SON DAKİKA
Hava Durumu

Anadolu’yu Açan Anahtar: Malazgirt Zaferi

Yazının Giriş Tarihi: 28.08.2017 21:46
Her insan topluluğunun bir geçmişi olsa da bir tek milletlerin tarihi olabilir. Burada tarih basit manasıyla sadece geçmiş demek değildir.
Tarih, geçmişin bir amaç, plan ve yöntem çerçevesinde bilinçli bir biçimde yeniden işlenmesidir. Millet olma bilinci ile tarih bilinci arasında sıkı bir bağlantı söz konusudur.
Binlerce yıllık tarihi boyunca farklı coğrafyalarda çok sayıda devlet kurmuş olan Türk Milleti’nin geçmişi bu yıl 946.yıldönümünü kutladığımız Malazgirt Zaferi’nden çok önceye dayanır.
Malazgirt Meydan Muharebesi, artık Müslümanlığı benimsemiş Oğuz Türküne Anadolu’yu açan anahtardır. Anadolu’nun kapıları Müslüman – Türk Medeniyeti’ne ardına dek  açılmıştır. Romalıların “Anatolia”; Arapların “İklim-i Rum”; İranlıların “Diyâr-ı Rum” dedikleri bu coğrafya Malazgirt Zaferi’nden sonra hızla “TÜRKİYE” olmuştur.
Anadolu’ya tam bin yıl önce, 1017’de keşif yapan ve bu verimli toprakları yurt edinmek gereğini telkin eden ilk kişi olan Çağrı Bey’in oğludur Malazgirt kahramanı Alparslan.
Doğu Roma’ya karşı 1048 yılında Pasinler Ovası’nda ilk büyük zaferi kazanan Sultan Tuğrul Bey’in yeğeni ve halefidir Alparslan.
Malazgirt Zaferi’nden daha önce, 1064 senesinde, Kafkasya’dan Anadolu’ya geçişin ilk önemli noktası olan Ani Kalesi’ni fetheden komutandır Alparslan.
Türklerin durmak bilmeyen akınlarını, fetihlerini kesin olarak durdurmak için iki yüz bin civarında büyük bir kuvvetle tâ İstanbul’dan  Malazgirt’e ilerlemiştir haşmetli Doğu Roma İmparatoru Romanos Diogenes.
Bu ilerleyişi haber alır almaz yanındaki kırk bin kişilik hafif ve hızlı birlikleri ile Malazgirt Ovası’na gelmiştir Sultan Alparslan.
Karşılarındaki devâsâ zırhlı, ağır ve kalabalık ordudan ürperen askerlerine: “Onlar ne kadar ağır ise, biz o kadar hafif çıkacağız karşılarına” diyerek bembeyaz kefen misâli bir elbisesi ve aynı beyazlıktaki atı ile geçmiştir en ön safa.
Bir ölüm – kalım ve bir dönüm noktasıdır yaşanan.
Hafiflik, hız ve çevikliğin üstünde samimi bir inançla ve Allah’ın inayeti ile zafer Alparslan ve gazilerinin olmuştur. Hayatının en büyük ve acı sürprizini yaşayan Diogenes devâsâ ordusunu kaybettiği gibi esir düşmüştür Alparslan’a.
Düşmanına ve onun imparatoruna bile saygıda bulunan Alparslan, bu büyük zaferden dolayı mağrur olmamıştır. Zaferden sonra komutanlarını toplayarak  “fethedilen toprak fethedenin malıdır” diyerek Anadolu’nun fethini hızlandırmış; ancak kendisi İran üzerinden Türkistan’a dönmüş ve bir daha buraya dönemeyerek bir yıl sonra vefat etmiştir.
Malazgirt Zaferi, Anadolu’nun kapılarını öyle bir açmıştır ki; Malazgirt’in 1300 kilometre batısında bulunan Nicea/İznik bile sadece dört sene sonra, 1075’te fethedilmiştir. Selçuklu hanedânından İznik Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah İstanbul Boğazı’ndan geçen gemilerden vergi dahi almıştır.
Saltuk ve Artuk Bey’ler, Mengücek ve Danişmend Gazi’ler … ve daha nice Türk Beyleri Anadolu’yu hemen her yönden fethederek, bu cennet yurdu bize intikal ettirmişlerdir.
 
