Olay yıllar önce Ankara’da geçiyor. Olayı birinci ağzın tanıklarından dinledim ben de. Babaları vefat etmiş sekiz erkek kardeş, başlarında anneleri ve bütün çocuklar evli. Sadece en büyük oğlan evde, diğerleri çalışıyor. Gelinler evde annelerine (kayınvalidelerine) yardım ediyorlar. Tabi eski usül yaşanıyor o zamanlar. Bir kazanda kaynıyor yemek ve bir tencereden yeniyor. Yani bereketli sofraların kurulduğu dönemler.
Yedi kardeş, işe gidiyorlar her gün yaptıkları gibi. En büyük ağabeyleri evde. Mutfakta oturuyor. Anneleri bir kazan çorba yapıyor, tuzunu atıyor, karıştırıyor ve çıkıyor mutfaktan. Sonra en büyük gelin geliyor o da çorbaya tuz atıp karıştırıyor gidiyor. Sonra bir küçüğü, sonra bir küçüğü. Sırasıyla bütün gelinler çorbaya tuz atıp karıştırıp gidiyorlar. Ama hiç kimse çorbanın tadına tuzuna bakmıyor.
Akşam oluyor ve çalışan yedi kardeş eve geliyor tabii hepsinin karnı aç. Derken efendim, sofra kuruluyor ve çorba sofraya konuyor. Tam sofraya oturacaklar, büyük ağabeyleri diyor ki “ Çocuklar siz oturmayın sofraya. Şöyle kıyıda durun.” çocuklar bir hata yaptıklarını düşünüyorlar ama büyüğe saygı var o zamanlar, kimse bir şey diyemiyor. Sonra büyük ağabey diyor ki en küçük kardeşe “Git bana odunluktan sağlam bir sopa getir ve gelince de kapıyı kilitle anahtarı bana ver. “ Çocuk korku içinde ağabeyinin dediğini yapıyor tabii. Sonra en büyük ağabey annesine ve gelinlere “Anne sen ve gelinler şöyle sofraya oturun. Koyun çorbayı yiyin bu gün bu çocuklar cezalı” diyor. Bütün kadınlar oturuyor sofraya, çocuklar korku içerisinde bekliyorlar. Önce kural gereği anne çorbadan bir kaşık alıyor ama yemek ne mümkün tuz kökü olmuş çorba. Tam sofradan kalkacak” Otur anne” diyor en büyük çocuk. “Bu çorba bitecek” diye de sert bir sesle emir veriyor bütün kadınlara. O çorba bitiyor tabi ama beş on gün bütün kadınların ağzı yara bere içinde kalıyor. Erkekler anlıyor aslında ağabeylerinin onlara iyilik yaptığını ama bir daha kadınlar asla tadına tuzuna bakmadan yemeklere tuz atmıyorlar.
Ee sevgili okurlar sizler eminim ne demek istediğimi gayet iyi anladınız. Güzelim ülkemin garip halinin sebebi bence bu hikâyede gizli. Herkes çorbada tuzum olsun diyor ama kimse çorbanın tuzuna bakmıyor. Sonuç çorba o kadar tuzlu oluyor ki kimse yiyemiyor. Siyasetçilerimiz bence biraz dikkat etmeli. Belediyelerde özellikle her gelen başkan çorbaya tuz atıyor ve sonuç malum. Belediyelerin de sağlıklı yol haritaları olmalı değil mi?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Okan Recep Aydın
Çorbada tuzumuz olsun
Yedi kardeş, işe gidiyorlar her gün yaptıkları gibi. En büyük ağabeyleri evde. Mutfakta oturuyor. Anneleri bir kazan çorba yapıyor, tuzunu atıyor, karıştırıyor ve çıkıyor mutfaktan. Sonra en büyük gelin geliyor o da çorbaya tuz atıp karıştırıyor gidiyor. Sonra bir küçüğü, sonra bir küçüğü. Sırasıyla bütün gelinler çorbaya tuz atıp karıştırıp gidiyorlar. Ama hiç kimse çorbanın tadına tuzuna bakmıyor.
Akşam oluyor ve çalışan yedi kardeş eve geliyor tabii hepsinin karnı aç. Derken efendim, sofra kuruluyor ve çorba sofraya konuyor. Tam sofraya oturacaklar, büyük ağabeyleri diyor ki “ Çocuklar siz oturmayın sofraya. Şöyle kıyıda durun.” çocuklar bir hata yaptıklarını düşünüyorlar ama büyüğe saygı var o zamanlar, kimse bir şey diyemiyor. Sonra büyük ağabey diyor ki en küçük kardeşe “Git bana odunluktan sağlam bir sopa getir ve gelince de kapıyı kilitle anahtarı bana ver. “ Çocuk korku içinde ağabeyinin dediğini yapıyor tabii. Sonra en büyük ağabey annesine ve gelinlere “Anne sen ve gelinler şöyle sofraya oturun. Koyun çorbayı yiyin bu gün bu çocuklar cezalı” diyor. Bütün kadınlar oturuyor sofraya, çocuklar korku içerisinde bekliyorlar. Önce kural gereği anne çorbadan bir kaşık alıyor ama yemek ne mümkün tuz kökü olmuş çorba. Tam sofradan kalkacak” Otur anne” diyor en büyük çocuk. “Bu çorba bitecek” diye de sert bir sesle emir veriyor bütün kadınlara. O çorba bitiyor tabi ama beş on gün bütün kadınların ağzı yara bere içinde kalıyor. Erkekler anlıyor aslında ağabeylerinin onlara iyilik yaptığını ama bir daha kadınlar asla tadına tuzuna bakmadan yemeklere tuz atmıyorlar.
Ee sevgili okurlar sizler eminim ne demek istediğimi gayet iyi anladınız. Güzelim ülkemin garip halinin sebebi bence bu hikâyede gizli. Herkes çorbada tuzum olsun diyor ama kimse çorbanın tuzuna bakmıyor. Sonuç çorba o kadar tuzlu oluyor ki kimse yiyemiyor. Siyasetçilerimiz bence biraz dikkat etmeli. Belediyelerde özellikle her gelen başkan çorbaya tuz atıyor ve sonuç malum. Belediyelerin de sağlıklı yol haritaları olmalı değil mi?