Maslow’un ihtiyaçlar piramidini muhtemelen duymayan, bilmeyen yoktur. Ortaya sürüldüğü tarihten bu yana hem psikolojide hemde diğer insanlarla ilgili konularda sıkça karşımıza çıkar. En alt katta temel ihtiyaçlardan başlayarak en üste kadar sırasıyla güvenlik, ait olma ve sevgi, değer görme ve zirvede de kendini gerçekleştirme olarak oluşan piramit, günümüze kadar çeşitli araştırmalarla da desteklenmiştir. Her ne kadar son sözü her zaman bireylerin kişisel farklılıkları söylesede, bu piramit hala çoğunlukla doğru ve insan doğasını genel olarak açıklayıcı niteliktedir.
Bazen bu piramit tamamen adım adım ilerlenen basamaklar gibi görülebilir, ama genelde çizgiler gerçek hayatta çok daha bulanıktır. Özellikle insanlar başta olmak üzere, bazı canlılarda piramitte farklı basamaklarda olan bazı ihtiyaçlarını aynı anda karşılayabilirler.
Tarih boyunca dünya üzerindeki insan dahil her canlının temel ihtiyaçlarını karşılanması o canlının yaşantısını en çok etkileyen şey olmuştur. Yemek, içmek ve barınma her canlının hayatta kalması için minimum ihtiyaçlarıdır. Bu durumda o canlının uyuduğu ve uyandığı saatler, rutinleri ve diğer davranışlarını doğrudan şekillendirir.
Bir canlının hangi türden olduğu da onun iletişim kapasitesini doğrudan etkiler. Sürü halinde yaşayan memeli bir hayvan türü ile yalnız yaşayan bir sürüngen türünün aynı derecede bağ ve iletişim kurma becerisini sergilemesini beklemek hata olur. İnsanın seviyesi zaten tamamen farklıdır. Ancak yinede insan bağlarına benzeyen basit örnekleri doğada da görebiliriz.
Aslanlar, kurtlar ve ‘denizin kurtları’ katil balinalar. Hepsi sürü halinde yaşayan etobur memeli canlılardır. Av zamanı bu sürülerin üyeleri bir uyum içinde hareket etmek zorunda, herkesin görevini bilmesi gereklidir. Bu sürecin gençlere öğretilmesi ve uygulanması o sürünün aile bağlarını oluşturur, aidiyet duygusunu verir, yemeklerini ele geçirdiklerinde bu becerilerinin ödülünü alırlar, hem karınları doyar hemde aile ve yoldaşlık bağları güçlenir.
İnsanlarda özellikle yeme ve içmeyi uzun zamandır sadece bir temel ihtiyacın giderilmesi olarak görmemiştir. İnsanlık tarihi boyunca ister ormanda av bulmak, ister günümüzde çalışmakla olsun, yemek elde etmek her zaman zorluklarla gelmiştir. Ve belki bu yüzdendir ki elde edilen yemeği paylaşmak çoğu kültürde önemli bir şeydir.
Bir mutfak yada ocak genellikle evin halkının günde en az bir kere bir araya bir araya geldiği bir noktadır. İnsanlar ilk barınaklarını inşa ettiklerinden beri gıdalarını pişirme, ısınma gibi ihtiyaçlarını yaktıkları ateşlerden, ocaklardan gidermektedir. Bu ocaklar o evin yada köyün halkını bir araya getiren şeylerdir.
İyi bir yemek ve yanında güvende olduğumuz, karşılıklı saygı içinde bulunduğumuz insanlar, bize piramidin farklı basamaklarından aynı anda tatmin duygusunu verir. Yemek yapandan, dağıtana ve yiyene, bir aidiyet ve güven duygusu insanları sarar. Aile yemekleri, uzun zamandır görüşülmeyen bir arkadaşla programlar arasında bir yere sıkıştırılan bir öğle yemeği yada molada paylaşılan bir sandviç ve atıştırmalık. Hepsi aynı davranış ve geleneğin parçası.
Tabi insan söz konusu olduğunda çoğu şey asla basit kalmıyor, heleki zaman çizgisinde ulaştığımız noktada.
Günümüzde yemek yapmak ve yemek çoğu zaman en basit halini korumakta. Ancak günümüzde diğer insan davranışlarının eski hallerinden ne derecede değiştiğini düşünürsek, burada da değişimin kaçınılmazlığı görülebilir.
