Çevremizde artık şehir yaşamıyla yavaş yavaş bizim için ortadan kalkan ama sadece bir kaç nesil öncesi için büyük problemler olan çok şey vardı. Özellikle insanların büyük çoğunluğunun taşrada doğayla daha iç içe yaşaması sadece günlük hayatlarında bile bazı tehlikelerin her zaman geçerli olduğu bir durumdu.
Haşere olarak tanımlanan küçük zararlı hayvanlar çoğu zaman insanlar için büyük avcılardan çok daha fazla soruna yol açıyordu. Köy ve evlerin ateşi, ışığı çoğu zaman daha büyük hayvanların uzak durması için yeterliydi ancak bu daha küçük bazı haşerelerin tam aksine buralara gelmesi demekti. Bir tilki, gelincik yada sansar gibi nispeten küçük avcılar için kümesten bir tavuk kapmak kolay bir avdı. Fare ve sıçanlar kediler olmasa muhtemelen insanların binbir emekle elde ettiği gıdaların olduğundan da fazla mundar olmasına neden olurdu.
Tabi bu haşerelerle aynı kategoriye konulan ancak haşere avcısı birisi daha var, yılanlar. Çoğunlukla evlere ve insanların yapılarına yaklaşma sebepleri saklanabilecekleri sakin karanlık yerler ve fare gibi kemirgenlerdir. Bu ikisi çoğu yılanın iyi yaşaması için yeterlidir.
Yılanlar dünyada Antarktika dışında bütün kıtalarda ve İzlanda, İrlanda gibi kuzeyde bulunan büyük bazı adalar haricinde varlar. Bazen omurgasız olup olmadıklarına dair kafa karışıklığı yaşanmış olsada yılanlar bir sürüngendir ve kafatası, omurga gibi iskelet yapısına sahiplerdir. Doğada yılanların vücut yapısına sahip başka canlı çok az bulunmaktadır ve biraz incelendiğinde yılanların vücudunun içleri de oldukça ilgi çekicidir. İnce uzun vücutlarından dolayı böbrek gibi iki tane bulunan organlarının biri ileri diğeri geridedir, ve tek bir akciğerleri bulunur.
Özellikle diğer sürüngenlerde de bazı uzuvların olmadığı yada oldukça küçük olması görülen bir durumdur. Bu sürüngenler yılanlarla oldukça sık karıştırılsa da genellikle bu kertenkelelerin hala göz kapakları ve kulakçıkları onları yılan olmaktan alıkoyar.
Yılanlar yaklaşıkları 4170 tane farklı türe sahipler. Her ne kadar yılan denince aklımıza ilk gelen şey zehirleri olsada, bu binlerce türden yalnızca 725 civarı zehirli. Onlardan da sadece 250 tanesi insanların hayatına tek bir ısırıkla bir tehlike oluşturacak seviyede.
Kötü şöhretlerine rağmen çoğu canlı gibi yılanlarda genellikle kendi işlerine bakan, mümkün olduğunca insanlarla ve diğer hayvanlarla pek karşılaşmak istemeyen münzevi hayvanlardır. Tabi bu hemen gevşemek anlamına gelmiyor. Zehirli yada zehirsiz her yılan yeterince köşeye sıkışmış hissederse saldıracaktır.
Çoğu zehirsiz yılanın ısırığı acısı dışında zararsızdır. Zehirli yılanların çoğunun zehiri insan öldürmeye yetmez ama ısırılan uzvun kesilmesini gerektirebilir. Türkiye’de bulunan zehirli yılanlar engerek ailesine aittir ve genel olarak sağlıklı bir insanı öldürecek kadar güçlü bir zehre sahip değillerdir. Ancak kişide bulunabilecek bazı diğer sağlık sorunları ile birleştiğinde daha büyük bir tehlike doğabilir.
Avustralya ve Hindistan gibi zehirli yılanların bol ve çok daha öldürücü olduğu yerlerde ise durum daha farklı elbette. Neredeyse her yıl 100.000 civarı insan zehirli yılanlar nedeniyle hayatını kaybetmekte.
