SON DAKİKA
Hava Durumu

Selanik’ten Kavala’ya Bir Seyahat

Yazının Giriş Tarihi: 08.05.2017 22:16
Başlamadan Önce Bir Söz:
Hür basının varlığı bir ülkenin namusudur.
Basını susturmaya, gazeteciyi korkutmaya çalışan –kim olursa olsun- korkak bir namusuzdur.
Bu bağlamda Yeni Marmara Gazetesi’ne yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum.
 



Selanik(Thessaloniki): Makedonya bölgesinin denize açılan kapısı..
Kuzey Ege’nin incisi…
İzmir’in kardeşi….
Günümüzde artık kültürel çeşni olma özelliğini eskisi kadar muhafaza edemese de, beş yüz yıllık Osmanlı idaresinde kültürel mozaikin başkenti idi Selanik.
Şehir’de Türkler, Rumlar, Bulgarlar, Arnavutlar, Yahudiler ve dönmelerin yanı sıra çok sayıda Avrupa devletlerinden insanlar da yaşamakta idi. Sokak ve caddelerinde onlarca dilin konuşulduğu capcanlı bir liman şehri olan Selanik, maalesef 1913 yılı başlarında önce Bulgarlar; hemen ardından Yunanlılarca işgal edildi ve o tarihten itibaren günümüze kadar Yunanistan’ın bir parçası olarak geldi.
 
Günümüzde Selanik, günümüzde bir milyonu geçen nüfusu ile Yunanistan’ın ikinci büyük şehri konumundadır.
Şehir güya Büyük İskender’in kız kardeşinin isminden almış adını.. Zaten İskender’in Makedonlar ve Yunanlılar arasında paylaşılamayan bir tarihsel kahraman  olduğunu anlamak için Üsküp ile Selanik’i gözlemlemek yeterli: Her iki şehrin ortasında da onun devasa heykelleri dikilmiş.
 
Selanik şehir turumuza şehrin en merkezi simgelerinden olan Beyaz Kule’den başlıyoruz. Selanik’in simgelerinden olan bu otuz metre yüksekliğindeki geniş ve yuvarlak kule her ne kadar Osmanlı egemenliğinden öncesine tarihlendiriyorsa da, asıl bugünkü şeklini Kanuni Süleyman zamanında almıştır. O bakımdan burası bir Osmanlı eseri sayılmalıdır. Uzaktan bakıldığında İstanbul’daki Rumeli Hisarının kulelerini andırıyor. Aslında bu kule günümüzde mevcut olmayan şehir surlarının denizle buluştuğu noktada yer alan bir gözetleme kulesi imiş zamanında. Osmanlı zamanında uzun bir süre hapishane olarak işlev gördükten sonra günümüzde müze olarak hizmet vermektedir.
 
Kulenin etrafındaki alan ile  yakınında yer alan  ve ünlü filozof Aristo’nun adı ile anılan geniş meydanlar, gençlerin akın ettiği, vakit geçirdiği  buluşma yerleridir. Serbestliğin sınır tanımadığı, şamatanın, eğlencenin, kendilerinden geçmenin bin bir türlü hallerindeler Yunanlı gençler burada…
 
Bizim Ege’ye, Akdeniz’e aşina biri için Selanik hiç de yabancı bir yer değildir. Çocukluğu ve gençliği İzmir-Karşıyaka’da geçmiş biri olarak Selanik’in kıyı boyunca uzanan caddesinin Karşıyaka Yalı Caddesi olmadığına kendimi güç bela inandırdım. O denli benziyorlar birbirlerine… Sadece coğrafya değildir birbirine benzeyen; suyun (Ege Denizi) her iki yakasındaki kültür de acayip benzeşiyor..
 
Önce sahilde bir tur atıyoruz. Yunanistan’daki yerel rehberimiz bize ilk olarak kulenin yakınlarında şehrin kısa bir tanıtımını yapıyor. Ardından otobüsümüze atlayıp, Selanik Kalesi’ne çıkıyoruz. Burası hemen her kale gibi şehrin panoramik bir görüntüsünü seriyor gözler önüne.. Tabi söz konusu şehir Selanik olunca kaleden yalnız şehir değil; masmavi bir Ege Denizi manzarası da sunulur izleyene…
 
Kaleye çıkan yolda, Osmanlı havasını taşıyan evlere, sokaklara rastlıyoruz. Burası şehirde -en azından mimari anlamda- Türk kalabilmiş bir bölgedir. Gün batımının denize yansımasının en güzel görüntüleri sanırım bu tarihi, yüksek yerde yakalanabilir.
Benim için kale hatıramızın en tatlı anısı Eleni ile yaptığımız ayak üstü sohbet oldu.. Eleni, iki bastona dayanarak, ayakta kalma mücadelesi veren, neredeyse asırlık bir çınar.. Kökleri, yani babası Uşak taraflarından Selanik’e 1922’de gelip yerleştikten kısa bir müddet sonra doğmuş Eleni.. Ancak aile içinde inatla hep Türkçe kullanılınca; bizim Selanik doğumlu Eleni’nin de ana dili Türkçe olmuş. Türklere ve Türkçe’ye aşık olduğunu söylerken o duygusal hali samimiyetinin bir ifadesi idi. Biz de seni çok sevdik Eleni!
Bu halkların aslında devletlerden kaynaklanan bütün olumsuzluklara rağmen, birbirine dost ve kardeş olduğunu bir kez daha anlamış olduk sayende..
 
