İnsanlar tarihlerinin çoğunda grup halinde yaşamışlar, günümüzde kalıntılarını incelediğimiz çoğu kültür ve medeniyet insanların oluşturduğu kalabalık toplulukların birlikte inşaa ettiği yaşamlar olmuştur. Ancak bu topluluklar genellikle çeşitli nedenlerle birbirlerinden ayrılır.
Bu elbette kötü bir şey değildir. Sonuçta farklı kültür ve geçmişlerin ortaya çıkması insanların çeşitliliğinden kaynaklanır ve bu hepimizin sahip olduğu bir zenginliktir. Ancak geçmişte bu düşüncenin tam olarak böyle olmadığı zamanlarda vardı, ve bu bazı kültürlerin diğerlerinden daha ‘gelişmiş’, dolayısıyla doğuştan üstün olduğu gibi yanlış bir düşüncenin varlığına sebep gösterilmiştir. Özellikle arkeoloji ve tarih bilimlerinin yeni yeni günümüzdeki metodolojik hallerini aldıkları dönemler aynı zamanda sömürgeciliğinde zirvede olduğu dönemler olduğundan, bu düşüncenin kanıtlanması içinde çeşitli kriterler ortaya atılmıştır.
Bu düşüncelere göre bir topluluğun genel olarak gelişmiş sayılması için belirli bir devlet anlayışı, yerleşikliği ve kültür birikimi gibi bazı konularda, ‘Avrupa Standartları’na sahip olmalıydı. Özellikle yaşam tarzı bu kriterlere uymayan eski ve yeni toplumlar bu kendi kendilerine oluşturulmuş standartların altında olarak görülmüşlerdir. Orta Asya’dan Anadolu’ya çok çeşitli kültür oluşumlarına sahip Türkler güya bu standartların altında görülmekteydi, ancak bulunan bazı bulgular Türklerin tarihinin ne kadar köklü olduğunu inkar edilemez şekilde kanıtlayacaktır.
Orhun Yazıtları, Türklerin tarihindeki en önemli eserlerden biridir ancak genel olarak sanılanın aksine en eski Türk yazıtı değildir. Çoyr Yazıtı, bilinen en eski Türkçe yazıttır ve tahminen 682-691 yılları arasında yazılmıştır. 6 dizelik bir bengi taştır ve Toluk tarafından, başvezir anlamında kullanılan Tun unvanlı iki kişiye ithafen yazılmıştır.
Hem bulunduğu tarihe hemde günümüze üstünde çok değerli bilgilerle ulaşan Orhun Yazıtları ise, üstündeki metinlerle bize özellikle Göktürklerin devlet ve kültür işleyişinden Türkçe’nin o zamanki dil bilgisine kadar çok önemli bilgiler vermiştir.
Yazıtlar 732-735 yılları arasında yazılmıştır ve 1889 yılında yeniden keşfedilmiştir. 1893 yılında Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen ve Rus Türkolog Vasili Radlof tarafından çevrilmiştir. Kullanılan alfabe 38 harf ve işaretten oluşan eski Türk runik yazısıdır.
İçerik olarak metinler o dönemde Türk toplumunun başına gelen olaylardan yola çıkılarak yazılmıştır. Başlarına gelen bozulma ve dağılmadan sonra bunun bir daha yaşanmaması için halka öğüt ve ders vermek amacıyla yazılmıştır. Yurdunu ve geleneğini bırakıp devletini kaybetmiş olan Türkleri anlatır ve Türk'ü yeniden devlet sahibi yapan Bilge Kağan’ın halka seslenişidir.
Abidelerde halka hakanlarına karşı itaatkar ve minnettar olmaları öğütlenir. İyi hakanların ve komutanlarının bir milleti nasıl yüceltebileceği ve kötülerinin ise nasıl bir milleti helak edebileceği anlatılır. Hem halka hem de hakanlara refah içinde yaşayıp var olabilmeleri için öğütler verilir.
Bilge Kağan’dan sonra töre gereği erkek kardeşlerinin tahta oturması kut inancının bir göstergesidir. Orhun abidelerinde Bilge Kağan’ın hitabetinin başında ve devamında kendini Türklere Tanrı tarafından gönderilmiş bir kurtarıcı olarak görmesi de bu inancın varlığını pekiştirir.
Bilge Kağan’ın başında olduğu bu devletle fakir halkı zenginleştirmesi ve nüfusunu arttırması bir sosyal devletin varlığına işaret eder. Halkın iyi yöneticilerin yönetiminde olması ve bu ilişkinin devamı için halkın da hakanlarına sadık kalmaları önemlidir.
Bilge Kağan aynı zamanda başarılı bir devlet ve huzurlu bir halk için sadece iyi bir hakan değil, hakanın etrafında ki komutanlarında bilgili ve iyi olmaları gerektiğini söyler. Bu teşkilâtlanma sayesinde Türk’ün varlığını sürdüreceğine inanır. Kut inancı ve yöneticinin etrafında ki bu bilgili ve yetenekli komutan ve yardımcılar Türklerde modern devletler kuruluncaya kadar devam etmiştir.
Bu yazıtlar özellikle Osmanlı’nın yüzyıllardır Avrupa’nın en büyük düşmanlarından biri olarak edindiği ‘barbar’ imajının doğru olmadığını bilim camiasına göstermiştir. Türkler eski tarihlerden beri yazısı, dili, devleti ve kültürü oturmuş ve sadece kendi tarihlerini değil, dünyanın tarihini etkileyen bir millet olmuşlardır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Türk Yazısı
İnsanlar tarihlerinin çoğunda grup halinde yaşamışlar, günümüzde kalıntılarını incelediğimiz çoğu kültür ve medeniyet insanların oluşturduğu kalabalık toplulukların birlikte inşaa ettiği yaşamlar olmuştur. Ancak bu topluluklar genellikle çeşitli nedenlerle birbirlerinden ayrılır.