Geçmişten günümüze atlayıp, hayati soruları ve bazı tespitleri yapacak olursak:
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu şanlı geçmişin mirasını bizler nasıl değerlendiriyoruz?
1071 ruhunun gerçek manasını, muhtevasını ne kadar kavrayabildik??
1071’den 2071’e, bininci yıl dönümüne doğru yaklaştığımız bu kritik süreçte somut olarak 2071 hedeflerimiz nelerdir???...
Sorular çoğaltılabilir çoğaltılmasına da, asıl mühim olan milli durum ve duruşumuzdan bu sorulara nasıl cevap verdiğimizdir.
Anadolu’yu fetheden Selçuklu’dan sonra Osmanoğulları Hanedanı’nın ilk üç yüz yılında fethettiği çok geniş toprakları yine bu hanedanın son üç yüz yıllında kaybettik. Bu son dönemlerinde değişen modern dünyanın dinamiklerine yabancı kalan Osmanlı, zaten tek bir millete dönüştüremediği çok çeşitli unsurları barındıran bu coğrafyaları kaybedecekti sonunda.
Yüzlerce yıllık gerilemenin nihai noktası olarak geçen yüzyılın başında elimizde kalan tek gerçek yurdumuz olan Selçuklu mirası Anadolu’da Türkiye Cumhuriyetimiz kuruldu.
Acı bir biçimde tecrübe ettik ki, geniş coğrafyaları kapsayan milletler mozaiği olmak yetmiyor. Dışarıdan güçlü bir darbe yediği vakit bu mozayiğin farklı taşlarının her biri bir yana savruldu. Balkanlarda, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da örneklerini gördüğümüz üzere çoğu kendi küçük devletlerini kurdular.
Mozaikler, hanedanlar kolaylıkla kurulabildiği, genişleyebildiği gibi aynı şekilde dağılabilirler de.
Ancak millet olmuş kütleler kolay kolay yok olmazlar. Milleti oluşturan en önemli unsur aynı coğrafya üzerinde yaşanan geçmiş deneyimdir ki, buna tarih diyoruz. Bunu takip eden diğer unsur da hiçbir şüphesiz dildir. Din, Irk ve diğer unsurlar daha sonra gelir.
Millet, temelde tarih – dil ve coğrafya unsurundan oluşur. Egemenlik bunun üzerine bina edilir. Bu üç unsur altyapı; egemenlik ise üst yapıdır.
Sadece tarihi bilgileri değil; çağının gerektirdiği yapıyı çok iyi analiz eden ve bu iki doğrultuda geleceği yapılandırmaya çalışan Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, en çok dil ve tarih üzerinde boşuna durmamıştır. Dil ve  Tarih bakımından kaynaşmış bir millet, çağın gerektirdiği akıl- bilim ve teknolojiyi de yakaladığı vakit ilelebed pâyidâr kalacaktır.
Bizler bir imparatorluğun bakiyesi olarak bin yıllık vatanımız Anadolu’ya tutunmuşuz. Bu saatten sonra birbirimizi geldiği yere, etnik kimliğine, ırk- din-mezhep farklılığına göre ayrıştırmaya kalkmak bindiğimiz son dalı, yani Anadolu’yu kesmek olur.
Etnik ve dini çarpışmalarla boğuşan; bir türlü tek millet olmayı becerememiş; tarih bilincinden ve dil birliğinden yoksun Ortadoğu’nun içinde bulunduğu keşmekeş bize en büyük ibret olmalıdır.
Bu vatanın ne zorluklarla, fedakarlıklarla alındığını bildiğimiz gibi;  yakın zamanlarda nasıl işgal edildiğini de unutmadık. Sultan Alparslan’dan Mustafa Kemal’e kadar tarihimizin bütün kurucularını ve bu ülke uğrunda canını, malını vermiş bütün şehit ve gazilerimizi aynı muhabbetle bağrımızda taşıyacağız.
Malazgirt Zaferi yol açtığı içindir ki, Alaeddin Konya’yı başkent eylemiş; Ertuğrul Söğüt’ün gölgesine yerleşmiş ve Osmangazi Yenişehir’i kurmuştur.
Birkaç yıl önce okuduğum güzel bir kitabın başlığı şöyle idi:
“Edirne: Bursa’nın oğlu; İstanbul’un Babası”
Bu güzel ve dikkat çekici başlığın yöntemini ileride Malazgirt’i yazacağım bir kitaba uyarlarsam herhalde şöyle bir başlık atarım:
“Malazgirt: Türkiye’deki Bütün Şehirlerin Büyük Babası”.
 
Tarihimizdeki büyük olayların yıl dönümlerini anmak; o olayları milli simgelerimiz olarak kullanmak zarurettir. Bu açıdan sadece zaferlerimizi kutlamak yetmez.
Hatta millet olarak geçmişte uğradığımız büyük yenilgileri de unutturmamak; onları dahi anmak gerekir.
Mesela, Macarlar tarihleri boyunca uğradıkları en dramatik hezimet olan  Mohaç’ın anısına gözleri gibi bakıyorlar. Savaşın yaşandığı o geniş alan bir açık hava müzesi ve hemen her Macar, burayı ziyaret ediyor.
Bir başka etkileyici örnek Avusturalya ve Yeni Zelandalıların Çanakkale’deki ağır kayıplarını anmak üzerinde bir milli uyanış sağlamalarıdır.
Örnekler o kadar çok ki, son bir tanesi ile yetineceğim:
Finlandiya’nın başkenti Helsinki’nin ortasında Rus Çarı Aleksandır’ın dev bir heykeli durur. Finlandiya’yı mahvetmiş herifin heykeline herhangi bir zarar vermiyor Finliler. Neden? Çünkü bu heykel onları uyanık tutan bir ibretlik abidesidir.
Bizler ise bırakın yenilgilerimizle yüzleşmek; onların hatırasını dahi yaşatmak; zaferlerimizden bile yeterince ilham alamamışız.
Alparslan’a atfedilen bir söz var:
“ Size ebedi olarak kalacağınız bir yurt açtım” demiş yâ.
Hiçbir yurdun ebedi garantisi yoktur. Gerçekten sahip çıkmaz ve çalışmazsak burası da elimizden alınabilir!
O bakımdan ben gençlere 26 Ağustos 1071; 29 Mayıs 1453 gibi tarihlerin anlamlarını vurguladığımdan daha çok 1878, 1913, 13 Kasım 1918, 15 Mayıs 1919, 10 Temmuz 1920, 27 Ekim 1920 gibi tarihlerin ifade ettiği anlamları yazdırırım ki, hiç unutmasınlar.
Siz bu tarihleri ne kadar biliyorsunuz acaba sevgili okurlarım?
Başını ve sonunu ben yazayım hadi.
1878: Rus ordusu İstanbul Yeşilköy’e kadar ilerledi.
27 Ekim 1920: Yunan işgal askerleri Yenişehir ve İnegöl’ü ele geçirdi.
 
Zaferlerimiz kutlu olsun!
Hezimetlerimiz ibret olsun!! 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.