Pâyitahtlıktan Bedbahtlığa Yenişehir: Ya da Ne idik? Ne Olduk??
Yazının Giriş Tarihi: 09.01.2017 23:11
Yenişehir’in geçmişten bugüne dek yaptığı zaman yolculuğu iki kelime ile özetlenebilir: Pâyitaht ve bedbaht.
Her iki kelime de köken olarak Farsçadan dilimize geçmiş tamlamalarıdır.
Pâyitaht; tahtın kurulduğu yer demektir ki; bu da padişahın bulunduğu şehir; bugünkü tabirle Başkent manasındadır.
Bedbahtın ise kötü talih, şanstan yoksunu gibi anlamlara geldiğini hemen herkes bilir.
Değerli dostlar,
Yenişehir, Osman Gazi’nin kurduğu bir Müslüman-Türk şehridir. Osmanlılar genellikle Bizans’ın hazır şehirlerinin (Bilecik, İnegöl, Bursa… gibi) üstüne kurulup onları geliştirmekle yetinmişlerdi. Oysa Yenişehir’in -deyim yerindeyse- sıfırdan kurulması ona sıra dışı bir özellik katmaktadır.
Osman Gazi neden Yeni (bir) Şehir kurmak ihtiyacı hissetti? Çünkü fetihlerini Batı yönünde yapan bir bey olarak özellikle Bursa’yı ve İznik’i almak için bir üsse ihtiyacı vardı. İşte o ihtiyaç Yenişehir’in kurulmasını sağladı.
Osmanlının ilk tarihçilerinden olan Aşıkpaşazâde şöyle yazıyor: “...Osman, kayın atası Edebalı’ya Bilecik’i verdi ve hem hatununu da Bilecik’te atasıyla koydu. Kendisi Yenişehir’e vardı. Yanındaki gazilere evler yaptırdı ve duraklandı. Anın adını Yenişehir koydular. Anda karar ettiler...”
Osmanlı zamanında yaşamış bütün tarihçiler (Neşri, Oruç Bey ve diğerleri) Aşıkpaşazâde’yi doğrulamaktadırlar.
Yenişehir’e geldikten kısa bir süre sonra Koyunhisar’da Bizans Tekfurları’nı yenen Osman Gazi, burada güvenle inşaat faaliyetlerine hız verdi ve hatta kendisine sade bir saray dahi yaptırdı. Bunu hem yazılı kaynaklar; hem de kalıntılar açıkça ortaya koyuyor.
Sarayın kalıntıları üzerinde hâlen neden bir arkeolojik kazı yapılmadığı da anlaşılır gibi değil!
1870 – 1927 yılları arasındaki devlet yıllıklarına dayanarak yayımladığım “Hüdavendigar Vilayet Salnamelerinde Yenişehir Kazası” adlı kitabımda Yenişehir’in başkent olduğu özellikle vurgulanmıştır: “…Yenişehir, Osmanlı Devletinin ortaya çıktığı ilk yıllarda Osmangazi tarafından başkent yapılmıştır. O zamandan kalan Saray hamamı hâlâ ayaktadır….”
Şemseddin Sami, 1898 tarihli eseri Kamûs’ül A‘lâm’ın altıncı cildinde şu ifade var: “…Bu kasaba (Yenişehir) cennet-mekân Sultan Osman Gazi devrinde ve Bursa’nın fethinden önce bir süre Osmanlı’ya başkentlik yapmıştır. Osman Gazi’nin sarayının harabeleri hâlen mevcuttur...”
Tarihçi Halil İnalcık “Kuruluş Devri Osmanlı Sultanları” adlı son kitabında diyor ki:
“...Osman Gazi uç merkezini İznik' e yakın Yenişehir'e nakletti… İznik’i tehdit etmeye başladı...”
Pâyitahtlığımızdan bahsettik. Tarihin bir döneminde ne kadar ihtişamlı bir şehir olduğumuza yüzlerce kaynak şahitlik edebilir.
Peki yâ bedbahtlığımız..?
Bu konuda Ahmet Vefik Paşa’nın Yenişehir için söylediği bir lafı hiç sadeleştirmeden olduğu gibi yazıyorum:
“YENİŞEHİR, SÛ-İ İDARE İLE MA‘MÛRİYETİ KADÎMESİ ZÂİL OLMUŞ BİR ŞEHİRDİR.”
Adeta bu güzelim şehrin kalbine bir sûikast gibi sû-i idare devam ediyor ve maalesef Yenişehir, yıllardır neredeyse külliyen Harabistan!
Bu bedbahtlıktan kurulmak için ne yapalım o halde??? En iyisi ne geçmişin ihtişamı ile avunmak; ne de bugünün harabesine oturup ağlamak.
Galiba en doğrusu bir an önce bu tarihi şehri en az zararla ihyâ etmenin yoluna bakmaktır vesselâm..