Yunan Devletinin Türklere ve İslam’a karşı çarpık anlayışının, düşmanlığının bir göstergesi de şudur ki; Selanik, Kavala gibi şehirlerde açık hiçbir cami ya da mescit yoktur. Demokrasinin beşiği olduğu iddiasındaki bir ülkeye yakışmayan trajik bir durumdur bu… Öyle ki, dört milyonluk nüfusunun yüz binine yakını Müslüman olan Atina, Avrupa’nın camisiz tek başkenti olma ayıbını taşır alnında.
Ülkenin ikinci büyük şehri olan ve üstelik daha geçen yüzyıl başlarında onlarca camisi bulunan Selanik de bu ayıba ortaktır. Yunan Devleti camiye müsaade etmediği gibi bu şehirlerde yaşayan bir Müslüman öldüğü vakit, defnedilecek bir Müslüman mezarlığı bile yoktur. En yakın yer olarak üç yüz-dört yüz kilometre uzaklıktaki Gümülcine’ye gönderilir bir Müslüman’ın naaşı..
 
Komşu memleket Yunanistan’ın bir Müslüman için dini bir çok meşakkat yaşattığını bilmemiz ve bu hatalı tutumlarını düzeltmeleri için demokratik baskı hakkımızı kullanmamız şarttır. Bağnaz Yunanlı idareciler, Batı Trakya Türklerine kendi müftülerini belirleme hakkını bile çok görüyorlar.
 
Şehir’deki en eski kiliselerden olan Roma’nın Hıristiyan olmasının hemen akabinde 4. Yüzyılda inşa edilen Hagios Dimitrios Kilisesi ve tipik bir Bizantist üslup gösteren 12. Yüzyıldan kalma Panagia Kalkion Kilisesi ziyaret edilmesi gereken başlıca dini yapılardandır.
Hagios’ta tesadüfen çok özel bir ayine denk geldim akşam üstü.. Sadece kadınlara özgü bir ayinmiş meğer ve bu türden ayinler pek seyrek aralıklarla yapılırmış. Koronun bütün mensupları kadınlar.. Orada bir kez daha anladım ki, hangi din ve milleten olursa olsun kadın kutsal bir varlıktır. Bir saatlik zaman diliminin nasıl geçtiğini anlamadım, o dokunaklı kadın sesleri arasından… Zaten Selanik’in kendisi de kadın değil miydi! Belki de bütün aşırı büyümeye rağmen şehrin güzelliğini devam ettirmesindeki sır buradan, yani kadınsı özelliğinden kaynaklanmaktadır.
 
Akşamın karanlığı bastırmadan, kalacağımız otele  gitmek gerekiyor ve biz de sahile yürüme mesafesindeki üç yıldızlı Park Otel’e o gece konaklamak üzere yöneliyoruz. Otele giriş kayıtlarımızı yaptırdıktan sonra odama çıkıyorum. Bir duş alıp, biraz dinlenmek gerekecek. Burada da diğer komşu ülkelerde olduğu gibi bir Türk TV Dizileri furyasıdır almış başını gidiyor. Muhteşem dizilerimiz Yunan kanallarını istila etmiş durumda..
Selanikliler herhalde geceleri hiç uyumuyorlar.. Geceleyin hangi sokağa, hangi caddeye girdimse hepsinde yollara atılmış sandalye ve masalara kurulmuş, yiyip-içen kalabalıklar gördüm. Zengin menülere, tavernalara, meyhanelere bakınca ekonomik krizin burada nasıl yaşandığını insanın aklı almıyor zaten… Herkes yeme-içme uğraşında..
 
Bir de sabah görmelisiniz Selanik caddelerini… Sanki ahali toptan terk etmiş şehri, geceleyin eğlenenler sanki uzaydan gelip, yine oraya çekilmişler gibi.. Hemen herkes tatlı uykularda.. Hakikaten hemen her Akdenizlide görülebileceğinden çok daha fazla tembellik illeti ile malul bu Grek ahalisi…
 
Bu tembelliğe bizim Selanik konsolosluğumuzun çalışanları da eşlik etmiş olmalılar ki; sabah sekizde önünde heyecanla durduğumuz konsolosluk bitişiğindeki Atatürk Evi’nin açılması ancak iki saat sonra mümkün olabildi. Saat ondan önce açık bir yer görmek bilmem mümkün müdür buralarda?...
 
