Teknoloji ve sanat insan hayatında her zaman var olmuş, sadece bulunduğu dönem ve ihtiyaçlara göre şekil değiştirmiştir.
İlk ve eski çağlarda ortaya atılan yeni bir fikir yada icat, bulunduğu alan ve coğrafi konuma göre farklı yerlere yayılmaktaydı. Örneğin eğer yeni bir icat yada sanatsal gelişme kalabalık, ticaretin ve ulaşım yollarının sık geçtiği bir yerleşim yerinde ortaya çıktıysa, eski dünyadaki en hızlı şekilde -uzaklığa göre günler yada aylar alarak- farklı şehirlere ve ülkelere yayılmaktaydı. Bu tabii çoğu zaman fikrin değişmesine, en azından ulaştığı yeni bölgenin şartlarına adapte edilmesine yol açıyordu ancak bu çoğu zaman negatif bir durumdan çok kültürel zenginlikle alakalıydı.
Ayrıca, insanlar her ne kadar farklı coğrafyalarda yaşasalar ve günlük ihtiyaç ve istekleri de bu coğrafi şartlardan etkilense de, bazı şeyler her insanın yaşamında ortaktır. Örneğin en basitlerden barınma, giyinme ve ulaşım ihtiyacı her insan toplumunda vardır. Ve her toplum bu ihtiyaçları karşılamak için kendi yaşadığım çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir çözümler üretirler. Daha sonrasındaki teknolojik ve sanatsal ilerlemeler ise, topluluklar arasındaki iletişim ve dayanışmayla doğrudan etkilidir.
‘Çoklu keşif’ teorisi, çeşitli bilimsel keşif ve icatların çoğunluğunun tarih boyunca birbirinden bağımsız şekilde çalışan bilim insanlarının, farklı zamanlarda yada eş zamanlı şekilde, aynı icadı yada bilimsel keşfi ortaya koyduklarını öne sürer. Örnek olarak 18. yüzyılda başta Carl Wilhelm Scheele, Joseph Priestley ve Antoine Lavoisier olmak üzere bu kişilerin yanında başka başka bilim insanlarınında bu dönemde oksijeni keşfetmesi gösterilebilir.
Bu fenomenin çeşitli örnekleri eski çağlarda da vardır, ancak çoğu zaman bir icadın yayılıp yayılmaması, mucitlerin kendilerine bağlıdır. Artık geleneğe, alışkanlığa dönüşmüş olan fikirler çoğu zaman bir yardım yada kontrol olmadan doğal yollarla yayılır ve adapte edilirler. Ancak yeni bir icat beraberinde müthiş bir zenginlik, yanlış ellere geçtiğinde ise yıkım getirebilir. Silah ve savaş teknolojilerinin geliştirilip satılması yada gizli tutulması, bin yıllardan beri ülkelerin ekonomilerini ve güvenliğini doğrudan etkilemekte. Daha barışçıl ve etkisi kişisel çapta kalan icat ve fikirlerin yayılması da yine mucitleri ile alakalı. Özellikle 19. ve 20. yüzyıl, özellikle sanayi alanlarında yeni fikirler üreten mücitlerin fikirlerini pazarlamayı ve üretime geçirmeyi başararak zengin iş insanları haline geldikleri örneklerle dolu.
Başarılı olan fikre sahip olmak için çeşitli yollar vardır. Fikrin tasarımı satın alınmaya çalışılır, eğer satın alınamıyorsa çalınır yada kopyası yapılır. Bu durum eski çağlarda özellikle uluslararası seviyede yasalarla korunma yada düzenleme gibi imkanlar olmadığından dolayı, çoğunlukla yasal bir sonucu beraberinde getirmezdi.
Fikri mülkiyet yasalarına ait ilk örnekler aslında milattan önce eski Yunan’a kadar izi sürülebilir. Günümüzdeki yasalara yakın bir örneği 1400’lerde İtalya’da bulunur. Ancak uluslararası düzeyde ve şimdiki modern sanat ve teknoloji alanlarında patent, fikri mülkiyet ve sonrasında ‘public domain’ yani kamu malı haline gelmesi yönündeki yasalar 20. yüzyılın sonlarına kadar sürmüş, günümüzde de değişmeye ve çağa uydurulmaya devam etmekte.
Fiziksel medyanın devamı ister film, oyun yada kitap için olsun ister farklı teknolojik fikir ve uygulamaların kullanıcıya uygun hallerinin üretilip satılması olsun, çok önemli. Özellikle film, dizi ve bilgisayar oyunu gibi eğlence sektörlerinde, fiziksel medya insanın sevdiği bir eserin hem üreticilerine destek hemde bu esere kişisel olarak sahiplenmesinde çok önemli. Son yıllarda ‘streaming’ platformları başta olmak üzere, çok çeşitli seçeneklerde inanılmaz sayıda eser kullanıma açık ancak aylık bir para ödememize rağmen, bu eserlere dair hiç bir hakkımız yok.
