Arapçadaki anlamı “aşağıda” olan dünya için ne çok uğraşıyoruz değil mi? Aslında aşağılanmış bir yer dünya ama insanın da imtihan mekânı. Sırat köprüsü denilebilir hatta dünya için. İnsan kovulduğu cennete yeniden dönebilmek için bu aşağılanmış dünyadaki sınavını başarmak zorunda. Yani aslında makam olarak yücelerde yaratılan insan hataları nedeniyle aşağılanmış ve dünyada bir süreliğine kalarak imtihana tabi tutularak ebedi istirahatgâhını belirleyecek.
Aşağılık bir yer olsa da, gözümüze hoş görünür bu dünya ve içindekiler. Oysa sadece eğlencelik bir yerdir. Kısa bir eğleşme, bekleme yeridir yani. İnsan ise ebedi yurdu dünya imiş gibi sırf burası için çalışır, çabalar. Mal edinir, mülk edinir ve sonra ölüm meleği geldiğinde bütün birikimlerini aşağılık dünyada bırakarak çeker gider buradan. Çok kısa sürer dünya hayatı. En fazla yaşayan diyelim ki, bin yıl yaşasa bile bir gün ölecek ve aslında dünyanın üç günlük olduğunu anlayacaktır.
Bir gün göçüp gideceğimizi bildiğimiz halde kan gölüne çevirdiğimiz bu dünya da bizden davacı olacaktır. İnsan mamur etmek için yaratıldığı halde paçavraya çevirmiş, yaptığı zulümlerle kana, gözyaşına boğmuştur dünyayı. Hatta bir düşünür dünyanın başına gelen en büyük felaketin insan olduğunu söyler. Ki hiçte haksız değildir aslında. Dünya bizim konağımız değil hanımız olmalıdır. Han da misafirler kalır konakta ev sahibi. Han gibi davranırsak dünyada dünyanın da hanı oluruz. Ama konak, konmak, konup olduğumuz yerde kalmak gibi bir lükse sahip değiliz. Her ne kadar sahipmişiz gibi düşünüp yaşasak ta aslında bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Depremlerin yeniden dünyayı beşik gibi salladığı şu günlerde, belki yüreklerimizde de bir takım depremler olur da, hatırlarız aslında kim olduğumuzu, neden burada olduğumuzu. Ve asıl gayemize yönelik çalışmalar yapar öteye de hazırlık yapmış oluruz böylece. Yoksa dünya hayatını ilah edinenlerin sonunun vahim olduğunu söylemeye gerek bile yok.
Herkes biliyor ki ölüm diye bir gerçek var bütün gerçeklerin üstünde. Yine de gözümüzü boyayan dünya nimetleri, dünya ziynetleri ve süsleri var. Bunlar bizim algılarımızla oynayarak yalanla gerçek arasındaki ayrımı yapma yetimizi elimizden alıyor. Böylece biz yalan dünyanın bütün yalanlarına aldanarak ölüp gidiyoruz.
Başa dönecek olursak, insan aslında dünyaya gönderilerek aşağılanmış ve imtihanı ölçüsünde yükselebilecek bir varlıktır. Ve belki de en büyük imtihanı da varlıkla ilgilidir. Varlığını ortaya sürdüğü müddetçe başı beladan kurtulmamıştır, kurtulamaz. Kurtuluş ise İslam’dadır. İslam ise barış demektir, kavga demek değil.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Okan Recep Aydın
Dünya…
Aşağılık bir yer olsa da, gözümüze hoş görünür bu dünya ve içindekiler. Oysa sadece eğlencelik bir yerdir. Kısa bir eğleşme, bekleme yeridir yani. İnsan ise ebedi yurdu dünya imiş gibi sırf burası için çalışır, çabalar. Mal edinir, mülk edinir ve sonra ölüm meleği geldiğinde bütün birikimlerini aşağılık dünyada bırakarak çeker gider buradan. Çok kısa sürer dünya hayatı. En fazla yaşayan diyelim ki, bin yıl yaşasa bile bir gün ölecek ve aslında dünyanın üç günlük olduğunu anlayacaktır.
Bir gün göçüp gideceğimizi bildiğimiz halde kan gölüne çevirdiğimiz bu dünya da bizden davacı olacaktır. İnsan mamur etmek için yaratıldığı halde paçavraya çevirmiş, yaptığı zulümlerle kana, gözyaşına boğmuştur dünyayı. Hatta bir düşünür dünyanın başına gelen en büyük felaketin insan olduğunu söyler. Ki hiçte haksız değildir aslında. Dünya bizim konağımız değil hanımız olmalıdır. Han da misafirler kalır konakta ev sahibi. Han gibi davranırsak dünyada dünyanın da hanı oluruz. Ama konak, konmak, konup olduğumuz yerde kalmak gibi bir lükse sahip değiliz. Her ne kadar sahipmişiz gibi düşünüp yaşasak ta aslında bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Depremlerin yeniden dünyayı beşik gibi salladığı şu günlerde, belki yüreklerimizde de bir takım depremler olur da, hatırlarız aslında kim olduğumuzu, neden burada olduğumuzu. Ve asıl gayemize yönelik çalışmalar yapar öteye de hazırlık yapmış oluruz böylece. Yoksa dünya hayatını ilah edinenlerin sonunun vahim olduğunu söylemeye gerek bile yok.
Herkes biliyor ki ölüm diye bir gerçek var bütün gerçeklerin üstünde. Yine de gözümüzü boyayan dünya nimetleri, dünya ziynetleri ve süsleri var. Bunlar bizim algılarımızla oynayarak yalanla gerçek arasındaki ayrımı yapma yetimizi elimizden alıyor. Böylece biz yalan dünyanın bütün yalanlarına aldanarak ölüp gidiyoruz.
Başa dönecek olursak, insan aslında dünyaya gönderilerek aşağılanmış ve imtihanı ölçüsünde yükselebilecek bir varlıktır. Ve belki de en büyük imtihanı da varlıkla ilgilidir. Varlığını ortaya sürdüğü müddetçe başı beladan kurtulmamıştır, kurtulamaz. Kurtuluş ise İslam’dadır. İslam ise barış demektir, kavga demek değil.