SON DAKİKA
Hava Durumu

Kırk Bir Kere Mâ-şâ-Allah!

Yazının Giriş Tarihi: 21.08.2017 21:06
Yöremin temiz yürekli insanlarına selâm olsun.
Zaman bir akarsu misâli akıp giderken, “Tarihçi Gözüyle” adını verdiğimiz köşemizde şu ana dek kırk tane yazı yazmışız.
O yüzden bundan sonrakilere geçmeden önce “kırk bir kere mâ-şâ-Allah” diyoruz.
İstedim ki bugünkü yazımızda geçen kırk yazıyı şöyle bir hatırlayıp, sâfiyâne bir muhasebe yapalım. Hesaba çekilmeden evvel kendini hesaba çekene iyi mümin denilir yâ; arada bir durup yazmış olduklarını değerlendirene de iyi yazar denir herhalde!
İyi yazar olduğumuzu iddia etmiyoruz ama yazdıklarımızı iyisiyle – kötüsüyle ara sıra değerlendirmeyi zaruri buluyoruz.
2017 Yılı başlarken bu köşede yazı serüvenimiz de başlamıştı. Yörem Gazetesi de yeni formatıyla yayıncılık serüvenine tam o zaman başlamıştı.
Nerdeyse dokuz ay olmuş.
Dün gibi hatırlıyorum; yeni yılda ben elimde çeşitli şairlerden derlediğim bir nevi umut şiirleri antolojisi ile geleceğe umutla bakıyordum; yaşadığımız korkunç terör saldırılarına inat…
Hâlâ da ümit-vârım ve galiba hep de öyle olacağım. Nazım Hikmet’in bir dizesinden esinlenerek kurduğum ilk yazımın başlığı şöyle idi: “Bir tek umuda kurşun işlemez”.
Neden ümit-vâr olduğumun sırrı ise gâliba Anadolu’ya olan güvenimde saklı. Bir başka gönül şâirim Ahmed Arif’in “Anadoluyum Ben Tanıyor musun” şiirinden de bir parça taşımıştım o ilk yazıma.
Anadolu’yu gerçekten iyi tanımamız lazım sevgili dostlar!
 
