Eskiden köylü sabah tarlasına bakar, “Allah bereket versin” derdi.
Şimdi telefona bakıyor: “Mazot yine zamlanmış mı?”
Yağmur duasının yerini artık güncel döviz kuru aldı.
Yenişehir’in köylerinde hava güzel, toprak bereketli, insan çalışkan.
Ama nedense köylünün yüzü gülmüyor.
Çünkü artık kimse toprağa güvenmiyor.
Köylü toprağa değil, tüccara; emeğine değil, piyasa haberine bakıyor.
Toprak veriyor ama sistem geri alıyor.
Eskiden köylü yılın sonunda “bu yıl bereketli geçti” derdi.
Şimdi “zararım az oldu çok şükür” diyor.
Köy kahvesinde artık kahkaha değil, hesap makinesi sesi duyuluyor.
Çünkü herkesin defterinde ayrı bir eksi var.
Mazot pahalı, gübre pahalı, ilaç pahalı.
Ama ürün hâlâ ucuz.
Köylü ekiyor, topluyor, satıyor ama kazanmıyor.
“Efe, bu sene de tarlayı bankayla ortak ektik” diyen çok.
Aracılar kazanıyor, köylü sadece çalışıyor.
Yani sistem öyle kurulmuş ki; kazanan hep ortada, kaybeden hep tarlada.
Bir köylü geçenlerde şöyle dedi:
“Ben tarlayı ekiyorum ama ürünümün fiyatını televizyondan öğreniyorum.”
Bu cümle aslında Yenişehir’in değil, bütün ülkenin özeti.
Köylü artık kendi emeğinin değerini bile kendisi belirleyemiyor.
Ürünün fiyatını ekran söylüyor, kaderini piyasa çiziyor.
Hal böyle olunca da insan ister istemez soruyor:
“Köylü kime güvenir oldu?”
Eskiden güvenin adresi toprağın kendisiydi.
Şimdi o güven, şehre taşındı; hem de bir daha geri dönmemek üzere.
Köylü hâlâ çalışıyor, hâlâ üretmeye çabalıyor ama içten içe biliyor:
Ne yağmurun vaktine, ne de piyasanın keyfine hükmedemiyor.
Bir gün bu topraklar yeniden eski bereketine kavuşacaksa,
önce köylünün gönlündeki güven yeşermeli.
Yoksa tohum tutar, ürün çıkar ama insanın içindeki umut hep eksik kalır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
MUSTAFA EFE
Köylü Kime Güvenir Oldu?
Eskiden köylü sabah tarlasına bakar, “Allah bereket versin” derdi.
Şimdi telefona bakıyor: “Mazot yine zamlanmış mı?”
Yağmur duasının yerini artık güncel döviz kuru aldı.
Yenişehir’in köylerinde hava güzel, toprak bereketli, insan çalışkan.
Ama nedense köylünün yüzü gülmüyor.
Çünkü artık kimse toprağa güvenmiyor.
Köylü toprağa değil, tüccara; emeğine değil, piyasa haberine bakıyor.
Toprak veriyor ama sistem geri alıyor.
Eskiden köylü yılın sonunda “bu yıl bereketli geçti” derdi.
Şimdi “zararım az oldu çok şükür” diyor.
Köy kahvesinde artık kahkaha değil, hesap makinesi sesi duyuluyor.
Çünkü herkesin defterinde ayrı bir eksi var.
Mazot pahalı, gübre pahalı, ilaç pahalı.
Ama ürün hâlâ ucuz.
Köylü ekiyor, topluyor, satıyor ama kazanmıyor.
“Efe, bu sene de tarlayı bankayla ortak ektik” diyen çok.
Aracılar kazanıyor, köylü sadece çalışıyor.
Yani sistem öyle kurulmuş ki; kazanan hep ortada, kaybeden hep tarlada.
Bir köylü geçenlerde şöyle dedi:
“Ben tarlayı ekiyorum ama ürünümün fiyatını televizyondan öğreniyorum.”
Bu cümle aslında Yenişehir’in değil, bütün ülkenin özeti.
Köylü artık kendi emeğinin değerini bile kendisi belirleyemiyor.
Ürünün fiyatını ekran söylüyor, kaderini piyasa çiziyor.
Hal böyle olunca da insan ister istemez soruyor:
“Köylü kime güvenir oldu?”
Eskiden güvenin adresi toprağın kendisiydi.
Şimdi o güven, şehre taşındı; hem de bir daha geri dönmemek üzere.
Köylü hâlâ çalışıyor, hâlâ üretmeye çabalıyor ama içten içe biliyor:
Ne yağmurun vaktine, ne de piyasanın keyfine hükmedemiyor.
Bir gün bu topraklar yeniden eski bereketine kavuşacaksa,
önce köylünün gönlündeki güven yeşermeli.
Yoksa tohum tutar, ürün çıkar ama insanın içindeki umut hep eksik kalır.