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Salih Erol
Pâyitahtlıktan Bedbahtlığa Yenişehir: Ya da Ne idik? Ne Olduk??
Yenişehir’in geçmişten bugüne dek yaptığı zaman yolculuğu iki kelime ile özetlenebilir: Pâyitaht ve bedbaht.
Her iki kelime de köken olarak Farsçadan dilimize geçmiş tamlamalarıdır.
Pâyitaht; tahtın kurulduğu yer demektir ki; bu da padişahın bulunduğu şehir; bugünkü tabirle Başkent manasındadır.
Bedbahtın ise kötü talih, şanstan yoksunu gibi anlamlara geldiğini hemen herkes bilir.
Değerli dostlar,
Yenişehir, Osman Gazi’nin kurduğu bir Müslüman-Türk şehridir. Osmanlılar genellikle Bizans’ın hazır şehirlerinin (Bilecik, İnegöl, Bursa… gibi) üstüne kurulup onları geliştirmekle yetinmişlerdi. Oysa Yenişehir’in -deyim yerindeyse- sıfırdan kurulması ona sıra dışı bir özellik katmaktadır.
Osman Gazi neden Yeni (bir) Şehir kurmak ihtiyacı hissetti? Çünkü fetihlerini Batı yönünde yapan bir bey olarak özellikle Bursa’yı ve İznik’i almak için bir üsse ihtiyacı vardı. İşte o ihtiyaç Yenişehir’in kurulmasını sağladı.
Osmanlının ilk tarihçilerinden olan Aşıkpaşazâde şöyle yazıyor: “...Osman, kayın atası Edebalı’ya Bilecik’i verdi ve hem hatununu da Bilecik’te atasıyla koydu. Kendisi Yenişehir’e vardı. Yanındaki gazilere evler yaptırdı ve duraklandı. Anın adını Yenişehir koydular. Anda karar ettiler...”
Osmanlı zamanında yaşamış bütün tarihçiler (Neşri, Oruç Bey ve diğerleri) Aşıkpaşazâde’yi doğrulamaktadırlar.
Yenişehir’e geldikten kısa bir süre sonra Koyunhisar’da Bizans Tekfurları’nı yenen Osman Gazi, burada güvenle inşaat faaliyetlerine hız verdi ve hatta kendisine sade bir saray dahi yaptırdı. Bunu hem yazılı kaynaklar; hem de kalıntılar açıkça ortaya koyuyor.
Sarayın kalıntıları üzerinde hâlen neden bir arkeolojik kazı yapılmadığı da anlaşılır gibi değil!
1870 – 1927 yılları arasındaki devlet yıllıklarına dayanarak yayımladığım “Hüdavendigar Vilayet Salnamelerinde Yenişehir Kazası” adlı kitabımda Yenişehir’in başkent olduğu özellikle vurgulanmıştır: “…Yenişehir, Osmanlı Devletinin ortaya çıktığı ilk yıllarda Osmangazi tarafından başkent yapılmıştır. O zamandan kalan Saray hamamı hâlâ ayaktadır….”
Şemseddin Sami, 1898 tarihli eseri Kamûs’ül A‘lâm’ın altıncı cildinde şu ifade var: “…Bu kasaba (Yenişehir) cennet-mekân Sultan Osman Gazi devrinde ve Bursa’nın fethinden önce bir süre Osmanlı’ya başkentlik yapmıştır. Osman Gazi’nin sarayının harabeleri hâlen mevcuttur...”
Tarihçi Halil İnalcık “Kuruluş Devri Osmanlı Sultanları” adlı son kitabında diyor ki:
“...Osman Gazi uç merkezini İznik' e yakın Yenişehir'e nakletti… İznik’i tehdit etmeye başladı...”
Pâyitahtlığımızdan bahsettik. Tarihin bir döneminde ne kadar ihtişamlı bir şehir olduğumuza yüzlerce kaynak şahitlik edebilir.
Peki yâ bedbahtlığımız..?
Bu konuda Ahmet Vefik Paşa’nın Yenişehir için söylediği bir lafı hiç sadeleştirmeden olduğu gibi yazıyorum:
“YENİŞEHİR, SÛ-İ İDARE İLE MA‘MÛRİYETİ KADÎMESİ ZÂİL OLMUŞ BİR ŞEHİRDİR.”
Adeta bu güzelim şehrin kalbine bir sûikast gibi sû-i idare devam ediyor ve maalesef Yenişehir, yıllardır neredeyse külliyen Harabistan!
Bu bedbahtlıktan kurulmak için ne yapalım o halde??? En iyisi ne geçmişin ihtişamı ile avunmak; ne de bugünün harabesine oturup ağlamak.
Galiba en doğrusu bir an önce bu tarihi şehri en az zararla ihyâ etmenin yoluna bakmaktır vesselâm..