Bu elbette kötü bir şey değildir. Sonuçta farklı kültür ve geçmişlerin ortaya çıkması insanların çeşitliliğinden kaynaklanır ve bu hepimizin sahip olduğu bir zenginliktir. Ancak geçmişte bu düşüncenin tam olarak böyle olmadığı zamanlarda vardı, ve bu bazı kültürlerin diğerlerinden daha ‘gelişmiş’, dolayısıyla doğuştan üstün olduğu gibi yanlış bir düşüncenin varlığına sebep gösterilmiştir. Özellikle arkeoloji ve tarih bilimlerinin yeni yeni günümüzdeki metodolojik hallerini aldıkları dönemler aynı zamanda sömürgeciliğinde zirvede olduğu dönemler olduğundan, bu düşüncenin kanıtlanması içinde çeşitli kriterler ortaya atılmıştır.
Bu düşüncelere göre bir topluluğun genel olarak gelişmiş sayılması için belirli bir devlet anlayışı, yerleşikliği ve kültür birikimi gibi bazı konularda, ‘Avrupa Standartları’na sahip olmalıydı. Özellikle yaşam tarzı bu kriterlere uymayan eski ve yeni toplumlar bu kendi kendilerine oluşturulmuş standartların altında olarak görülmüşlerdir. Orta Asya’dan Anadolu’ya çok çeşitli kültür oluşumlarına sahip Türkler güya bu standartların altında görülmekteydi, ancak bulunan bazı bulgular Türklerin tarihinin ne kadar köklü olduğunu inkar edilemez şekilde kanıtlayacaktır.
Orhun Yazıtları, Türklerin tarihindeki en önemli eserlerden biridir ancak genel olarak sanılanın aksine en eski Türk yazıtı değildir. Çoyr Yazıtı, bilinen en eski Türkçe yazıttır ve tahminen 682-691 yılları arasında yazılmıştır. 6 dizelik bir bengi taştır ve Toluk tarafından, başvezir anlamında kullanılan Tun unvanlı iki kişiye ithafen yazılmıştır.
Hem bulunduğu tarihe hemde günümüze üstünde çok değerli bilgilerle ulaşan Orhun Yazıtları ise, üstündeki metinlerle bize özellikle Göktürklerin devlet ve kültür işleyişinden Türkçe’nin o zamanki dil bilgisine kadar çok önemli bilgiler vermiştir.
Yazıtlar 732-735 yılları arasında yazılmıştır ve 1889 yılında yeniden keşfedilmiştir. 1893 yılında Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen ve Rus Türkolog Vasili Radlof tarafından çevrilmiştir. Kullanılan alfabe 38 harf ve işaretten oluşan eski Türk runik yazısıdır.
İçerik olarak metinler o dönemde Türk toplumunun başına gelen olaylardan yola çıkılarak yazılmıştır. Başlarına gelen bozulma ve dağılmadan sonra bunun bir daha yaşanmaması için halka öğüt ve ders vermek amacıyla yazılmıştır. Yurdunu ve geleneğini bırakıp devletini kaybetmiş olan Türkleri anlatır ve Türk'ü yeniden devlet sahibi yapan Bilge Kağan’ın halka seslenişidir.
Abidelerde halka hakanlarına karşı itaatkar ve minnettar olmaları öğütlenir. İyi hakanların ve komutanlarının bir milleti nasıl yüceltebileceği ve kötülerinin ise nasıl bir milleti helak edebileceği anlatılır. Hem halka hem de hakanlara refah içinde yaşayıp var olabilmeleri için öğütler verilir.
Bilge Kağan’dan sonra töre gereği erkek kardeşlerinin tahta oturması kut inancının bir göstergesidir. Orhun abidelerinde Bilge Kağan’ın hitabetinin başında ve devamında kendini Türklere Tanrı tarafından gönderilmiş bir kurtarıcı olarak görmesi de bu inancın varlığını pekiştirir.
Bilge Kağan’ın başında olduğu bu devletle fakir halkı zenginleştirmesi ve nüfusunu arttırması bir sosyal devletin varlığına işaret eder. Halkın iyi yöneticilerin yönetiminde olması ve bu ilişkinin devamı için halkın da hakanlarına sadık kalmaları önemlidir.
Bilge Kağan aynı zamanda başarılı bir devlet ve huzurlu bir halk için sadece iyi bir hakan değil, hakanın etrafında ki komutanlarında bilgili ve iyi olmaları gerektiğini söyler. Bu teşkilâtlanma sayesinde Türk’ün varlığını sürdüreceğine inanır. Kut inancı ve yöneticinin etrafında ki bu bilgili ve yetenekli komutan ve yardımcılar Türklerde modern devletler kuruluncaya kadar devam etmiştir.
Bu yazıtlar özellikle Osmanlı’nın yüzyıllardır Avrupa’nın en büyük düşmanlarından biri olarak edindiği ‘barbar’ imajının doğru olmadığını bilim camiasına göstermiştir. Türkler eski tarihlerden beri yazısı, dili, devleti ve kültürü oturmuş ve sadece kendi tarihlerini değil, dünyanın tarihini etkileyen bir millet olmuşlardır.