SON DAKİKA
Hava Durumu

Sinemanın Büyüyemeyen Çocuğu

Yazının Giriş Tarihi: 07.09.2025 21:40
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.09.2025 21:40

Resimler binlerce yıldır insanların elindeki çeşitli malzemelerle, farklı farklı görüntülerle yapılmakta. Bu mağara duvarında bırakılmış bir el baskısı olsun yada koşan hayvanlar, kilden bir eşyaya çizilmiş desen ve figürler yada en kaliteli tuvallere en iyi pigmentli boyalarla çizilmiş tablolar da olsa, insanlar hep resimler çizmekte. Sonrasında icat edilen fotoğraf ve ‘hareket eden resimler’ olarak video ile, görseller insanlarca binlerce yıldır elle yada makinelerle yapılmakta, kayıt edilmekte ve paylaşılmaktadır.

Resimlerin, figürlerin üretilmesindeki teknikler zamanla resim sanatının içindeki branşlar haline gelmiş, fotoğraf ve video kameraların gelişmesiyle onlar da resimden bağımsız kendi kategorileri haline gelmişlerdir. Video içlerinden en yenileri olarak çok daha genç bir tarihe sahip olsada, kısa sürede insan hayatında neden olduğu büyük değişimle diğerleri kadar önemli bir hale gelmiştir.

Video günümüzde hayatımızın her yerinde. Telefonlarımız ve televizyonlarımızda günlük yaşamımıza dair haberden, ‘nasıl yapılır?’ sorularına, bir sürü ihtiyacımızda elimizde hazır bulunan bir alet haline geldi. Ancak hayatımıza etkisi elbette bu kadarla kalmadı.

Sinema ilk defa 19. yüzyılda video kameraların ilk örnekleri ile başladı. Bu dönemde videolar çevreden çekilmiş kısa klipler ve sessizlerdi. Senaryolarla ilk videoların çekilmesi ve sonra da ilk filmlerin ortaya çıkması bir sonraki yüzyıla varacaktı. Bu yeni yüzyıl ile başlayan sessiz filmler sinemanın ilk adımları olacak, sadece birkaç on yıl sonra neredeyse tüm dünyanın kültürel, sosyal ve politik akımlarında doğrudan yada dolaylı bir aktör, eleştirmen ve arşivcisi olacaktır.

Çünkü sinema tıpkı diğer sanat dalları gibi, bulunduğu toplumdan ve dönemden ayrıştırılamaz. Senaryosunun yazarlarından, aktörlerine, yönetmenlerine ve bir filmde emek sarf eden herkes ürettiği şeyde kendi bakış açısı ve duruşundan bir parçayı katar. Ayrıca genel olarak filmlerin anlattığı konu insanın kendi olduğundan, bariz şekilde film yapıldığı dönemdeki sosyal dinamiklerin bir yansıması haline gelir.

Sinema kendi içinde en fazla tür bulunduran sanat dallarından biridir. Romantizm, aksiyon, komedi, korku, drama, fantastik… neredeyse insanın elinden çıkan her fikir yada edebi akımın sinemada bir karşılığı olmuştur. Bunlar ister kısa filmler, ticari amaçla üretilmiş ‘çerezlik’ filmler yada ‘üç saatlik sanat filmleri’ olsun, neredeyse her türün bir izleyicisi vardır.

Bir teknik olarak animasyon ise, sinema ve videonun ilk adımlarından beri uygulanmaktadır. Videonun ortaya çıkışında ‘hareketli resimler’ olarak animasyonun etkisi büyüktür. Ancak animasyonu bir teknikten adeta kendine ait bir sinema türüne döndüren şey hiç şüphesiz çizgi filmler ve sonrasında uzun metrajlı animasyon filmler olmuştur.

1908’de Emile Cohl tarafından çizilen ve anime edilen bir kısa film sinema tarihindeki ilk çizgi film olarak kabul edilir. Bunun arkasından sinemaların gelişmesiyle çeşitli kısa çizgi filmler ortaya çıkar. Bu kısa metrajlı çizgi filmler genel olarak sadece izleyicileri güldürmek amacıyla yapıldığından, ağır konu yada karakterleri çok fazla içermezler. Bu da genel olarak animasyonun ciddiye alınmamasına neden olur.

Animasyon deyince belkide ilk akla gelen adam Walt Disney ise, “Çizgi filmler sizi güldürebilir. Peki bir çizgi film sizi ağlatabilir mi?” sorusunu sorar, ve sinema tarihindeki en büyük risklerden birini alarak 1937’de Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler filmini izleyiciye sunar. Pamuk Prenses, izleyiciyi ağlatabilen ilk çizgi film olur.

Sonrasında Walt Disney Stüdyosu başta olmak üzere, zamanla farklı şirketler, sanatçılar animasyon filmler üretirler. Kendi içinde elle, kuklalarla yada günümüzde bilgisayarlarla neredeyse bir asırdır çizgi filmler yapılmaya devam etmekte. Ancak 20. yüzyılın başındaki çizgi filmlerin basit, günümüzde ise sadece çocuklara hitap ettiği düşüncesi günümüzde de devam etmekte.

Bunda Disney gibi animasyonu ironik şekilde hem vezir hem rezil eden şirketlerin payı büyüktür. Animasyonu bir sinema tekniğinden çok bir sinema türü olarak pazarladıkları sürece animasyon içinde barındırdığı potansiyele rağmen, ‘çocuk eğlencesi’nden öteye geçemeyecek gibi duruyor.

Üstüne genel olarak gerileyen filmlerin kalitesi, günümüzde yaşadığımız yeni neslin yaşına göre beceri geriliğinin de bir yansıması haline geldi. Çocukların bu eğitim ve beceri geriliklerinin başta teknolojinin ayarsız kullanımı gelmek üzere bir sürü nedeni sayılabilir. Sinemanın uzun yıllardır küçük çocuklarla eş bir kategoriye sıkışmış animasyon filmleri ise bu etkinin bariz bir yansıması olarak öne çıkmakta.

Anlamayanın derecesine ne kadar inilirse, genel olarak yükselmede o derece duraksamakta yada geriye gitmekte. Çocuklar aslında sandığımızdan daha zeki ve becerikli olabilirler. Ancak bu beceriyi onların hayatındaki çeşitli uyarıcı ve sorunlarla zorlamalı, onlara kolay yolları sunmaktansa gelişmeleri içinde fırsatlar yaratmalıyız.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.