İronik şekilde, yılanlar özellikle eski çağlarda sağlık ve yeniden doğumunda sembolü olmuşlardır. Elbette semboller her dönem, inanç ve topluluklara göre değişmekte, bu nedenler yılanların sembolü olduğu şeylerde iyi yada kötü oldukça çeşitlidir. Ancak derilerini periyodik olarak değiştirmeleri ve vücutlarının hep hareket halinde bir çember gibi düşünülmesi, yılanların sürekli bir değişim ve yenilenme gibi düşüncelerle bağdaşmasına neden olmuştur. Özellikle o dönemlerde yılanların her alanda insanlarla daha yakın temasta olduğu düşünülünce bence ilgi çekici derecede pozitif bir bağdaştırma.
Biz insanlar genel olarak görünüşü gözümüze hoş gelmeyen, işimizi zorlaştıran çoğu canlıyı olduğundan değersiz görme eğilimine sahibiz ne yazık ki. Bazen kendimizi korumak amacıyla başladığımız şey doğanın hassas şekilde işleyen döngüsüne zarar vermeye kadar gitmekte. Yada bazen sevgimiz çok ileri gidiyor. Bazı yılanların doğasından alınarak evcil hayvan olarak bakılması çoğu zaman sadece o hayvana bir eziyet.
Her canlının kendi dünyasında ki görevini anlamamız ve saygı duymamız gerekiyor. 16 Temmuz günümüzde tüm dünyada Yılan Günü olarak geçmekte. Bu tehlikeli olabilen ama tıpkı diğer tüm canlılar gibi ekosistemde önemli bir yere sahip, çoğu zaman yanlış anlaşılmış canlılar olan yılanların doğru bilgilerle tanınması için atılmış bir adım.
Biz insanlarda yaşadığımız doğanın bir parçasıyız. Yerimizi her zaman piramidin en yüksek tepesinde görmemiz, alttaki canlıların daha değersiz olduğunu göstermiyor. Özellikle son dönemde ülkemizi kasıp kavuran felaketlerde doğamız çok zarar gördü. Doğasını korumak bir milletin en temel görevi ve amacı olmalı, bundan sonrasında elimizde olanı en iyi şekilde korumalı, kaybedileni de iyileştirmek için elimizden geleni yapmalıyız. Uçan kuşun yanmış yuvasından taşın altındaki yılana kadar.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Yılan Günü
Çevremizde artık şehir yaşamıyla yavaş yavaş bizim için ortadan kalkan ama sadece bir kaç nesil öncesi için büyük problemler olan çok şey vardı. Özellikle insanların büyük çoğunluğunun taşrada doğayla daha iç içe yaşaması sadece günlük hayatlarında bile bazı tehlikelerin her zaman geçerli olduğu bir durumdu.
Haşere olarak tanımlanan küçük zararlı hayvanlar çoğu zaman insanlar için büyük avcılardan çok daha fazla soruna yol açıyordu. Köy ve evlerin ateşi, ışığı çoğu zaman daha büyük hayvanların uzak durması için yeterliydi ancak bu daha küçük bazı haşerelerin tam aksine buralara gelmesi demekti. Bir tilki, gelincik yada sansar gibi nispeten küçük avcılar için kümesten bir tavuk kapmak kolay bir avdı. Fare ve sıçanlar kediler olmasa muhtemelen insanların binbir emekle elde ettiği gıdaların olduğundan da fazla mundar olmasına neden olurdu.
Tabi bu haşerelerle aynı kategoriye konulan ancak haşere avcısı birisi daha var, yılanlar. Çoğunlukla evlere ve insanların yapılarına yaklaşma sebepleri saklanabilecekleri sakin karanlık yerler ve fare gibi kemirgenlerdir. Bu ikisi çoğu yılanın iyi yaşaması için yeterlidir.
Yılanlar dünyada Antarktika dışında bütün kıtalarda ve İzlanda, İrlanda gibi kuzeyde bulunan büyük bazı adalar haricinde varlar. Bazen omurgasız olup olmadıklarına dair kafa karışıklığı yaşanmış olsada yılanlar bir sürüngendir ve kafatası, omurga gibi iskelet yapısına sahiplerdir. Doğada yılanların vücut yapısına sahip başka canlı çok az bulunmaktadır ve biraz incelendiğinde yılanların vücudunun içleri de oldukça ilgi çekicidir. İnce uzun vücutlarından dolayı böbrek gibi iki tane bulunan organlarının biri ileri diğeri geridedir, ve tek bir akciğerleri bulunur.
