumhurbaşkanının ve Sayın Devlet Bahçelinin ürettiği yüksek siyasete karşılık verecek bir DEM partisinin olmaması ve bugüne kadar verilen şehitlerin hesabıdır. DEM partisi yöneticileri, devletin onlara uzattığı barış elini anlamazdan gelerek hala pazarlık peşinde koşmaktadırlar. İmralı canisinin iletmesi için onlara söyledikleri şeyleri bile es geçerek, kafalarını Kandil’e çevirmiş oradan talimat bekliyorlar. Ne kadar acı ki, DEM yöneticilerinin dertlerinin Kürt Halkı olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Gelelim diğer tehlikeye; şimdiye kadar bizler bölgede kırk bin insanımızı kaybettik ve bu büyük insan kaybını hiçbir şey olmamış gibi davranarak geçiştiremeyiz. Yani ortada dolanan “Özgürlük hakkı” gibi cümleleri hiç kimseye yutturamazsınız. Bu noktada İmralı canisi bulunduğu yerden çıkarılmayarak yaptığı kötülüklerin bedelini ödemelidir. DEM’lilerin bu meseleye ne denli yanlış taraftan bakmasına rağmen, Suriye'de YPG'nin başındaki Abdi Şahin bile verilecek mesajı anlamış ki, hem bizim daha önce duyurduğumuz açıklamanın 15 Şubat'ta yapılacağını hem de Suriye'yle ilişkili olacağını iki İtalyan gazeteciye şöyle anlatıyor: "Bildiride Suriye'nin kuzeydoğusuyla ilgili bir şeyler olacağına inanıyoruz. Abdullah Öcalan'ın bu bölgeyle birçok bağı var."
Yani gözünü açanlar ve kafasını çalıştıranlar, yenidünya düzeninde yerlerini alırken, statükocu beyinler bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Ünlü bir terör analisti olan Adnan Boynukara, bir dergide verdiği beyanatta günümüz dünya düzenine ayak uyduramayanlara şunları tavsiye ediyor; “"PKK ve bağlaşık örgütlerinin de artık oldukları halleriyle varlıklarını sürdürmelerinin zemini kalmamıştır. Şiddet ve terörde ısrar etmek, küresel güçlerin, istihbarat örgütlerinin ve askeri endüstriyel çevrelerin kullanışlı elemanı olmanın ötesine geçmiyor. Bunda ısrar, Kürtlere ve bütün Ortadoğu halklarına düşmanlık etmektir."
Yazımı ünlü filozof Seneca’nın sözleriyle bitirmek istiyorum; “Kader istekli olana rehberlik eder, isteksiz olanıysa sürükler”.