SON DAKİKA
Hava Durumu

Komplike nasıl olunur? (1)

Yazının Giriş Tarihi: 29.09.2017 21:57
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.09.2017 21:57

Öncelikle her nasıl, herhangi bir kavrayış için gerekiyor ise, bireysel bir terminoloji yarattığımızı ve bunun kendi varoluşumuz için gerekli olduğunu kabullenmemiz gerekiyor. Kişinin varoluş problemiyle karşılaşması, problemin üzerinde durması ve problemi çözdüğüne inanması gibi üç temel safhanın oluşuna dikkat çekmeden evvel, kişinin terminolojisinin temeline inmekte fayda var.

Kişi kendi terimlerini var ederken birincil sosyalleşme evresinde, bilinç ve de bilinçaltı vasıtasıyla bazı ifade ve işaretleri sahiplenir. İkincil sosyalleşme ve Resosyalizasyon (ussallaştırma) evrelerinde ise hâlihazırda sahiplenmiş olduğu ifade ve işaretleri eler ve üstüne yenilerini ekler. Resosyalizasyonun tekrarı hâlinde bu süregelir. Bu noktadan sonra insan varoluş terminolojisini var etmiş bulunur. Anlaşılabilir ki, bu kavrayış biçimi yenilenebilirdir. Bu durumu göz önünde bulundurarak kişinin varoluş problemiyle karşı karşıya kaldığı evreler incelenmeli.

İlk olarak, varoluş problemiyle karşılaşma evresi diğer iki evre kadar sancılı geçmez. Bunu söyleyebiliriz ve hatta çok kolaylıkla şunu da söyleyebiliriz ki terminolojinin yenilenmesi hâlinde ortaya bir öföri (sağlıksız,alışılmışın ötesinde) hali çıkar. Bu evrede sağlıklı herhangi bir beyin kati olarak öğrenmenin ve yeni kavrayışın tecrübesinin verdiği güçlülük hissiyle kibir sahibi olur. Yalnız bu kibir, kişinin kendisinin bir önceki hâline karşı bir büyüklenme hissi olarak basitçe tanımlanabilir.

Burada bir parantez açıp kendi varoluş olgusundan edindiğim bir izlenim aracılığıyla savunabilirim ki; ”İnsan zihni kıyaslar.” Kıyaslamak, zihin tasarımının ana maddesidir. Kendisinin bilgisiz hâline karşı bir kibre sahip olan kişi elbette başkalarına karşı duyulan bir büyüklük hissi geliştirecektir. Ancak bu ilk evrede problemin büyüklüğü, duyumsadığı büyüklükten hâllice olduğundan dolayı bunu iletişim hâlinde olduğu herhangi bir zihne yansıtamayacaktır.

İkinci evreye geçiş ise elinde olan görüntüyü gösterme isteğiyle doğuyor. İkinci evre varoluş probleminin üzerinde durma evresidir. Üçüncü evrenin gelişiyle sona eren bu evre insan yaşamında büyük bir zaman da, küçük bir zaman da alabilir. Ancak tamamıyla bir sancı dönemidir. Bu sancılı dönemde sahip olunan terminoloji sürekli olarak tehdit altındadır ve edinilen ifade, işaret bütünüyle sorgulanır.

Fiziksel olarak nerede olduğundan çok, zihinsel olarak nerede olduğuyla ilgilenen kişi bir süre sonra fizyolojik varlığını görmemek durumunda kalır. Ruhani bir kavrayışa yaklaşır ve her ruhani kavrayışın sona erişinde olduğu gibi en sonunda yoklukla tanışır. Birikimli olarak ilerleyen tasarımın yokluğuyla karşılaştığında üçüncü evre devreye girer: ”Problemin çözüldüğünün zannedilmesi.” İşte sancı kelimesinin ve acının ne olduğunun en kutsal yanıtı bu evrededir. Ne yazık ki üçüncü evre, ikinci evreye çıkan bir kapıdır. Ve ne yazık ki ikinci evreden sadece üçüncü evreye çıkabilirsiniz.

Bunu şöyle betimleyebiliriz: Duvarı olmayan sonsuz iki beyaz oda ve bu iki odayı ayıran tek bir kapı var, ve çıkmanız için bu kapıyı açmak zorundasınız. Kapıyı açtığınızda ise aslında gittiğiniz yer aynı yer. Bu evrede sancı doruk noktasındadır. Doğru, ancak her sancı bir doğumu getirir. İşte doğuruyorsunuz. Köklü bir ipucudur ki çocuğun sakat doğma ihtimali terminolojinin kuvvetiyle alakadar. (devam edecek)

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.