Özellikle diğer sürüngenlerde de bazı uzuvların olmadığı yada oldukça küçük olması görülen bir durumdur. Bu sürüngenler yılanlarla oldukça sık karıştırılsa da genellikle bu kertenkelelerin hala göz kapakları ve kulakçıkları onları yılan olmaktan alıkoyar.
Yılanlar yaklaşıkları 4170 tane farklı türe sahipler. Her ne kadar yılan denince aklımıza ilk gelen şey zehirleri olsada, bu binlerce türden yalnızca 725 civarı zehirli. Onlardan da sadece 250 tanesi insanların hayatına tek bir ısırıkla bir tehlike oluşturacak seviyede.
Kötü şöhretlerine rağmen çoğu canlı gibi yılanlarda genellikle kendi işlerine bakan, mümkün olduğunca insanlarla ve diğer hayvanlarla pek karşılaşmak istemeyen münzevi hayvanlardır. Tabi bu hemen gevşemek anlamına gelmiyor. Zehirli yada zehirsiz her yılan yeterince köşeye sıkışmış hissederse saldıracaktır.
Çoğu zehirsiz yılanın ısırığı acısı dışında zararsızdır. Zehirli yılanların çoğunun zehiri insan öldürmeye yetmez ama ısırılan uzvun kesilmesini gerektirebilir. Türkiye’de bulunan zehirli yılanlar engerek ailesine aittir ve genel olarak sağlıklı bir insanı öldürecek kadar güçlü bir zehre sahip değillerdir. Ancak kişide bulunabilecek bazı diğer sağlık sorunları ile birleştiğinde daha büyük bir tehlike doğabilir.
Avustralya ve Hindistan gibi zehirli yılanların bol ve çok daha öldürücü olduğu yerlerde ise durum daha farklı elbette. Neredeyse her yıl 100.000 civarı insan zehirli yılanlar nedeniyle hayatını kaybetmekte.
İronik şekilde, yılanlar özellikle eski çağlarda sağlık ve yeniden doğumunda sembolü olmuşlardır. Elbette semboller her dönem, inanç ve topluluklara göre değişmekte, bu nedenler yılanların sembolü olduğu şeylerde iyi yada kötü oldukça çeşitlidir. Ancak derilerini periyodik olarak değiştirmeleri ve vücutlarının hep hareket halinde bir çember gibi düşünülmesi, yılanların sürekli bir değişim ve yenilenme gibi düşüncelerle bağdaşmasına neden olmuştur. Özellikle o dönemlerde yılanların her alanda insanlarla daha yakın temasta olduğu düşünülünce bence ilgi çekici derecede pozitif bir bağdaştırma.
Biz insanlar genel olarak görünüşü gözümüze hoş gelmeyen, işimizi zorlaştıran çoğu canlıyı olduğundan değersiz görme eğilimine sahibiz ne yazık ki. Bazen kendimizi korumak amacıyla başladığımız şey doğanın hassas şekilde işleyen döngüsüne zarar vermeye kadar gitmekte. Yada bazen sevgimiz çok ileri gidiyor. Bazı yılanların doğasından alınarak evcil hayvan olarak bakılması çoğu zaman sadece o hayvana bir eziyet.
Her canlının kendi dünyasında ki görevini anlamamız ve saygı duymamız gerekiyor. 16 Temmuz günümüzde tüm dünyada Yılan Günü olarak geçmekte. Bu tehlikeli olabilen ama tıpkı diğer tüm canlılar gibi ekosistemde önemli bir yere sahip, çoğu zaman yanlış anlaşılmış canlılar olan yılanların doğru bilgilerle tanınması için atılmış bir adım.
Biz insanlarda yaşadığımız doğanın bir parçasıyız. Yerimizi her zaman piramidin en yüksek tepesinde görmemiz, alttaki canlıların daha değersiz olduğunu göstermiyor. Özellikle son dönemde ülkemizi kasıp kavuran felaketlerde doğamız çok zarar gördü. Doğasını korumak bir milletin en temel görevi ve amacı olmalı, bundan sonrasında elimizde olanı en iyi şekilde korumalı, kaybedileni de iyileştirmek için elimizden geleni yapmalıyız. Uçan kuşun yanmış yuvasından taşın altındaki yılana kadar.