Fark ettiğiniz üzere yazılarım ağırlıklı olarak tarih üzerinedir. Tarih asla sadece geçmiş demek değildir. Geçmişten – bugüne; bugünden – geleceğe uzanan bir köprüdür tarih ve üzerinde insan geçmektedir.
Tarihi neden çok seviyorum biliyor musunuz? Çünkü insanı seviyorum. Tarihten kaçanların, nefret edenlerin insandan, medeniyetten yana problemli olduklarını düşünüyorum.
Bu köşede ele aldığımız tarih daha çok Yenişehir’in yerel tarihi. Çünkü gazetemizin hitap ettiği kesim ağırlıkla Yenişehir ve benim de on yıldır biriktirdiğim bilgilerim var Yenişehir üzerine. İşte onlardan yazılar oluşturuyorum. Her zaman değil ama çoğunlukla Yenişehir’i sunuyorum dikkatinize.
Peki, tepkiler nasıl derseniz, şunu söylemeliyim ki; çoğu zaman olumlu dönüşler alıyorum. Bu şirin kasabamızda  tanımadığım kişiler bile karşıma çıkıp; memnuniyetlerini, hayretlerini ifade ediyor; bazen çok değerli ilavelerini yapıyorlar. Bunlar motive edici şeyler.
Ancak o ara sıra doğrudan veya dolaylı laflarımla çarptığım yetkililer; sorumlu/sorumsuz kodamanlar yok mu? İşte onlar açıkça karşı çıkamadıkları bu yazılarım karşısında ustaca ölü taklidi yapıyorlar. En ufak bir yorumda, eleştiride bulunmuyorlar dürüstçe.
“Payitahtlıktan Bedbahtlığa Yenişehir” başlıklı yazımda da dile getirdiğim Yenişehir’in tarihi gerileyişinde sorumluluğu olan su-i idareciler (kötü yöneticiler)  maalesef bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Mesela günümüze intikal eden tarihi eserlerimiz arasında en iyi durumdaki Sinanpaşa Külliyesi’ni bir şantiye enkazına çevirmekle meşguller şu an.
Biz de “Ahmedi Bir Tavır”la bu basiretsiz idarecilere eleştirilerimizi sürdürüyoruz. Efendimizin(as) hadis-i şerifine uyarak, elimizle müdahale edemediğimiz bir yanlışa hiç olmazsa dilimizle karşı çıkıyor ve kalbimizle buğz ediyoruz.  
Zamanın acımasızlığına; insanoğlunun nankörlüğüne ve zayıf hafızasına bırakılırsa unutulup gidecek olan değerlerimizi, şahsiyetlerimizi yazıya döküyorum. Böylece bir vefa borcunu ödemiş olmanın mutluluğu yetiyor bana.
“Yenişehirli Mollaoğlu Ali Üzüm”, “Yenişehir’den Renkli Bir Simâ: Ahmet Hamdi  ve Şairliği”, “Ulupınarlı Asırlık Bir Çınardı Hüseyin Kaplan”, “Kabaçınar ve Kavakların Gölgesinde Bir Şair: Çobanoğlu Hasan İçen” ve geçenlerde yazdığım İngiliz Mehmet’i tanıtan yazılar hep tarihi simâlarımızın unutulmaması içindi.
Vefa, hatırlamak ve daha da mühimi kayıt altına almaktır değerli dostlar.
İlk TBMM’de Mustafa Kemal Paşa’nın sıra arkadaşı Yenişehirlinin kim olduğunu bu köşeyi okuyanlar herhalde unutmayacaklardır. Ben de bu kişinin adının Yenişehir’in hiçbir yerinde yaşatılmadığını unutmayacağım!
Çoğu Yenişehirlinin yazılarıma tepkisi şu cümlede ifade ediliyor: “Vay be böyle biri, böyle bir şey de varmış!”
Dışarıdan ve sonradan Yenişehir’e gelmiş biri olarak Yenişehirliye Yenişehir’i tanıtmak gibi tuhaf bir işim var. Aslında çok da tuhaf olmasa gerek, zirâ kişi içinde yaşadığı şeyi pek bilmez. Dışarıdan bir görüş daha net kareler yakalayabiliyor. Ata sözü gibi bir şeydir, şöyle denir: “Ol mâhiler ki, deryâ içre yaşarlar; lâkin deryâyı bilmezler”.
Denizde yaşayan balık ne bilsin denizi?
Zaman zaman hem kendim için, hem de okurlarımı düşünerek; Yenişehir’i bir kenara bırakıp başka konulara yelken açtığım da oluyor. Bu anlarda tarih, özellikle de Osmanlı Tarihi konularında yoğunlaşıyorum.
İnsanların tarih üzerine mantık ve bilgi çerçevesinde bir görüşe sahip olması çok önemlidir. Mantık ve bilgi yoksa tarih çok tehlikeli bir çatışma ortamına vesile olabiliyor. Bizim insanlarımız maalesef Osmanlı hakkında ipe sapa gelmez çok yanlış efsaneler üzerinden basit takımcılık/kamplaşma oyunlarına alet edilmek isteniyor.
Yücelten de yerin dibine batıran da aynı tehlikeli kapıya sürüklüyor bizi. O bakımdan bilhassa Osmanlı Tarihi denen şeyi bilimsel bir tarihçilikle ama insanların da anlayabileceği biçimde işlemek biz tarihçilerin asli görevidir.
Zaman zaman bu köşede yayımladığım bazı yazılar bu amaca, yani tarihin doğru –dürüst işlenmesine yöneliktir. Mesela; “Hangi Osmanlı? Osmanlınızı Nasıl Alırdınız??”, “Kim Okurdu? Kim Yazardı?? Bu Osmanlıca Ne Ola ki Hocam??”  başlıklı yazılarım tam da bu türdendir. “Nerede O Eski Ramazanlar” ve “Meyhâne Ehliyiz” gibi yazılarımda açıkça gösterdiğim gibi Osmanlı zamanında pek de dindâr bir toplum yapısı yoktu.
Dini yaşantı konusunda zaman zaman günümüzdekinden bile daha esnek bir tavır sergiliyordu Osmanlı Devleti yöneticileri. Bütün bunlar son zamanlarda oluşturulmaya çalışılan yanlış bir Osmanlı algısını yıkmak içindi.
Bazen diyorum: Varsayalım ki Osmanlı zamanı gelseydi, en başta yeni ve bilgisiz sözüm ona Osmanlıcılar kaçarlardı gerçek Osmanlıdan.
Yazılarımda dikkat ettiyseniz en az bulaştığım konu güncel siyasi konulardır. Gerçekte bir bilim – kültür ve sanat adamı olarak güncel siyaseti, gündemi pek takip etmiyorum. Herkesin bir ağızdan özellikle TV’lerden izleyip üzerinde tartıştıkları kısa vadeli şeyler bana göre değil.
Buna rağmen yine de siyaset bilimi, demokrasi, din – siyaset ilişkisine derinlemesine bir ilgi duyarım.
Doğrudan siyasi sayılabilecek iki yazımdan birisi: “Demokratlarımız Ne Kadar Demokrat??” yazısıdır. Bu yazıda şu veya bu parti değil ama bir bütün olarak siyasi kültürümüzde demokrasinin ne kadar yabancı bir şey olduğunu anlatmaya çalıştım.
Din – Siyaset ilişkisi açısından önemsediğim bir köşe yazım ise: “Küçülen Sultanlar ve Alimler” başlıklı idi. O yazıda siyaset ve din arasındaki mesafe kaybolduğunda her ikisinin de bozulduğunu tarihten örneklerle ortaya koydum. Maalesef günümüzde de bunu yaşıyoruz. Sırf “Alnı secdeye değiyor” diye devlet kadrolarına öncelikli olarak alınanların hayatımızı nasıl da cehenneme çevirdiğini anlatmama gerek bile yoktur.
Ne Yenişehir; ne tarih ve hatta ne siyaset veya din…
Bunların ötesinde başka bir konu var ki, o konuda yazdığım yazılarım tamamen keyfi yazılardır.
Seyahat notlarımdan bahsediyorum.
Şu ana dek üç-dört kez seyahatlerimden notlar sundum ki, bir çok kişi bu yüzden “Modern Evliya Çelebi” dediler bana ve bu tür yazıların zaman zaman yayımlanmasını hatta bunların bir kitaba dönüşmesini istediler.
Gerçi henüz kalın bir seyahat kitabı yazacak kadar gezmiş değilim. Ancak imkan bulup daha çok gezebilirsem, çok iyi gezi yazıları yazabileceğime inanıyorum.
Çünkü insan – şehir – kültür…. kısaca her şeye karşı büyük bir ilgim var ve ilgi kesinlikle bilgiyi yakalamanızı sağlıyor. Gerisi anlatım, yazma yeteneğinize kalmış.
O yüzden seyahat yazılarımın ara ara devamı gelecektir.
Kırk yaşımı yeni doldurdum.
Bu köşede kırk tane yazı yazıp, “kırk bir kere mâ-şâ-Allah” dedim.
Kırkımı uçurdum yani.
Tasavvuf edebiyatında kırk ve çile eş anlamlıdır. O bakımdan çilemi doldurdum.
Artık yeni köşe yazılarında buluşmak dileğiyle, selam ve muhabbetle..    
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.