The Bear (Ayı), 2022 yılında başlayan, geçtiğimiz hafta dördüncü sezonu yayımlanan bir Amerikan komedi-drama dizisi. Dizide olaylar Ayı lakaplı Carmen isimli şefin ölen abisinden devraldığı biftek sandviçlerini ve çoğunlukla civardaki insanların öğle molasında uğradıkları mütevazi mekanı, sadece Chicago değil, tüm dünyadaki en iyi restoranlardan biri haline çevirmeye çalışmasını anlatıyor.
Dizinin özellikle ilk bölümlerinde yemeğin ne kadar ‘sanatsal’ ve üst seviyeye çıktıkça, yemek yemekle ilişkilendirilen sıcaklıktan da uzaklaştığı sıkça işlenen bir konu. Özellikle restoranın eski çalışanlarının, üst seviye ‘tecrübesel’ yeni haline uyum sağlaması acı ve emekle geçen bir süreç.
Yemeğin sanatla birleşmesi bir kaç yüzyıldır süregelen bir şey. Ancak tıpkı yüksek sanat anlayışında olduğu gibi elit kesimle doğrudan ilişkili bir süreç. Sonuçta bir domuzun idrar kesesinin içinde tavuk pişirmek, Fransızca en veisse denilen teknik pekte ortalama bir ailenin bireylerini beslerken ortaya çıkaracağı bir teknik değil.
Yine 2022 yapımı The Menu (Menü), bu üst mutfak anlayışının elitlikle ilişkisini oldukça şiddetli bir şekilde eleştiren, sonunda bir anlığına da olsa yemeğin bir sanattan çok hala sıcaklık ve güvenle ilişkilendirilen bir ihtiyaç olduğunu gösteren bir film.
Piramitte ‘kendini gerçekleştirme’ basamağı bir insanın potansiyeline ulaştığı basamak olarak görülür. Bu basamak alttaki her şeyi geçen ve tamamlayarak elde edilir. Yaratıcılık bu basamağın en öne çıkan özelliklerinden ancak bazen üste ulaşırken alttaki yapıtaşlarının anlamları ve üzerimizdeki etkileri unutulmakta.
Belkide bazen zirveye olan yolda geride neyi ilk başta neden yaptığımızı unutmamak, oraya vardığımızda olduğumuz kişinin kendini gerçekleştirmesi için anahtar değeri taşıyacak.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Yemek, Ocak ve En Veisse
Maslow’un ihtiyaçlar piramidini muhtemelen duymayan, bilmeyen yoktur. Ortaya sürüldüğü tarihten bu yana hem psikolojide hemde diğer insanlarla ilgili konularda sıkça karşımıza çıkar. En alt katta temel ihtiyaçlardan başlayarak en üste kadar sırasıyla güvenlik, ait olma ve sevgi, değer görme ve zirvede de kendini gerçekleştirme olarak oluşan piramit, günümüze kadar çeşitli araştırmalarla da desteklenmiştir. Her ne kadar son sözü her zaman bireylerin kişisel farklılıkları söylesede, bu piramit hala çoğunlukla doğru ve insan doğasını genel olarak açıklayıcı niteliktedir.
Bazen bu piramit tamamen adım adım ilerlenen basamaklar gibi görülebilir, ama genelde çizgiler gerçek hayatta çok daha bulanıktır. Özellikle insanlar başta olmak üzere, bazı canlılarda piramitte farklı basamaklarda olan bazı ihtiyaçlarını aynı anda karşılayabilirler.
Tarih boyunca dünya üzerindeki insan dahil her canlının temel ihtiyaçlarını karşılanması o canlının yaşantısını en çok etkileyen şey olmuştur. Yemek, içmek ve barınma her canlının hayatta kalması için minimum ihtiyaçlarıdır. Bu durumda o canlının uyuduğu ve uyandığı saatler, rutinleri ve diğer davranışlarını doğrudan şekillendirir.
Bir canlının hangi türden olduğu da onun iletişim kapasitesini doğrudan etkiler. Sürü halinde yaşayan memeli bir hayvan türü ile yalnız yaşayan bir sürüngen türünün aynı derecede bağ ve iletişim kurma becerisini sergilemesini beklemek hata olur. İnsanın seviyesi zaten tamamen farklıdır. Ancak yinede insan bağlarına benzeyen basit örnekleri doğada da görebiliriz.
