SON DAKİKA
Hava Durumu

Yenişehir Kütüphanesinden “SÜLEYMANPAŞA” ismi Kaldırılamaz!

Yazının Giriş Tarihi: 03.04.2017 21:57
Süleymanpaşa, Orhan Bey’in büyük oğlu.
Çoğumuz onu “Rumeli Fatihi” olarak, Osmanlının 1353’ten itibaren Gelibolu üzerinden Avrupa’ya ilk geçişinin baş aktörü olarak tanırız. Trakya’ya yakın zamanlara kadar “Paşa eli” denilmesindeki sebep de Süleyman Paşa’nın yurdu olmasından kaynaklanır.
Trakya yöresini fetheden şehzade ve müstakbel padişah Süleyman Paşa’nın bir av sırasında yine bu yörede attan düştüğünü ve öldüğünü de biliriz. Nitekim iki türbesinden biri Gelibolu’nun hemen üstündeki Bolayır’da; diğeri Bursa Yenişehir’de bulunmaktadır. Bu iki türbe de gerçektir.
Süleymanpaşa, eğitime ve vakıf kurumlarına çok önem veren bir zattır aynı zamanda. Onun yaptırdığı en büyük eğitim ve kültür kurumları Yenişehir ve İznik’te idi. Özellikle Yenişehir’de 1330’larda büyük bir külliye inşa ettirmiştir Süleymanpaşa. Kumluk Camisi etrafına serpilen bu külliyede caminin yanı sıra medrese, imaret… gibi yapılar bulunmakta idi.  Külliyeden günümüze kalan tek yapı olan küçük türbe de o devirden kalmadır.
Süleymanpaşa Külliyesi’nin en dikkat çekici tarafı bir de kütüphanenin kurulmasıdır. Bu kütüphane Osmanlı Devleti’nin en eski kütüphanelerinin başında gelmektedir ve yaptıran Süleymanpaşa’dır. Medresenin bitişiğindeki kütüphanenin medrese ile birlikte orijinal binasından eser kalmasa da kütüphanenin kurumsal varlığı günümüze kadar intikal edebilmiştir. İnşa-Allah gelecekte de yaşayacaktır.
1335’te kurulan kütüphanenin başına da dönemin en önemli alimlerinden olan Kadı, Müderris Davud-i Kayseri getirilmiştir. Bu kıymetli ilim adamı aynı zamanda medresenin de başında bulunmakta idi. Hatta külliyenin etrafında oluşan mahalleye de “Kayseriyye Mahallesi” adı verilmişti. Bu mahalle ismi 1920’lere kadar geldi ve maalesef bir çok tarihi değer gibi bu ismi de kaldırdık. Sözü geçen mahallenin adına “Kurtuluş” dediler. Oysa tarihi reddetmekle kimse kurtuluşa ermemiştir!
Davud-i Kayseri’yi de İznik’e kaptırdık zamanla. Kendileri Yenişehir’den kalkıp, İznik’teki medresenin başına geçtiler. Geçenlerde İznik müftüsü ile beraber gezerken, yaptırmış oldukları kuran kursuna Davud-i Kayseri’nin adının verildiğini gördüm de çok mutlu oldum. Tarihi kurumları, isimleri ve şahsiyetleri muhafaza etmeye çalışmak gerekir; onları yok etmeye değil.
Yenişehir’deki Süleymanpaşa Kütüphanesi Osmanlı Tarihi boyunca sürekli zenginleşti. Paha biçilemez yazma eserleri göz kamaştırdı. 18. Yüzyıl’dan itibaren kütüphaneye matbu (basma) kitaplar da girmeye başladı ve derken 1900’lerin başında aşağı yukarı bin civarında yazma  eser; artı sekiz-dokuz bin civarında basma eseri ile kıymetli bir kütüphane idi.
Kütüphanenin yüzlerce yıllık tarihindeki en büyük felaket Yunan işgalidir. İşgalci yunan askerleri ve onlara eşlik eden çapulcu Rum eşkıyası 27 Ekim 1920’de Yenişehir’e girdikleri vakit ilk iş olarak Süleymanpaşa Külliyesi’ni ateşe verdiler. Yanmaya başlayan sadece tarihi binalar değil; gözbebeğimiz olan yazma ve basma kitaplardı.
İşte o kara günde ateşin ortasındaki kütüphaneye dalan bir adam vardı ki; onu da ben biliyorum. Yenişehirlilerin “Gıygıycı” lakabı verdikleri Hafız-ı kütüb (eskiden kütüphanecilere böyle denilirdi) İbrahim Efendi kitapları kurtarmak için hiç düşünmeden ateşin ortasına atladı ve çuvallara doldurduğu kitapları evine taşıdı. Bir yandan da durmadan avazı çıktığı kadar bağırıyordu: “Yetişin ey Müslümanlar! Ümmet-i Muhammed’in kutsal kitapları yanıyor!” onun bu yürek parçalayıcı çığlıklarına kayıtsız kalamayanlar koşup, olabildiğince kitap kurtardılar. Ama maalesef bazı eserleri de yanmaktan kurtarmak mümkün olmadı.
İşte böyle değerli dostlar!
Süleymanpaşa Kütüphanesi işgalden sonra adeta küllerinden yeniden doğdu. Gıygıycı Hafız’a ve canını düşünmeden kitapları kurtarmak için ateşe dalanlara Allah gani gani rahmet eylesin.
Peki, biz bu tarihi Osmanlı kütüphanemizi yaşatmak için ne yaptık, bu doksan yıllık Cumhuriyet devrinde?
Zaten harap olmuş Süleyman Paşa Külliyesi’ne bir darbe de biz vurduk. Külliyenin tam ortasından Bilecik yolunu açtık. Medresenin ve kütüphanenin tam üzerine polis karakolu yaptık.
Yıkılmış olan kütüphanenin yerine başka bir yerde de olsa hemen bir kütüphane binası yapamadık. O değerli kitaplar otuz yıl boyunca Hafız İbrahim’in evinde kaldı. Onlara evladı gibi bakıyordu rahmetli.
Sonra, nihayet 1960 başlarında halkeğitim merkezinin kurulmasıyla Süleymanpaşa kitaplarını oraya taşıdık. Böylece tarihi Süleymanpaşa Kütüphanesi yeniden hayat bulur gibi oldu. Tam da o dönemde Bursa’dan gelen yetkililer Süleymanpaşa’nın en değerli parçası olan yazma eserleri toplayıp Bursa’ya götürdüler. 1990’larda ise yetkililer bu kez Osmanlı devrinden kalma basma eserleri götürmek için geldiler ve eski yazı son kitaplar da götürülmüş oldu. Bu eserler günümüzde Bursa’da İnebey Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
1974’te Kültür Bakanlığı’nın kurulması ile birlikte kütüphaneler buraya bağlandı. Bizim Süleymanpaşa Kütüphanesi de o tarihlerde bugünkü yerine taşındı. Belediyenin yaptırdığı altı işyerlerinden oluşan uzunlamasına iki katlı bir yapının üst katı kırk-elli yıldır Süleymanpaşa İlçe Halk Kütüphanesi olarak hizmet vermeye çalışmaktadır.
Yaşadığı bütün sıkıntılara rağmen kütüphanemiz hizmet vermeye devam etmektedir. Yıllar yılı o kadar çok kitapları götürülmüş olmasına rağmen günümüzde kırk bin kitap bulunmaktadır yine de. Ben üniversite kütüphanelerinde bulamadığım bir çok kitabı burada bulmuşumdur.
Kütüphanenin en önemli iki sorunu bina yetersizliği ve eleman eksikliğidir. On beş senedir müdavimi olduğum bu değerli kütüphanede en fazla iki kişinin çalıştığını gördüm. Kütüphanecilik formasyonu olan eleman neredeyse hiç olmadı. Hasbel kader gelen müdürler, kendilerince haklı olarak, hemen kaçmaya baktılar. Şu an sadece bir tane çalışan elemanımız vardır. Bütün iyi niyetiyle çalışan bu arkadaş meslekten kütüphaneci değildir.
 