Atatürk’ün evini görmeden, içinde dolaşmadan yapılacak bir Selanik gezisi yok hükmündedir benim nazarımda.. Yalnız bir tarihçi olarak çeşitli platformlarda defalarca ikaz etmemize rağmen, düzeltemeyeceğimiz yanlış bilgiler vardır bu ev hakkında.. Yine de bir kez de buradan söylemeliyim ki; bu ev sanıldığı gibi – hatta girişinde yazıldığı gibi- Mustafa Kemal’in doğduğu ev değildir. Ancak ilk gençliğinde bir süre bulunduğu üvey babası Ragıp Bey ile annesi Zübeyde Hanım’ın yaşadığı evdir. Mustafa Kemal’in doğduğu ev maalesef daha sonraları tamamen yıkılmış; şu anki müze-evin yakınında bulunmakta idi.
 
İki katlı, Türk sivil mimari özelliklerini hâiz bulunan “Atatürk Evi”, 1930’ların başlarında Yunanistan hükümetinin bir jesti kabilinden Türkiye’ye bağışlanıyor ve hemen akabinde bir müze şeklinde tasarlanıp, bugünkü haline getiriliyor. İçinde Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını anlatan çok sayıda eser ve objelerin yerleştirildiği bu ev, Türkiye’den gelenlerin en önemli uğrak mekanıdır. Cumhuriyetin onuncu yılında, 29 Ekim 1933 tarihinde, evin duvarına monte edilmiş olan levhada: “Türk Milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadinin müzahiri Gazi Mustafa Kemal burada dünyaya gelmiştir” cümlesi Türkçe, Grekçe ve Fransızca olarak kazınmıştır.
 
Oldukça küçük, sevimli bir yer olan Atatürk Evi’ni yaklaşık iki saat boyunca içten ve dışarıdan inceledikten sonra artık Selanik’e veda etme zamanı gelip çatıyor.
Tıpkı Manastır gibi Selanik de geçen yüzyılın başlarında Abdülhamid’e başkaldıranların en önemli üslerinden biri idi. Ruhunda bir asilik, bir muhaliflik kanı dolaşmakta her daim Selanik’in..  Arabamız şehirden yavaş yavaş akarken büyük bir caddenin levhasına takılıyor gözlerim.. “Platia Eleftherias” yazıyor. Ben bu caddenin hikayesini biliyorum. 1908’de, Meşrutiyet Devriminin hemen akabinde büyük bir coşku ile açılmış ve adına “Hürriyet Caddesi” denilmişti. Hey gidi günler hey!
Bir şehirde ya da bir ülkede gezerken gördüğüm, dolaştığım yerler kadar istediğim halde göremediğim noktalar hakkında da bir şeyler yazmak isterim. Bu sayede belki de bu satırları okuyanlar, o gidemediğim yerlere gitmiş olurlar.. İşte Selanik’te iken, istediğim halde yapamadığım bazı şeyler: Devrik padişah Abdülhamid’in dört yıl boyunca tutuklu kaldığı Alattini Köşkü’nü gezmek isterdim. Şehrin biraz dışında İtalyan mimari stilinde yapılmış üç katlı bir konaktır bu..
 
Selanik- Kavala arasında yolculuk yapacak olan okurlarıma tavsiye edeceğim farklı bir güzergah var.. Selanik’ten Kavala’ya bir kez de sahil boyunca değil de; içeriden, dolambaçlı bir yol kat ederek gidilebilir mesela.. Şöyle ki; önce Selanik’ten Serez’e gideceksiniz. Şeyh Bedrettin’in idam edildiği bu kasabada bir gün bir gece kalmak isterdim. Sonra Serez’den Drama’ya doğru yönelmek, bir Türk şehri olan Drama’yı sinemize çekmek çok hoş olurdu. Drama’dan da Kavala… Kısmet olursa bu alternatif rotayı bir gün deneyeceğim.
 
Vakit öğlene doğru akıyor ve biz otobüste Ege sahiline paralel biçimde Kavala’ya doğru yol alıyoruz. Selanik- Kavala arası tam olarak 153 kilometre.. Bu mesafe yaklaşık iki saatlik bir yolculuk süresine tekabül ediyor. Ege mavisi ile tabiat yeşilliğinin enfes karışımlarına tanık olan gözlerimiz ziyadesiyle sarhoş ve saat 13:00 civarında bir deniz ve tabiat harikası olan sahil şehri Kavala’ya giriş yapıyoruz.
 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.