Aslanlar, kurtlar ve ‘denizin kurtları’ katil balinalar. Hepsi sürü halinde yaşayan etobur memeli canlılardır. Av zamanı bu sürülerin üyeleri bir uyum içinde hareket etmek zorunda, herkesin görevini bilmesi gereklidir. Bu sürecin gençlere öğretilmesi ve uygulanması o sürünün aile bağlarını oluşturur, aidiyet duygusunu verir, yemeklerini ele geçirdiklerinde bu becerilerinin ödülünü alırlar, hem karınları doyar hemde aile ve yoldaşlık bağları güçlenir.
İnsanlarda özellikle yeme ve içmeyi uzun zamandır sadece bir temel ihtiyacın giderilmesi olarak görmemiştir. İnsanlık tarihi boyunca ister ormanda av bulmak, ister günümüzde çalışmakla olsun, yemek elde etmek her zaman zorluklarla gelmiştir. Ve belki bu yüzdendir ki elde edilen yemeği paylaşmak çoğu kültürde önemli bir şeydir.
Bir mutfak yada ocak genellikle evin halkının günde en az bir kere bir araya bir araya geldiği bir noktadır. İnsanlar ilk barınaklarını inşa ettiklerinden beri gıdalarını pişirme, ısınma gibi ihtiyaçlarını yaktıkları ateşlerden, ocaklardan gidermektedir. Bu ocaklar o evin yada köyün halkını bir araya getiren şeylerdir.
İyi bir yemek ve yanında güvende olduğumuz, karşılıklı saygı içinde bulunduğumuz insanlar, bize piramidin farklı basamaklarından aynı anda tatmin duygusunu verir. Yemek yapandan, dağıtana ve yiyene, bir aidiyet ve güven duygusu insanları sarar. Aile yemekleri, uzun zamandır görüşülmeyen bir arkadaşla programlar arasında bir yere sıkıştırılan bir öğle yemeği yada molada paylaşılan bir sandviç ve atıştırmalık. Hepsi aynı davranış ve geleneğin parçası.
Tabi insan söz konusu olduğunda çoğu şey asla basit kalmıyor, heleki zaman çizgisinde ulaştığımız noktada.
Günümüzde yemek yapmak ve yemek çoğu zaman en basit halini korumakta. Ancak günümüzde diğer insan davranışlarının eski hallerinden ne derecede değiştiğini düşünürsek, burada da değişimin kaçınılmazlığı görülebilir.
The Bear (Ayı), 2022 yılında başlayan, geçtiğimiz hafta dördüncü sezonu yayımlanan bir Amerikan komedi-drama dizisi. Dizide olaylar Ayı lakaplı Carmen isimli şefin ölen abisinden devraldığı biftek sandviçlerini ve çoğunlukla civardaki insanların öğle molasında uğradıkları mütevazi mekanı, sadece Chicago değil, tüm dünyadaki en iyi restoranlardan biri haline çevirmeye çalışmasını anlatıyor.
Dizinin özellikle ilk bölümlerinde yemeğin ne kadar ‘sanatsal’ ve üst seviyeye çıktıkça, yemek yemekle ilişkilendirilen sıcaklıktan da uzaklaştığı sıkça işlenen bir konu. Özellikle restoranın eski çalışanlarının, üst seviye ‘tecrübesel’ yeni haline uyum sağlaması acı ve emekle geçen bir süreç.
Yemeğin sanatla birleşmesi bir kaç yüzyıldır süregelen bir şey. Ancak tıpkı yüksek sanat anlayışında olduğu gibi elit kesimle doğrudan ilişkili bir süreç. Sonuçta bir domuzun idrar kesesinin içinde tavuk pişirmek, Fransızca en veisse denilen teknik pekte ortalama bir ailenin bireylerini beslerken ortaya çıkaracağı bir teknik değil.
Yine 2022 yapımı The Menu (Menü), bu üst mutfak anlayışının elitlikle ilişkisini oldukça şiddetli bir şekilde eleştiren, sonunda bir anlığına da olsa yemeğin bir sanattan çok hala sıcaklık ve güvenle ilişkilendirilen bir ihtiyaç olduğunu gösteren bir film.
Piramitte ‘kendini gerçekleştirme’ basamağı bir insanın potansiyeline ulaştığı basamak olarak görülür. Bu basamak alttaki her şeyi geçen ve tamamlayarak elde edilir. Yaratıcılık bu basamağın en öne çıkan özelliklerinden ancak bazen üste ulaşırken alttaki yapıtaşlarının anlamları ve üzerimizdeki etkileri unutulmakta.
Belkide bazen zirveye olan yolda geride neyi ilk başta neden yaptığımızı unutmamak, oraya vardığımızda olduğumuz kişinin kendini gerçekleştirmesi için anahtar değeri taşıyacak.