Şimdi gelelim, bu yazıyı yazmama sebep olan güncel gelişmeye:
Tarihi boyunca kütüphane işi ile pek az ilgilenmiş olan belediyemiz, sağ olsunlar, bir kütüphane binası yapmaya başladılar. Bir hayırseverin bağışladığı küçük bir arazi üzerine üç katlı sevimli bir bina yapıyorlar. İnşaat faaliyeti hızla devam ediyor. Bu sevindirici bir gelişme tabi.
Ancak bu olumlu gelişme kaygılarımızı bitirmiyor. Esas sorun şu ki; mevcut ilçe halk kütüphanemizin durumu ne olacaktır?
En önemlisi: Yedi yüz yıllık bir kütüphane ile özdeşleşmiş, kütüphanenin kurucusu Süleymanpaşa’nın adını kaldırmamaktır. Malum arsayı bağışlayan hanım, yapılacak kütüphaneye adının konulması şartını ileri sürmüştür. Bu durumda sakın tarihi bir isme (Süleymanpaşa) kıyıp yeni yetme bir isim (Fatma Göztepe) getirmeyin. İllâ ki bu yeni ismi koyacaksanız; bırakın Süleymanpaşa Kütüphanesi yerinde kalsın!
Bu satırları okuyan, burada yaşayan herkesten istirhamım şudur ki; tarihi yapılarımızı, adlarımızı, şahsiyetlerimizi korumak için birazcık duyarlılık gösterin artık.
Aksi taktirde vebali büyük olur ve bu vebal hiç tahmin etmeyeceğimiz yerlerden yine bizden çıkar.
Yazımızın başlığını bir pankart cümlesi gibi atmıştık.
Sonunu da öyle bağlayacağım:
Yaşasın, Süleymanpaşa Kütüphanesi!
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.