Buna karşılık olarak bu durumun bir kiralama durumu olduğunu, hatta korsan yollara başvurmayı bile önerebilirsiniz, ancak bu durum bu eserlerin tamamen dijital bir alanda, neredeyse soyutsal bir boyutta sıkışıp kaldığı gerçeğini değiştirmiyor.
Sürekli aylık yada yıllık üyeliklerin her alanda norm olduğu, ve satın almakla sahip olunmayan bir yaşam düşünün. İşin önemi bu durumun sadece eğlence sektörüyle sınırlı kalmadığında ortaya çıkıyor aslında. Eskiden sadece bir alımda bilgisayarımızda kullanabildiğimiz program ve hizmetler artık sadece dijital ortamda kalıp aylık üyelikler istiyor. Hem bizden bir ücret alıp, istediklerinde de ürüne olan erişimimizin kontrolüne sahipler. Sosyal medyada bir kaç ayda bir, yeni model arabaların teknolojik özelliklerinin sadece aylık üyeliklerle kullanılabileceği haberi dolaşıyor. Haberin doğruluğundan ziyade, ben bunun bir alıştırma taktiği olduğunu düşünüyorum.
Kimsenin raflarda film yada oyun alacak diye bir zorunluluğu yok, ama genel ilgisizlik doğrudan fiziksel medya, ve buna benzer satın almakla bir zamanlar hali hazırda gelen kullanıcı haklarımızında kötüye doğru gittiği bir ortam yaratıyor. Bu duruma ses çıkarmamız tüketici olarak hepimizin yararına.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Satın Almak Ama Sahip Olmamak
Teknoloji ve sanat insan hayatında her zaman var olmuş, sadece bulunduğu dönem ve ihtiyaçlara göre şekil değiştirmiştir.
İlk ve eski çağlarda ortaya atılan yeni bir fikir yada icat, bulunduğu alan ve coğrafi konuma göre farklı yerlere yayılmaktaydı. Örneğin eğer yeni bir icat yada sanatsal gelişme kalabalık, ticaretin ve ulaşım yollarının sık geçtiği bir yerleşim yerinde ortaya çıktıysa, eski dünyadaki en hızlı şekilde -uzaklığa göre günler yada aylar alarak- farklı şehirlere ve ülkelere yayılmaktaydı. Bu tabii çoğu zaman fikrin değişmesine, en azından ulaştığı yeni bölgenin şartlarına adapte edilmesine yol açıyordu ancak bu çoğu zaman negatif bir durumdan çok kültürel zenginlikle alakalıydı.
Ayrıca, insanlar her ne kadar farklı coğrafyalarda yaşasalar ve günlük ihtiyaç ve istekleri de bu coğrafi şartlardan etkilense de, bazı şeyler her insanın yaşamında ortaktır. Örneğin en basitlerden barınma, giyinme ve ulaşım ihtiyacı her insan toplumunda vardır. Ve her toplum bu ihtiyaçları karşılamak için kendi yaşadığım çevreyle uyumlu ve sürdürülebilir çözümler üretirler. Daha sonrasındaki teknolojik ve sanatsal ilerlemeler ise, topluluklar arasındaki iletişim ve dayanışmayla doğrudan etkilidir.
‘Çoklu keşif’ teorisi, çeşitli bilimsel keşif ve icatların çoğunluğunun tarih boyunca birbirinden bağımsız şekilde çalışan bilim insanlarının, farklı zamanlarda yada eş zamanlı şekilde, aynı icadı yada bilimsel keşfi ortaya koyduklarını öne sürer. Örnek olarak 18. yüzyılda başta Carl Wilhelm Scheele, Joseph Priestley ve Antoine Lavoisier olmak üzere bu kişilerin yanında başka başka bilim insanlarınında bu dönemde oksijeni keşfetmesi gösterilebilir.
Bu fenomenin çeşitli örnekleri eski çağlarda da vardır, ancak çoğu zaman bir icadın yayılıp yayılmaması, mucitlerin kendilerine bağlıdır. Artık geleneğe, alışkanlığa dönüşmüş olan fikirler çoğu zaman bir yardım yada kontrol olmadan doğal yollarla yayılır ve adapte edilirler. Ancak yeni bir icat beraberinde müthiş bir zenginlik, yanlış ellere geçtiğinde ise yıkım getirebilir. Silah ve savaş teknolojilerinin geliştirilip satılması yada gizli tutulması, bin yıllardan beri ülkelerin ekonomilerini ve güvenliğini doğrudan etkilemekte. Daha barışçıl ve etkisi kişisel çapta kalan icat ve fikirlerin yayılması da yine mucitleri ile alakalı. Özellikle 19. ve 20. yüzyıl, özellikle sanayi alanlarında yeni fikirler üreten mücitlerin fikirlerini pazarlamayı ve üretime geçirmeyi başararak zengin iş insanları haline geldikleri örneklerle dolu.
Başarılı olan fikre sahip olmak için çeşitli yollar vardır. Fikrin tasarımı satın alınmaya çalışılır, eğer satın alınamıyorsa çalınır yada kopyası yapılır. Bu durum eski çağlarda özellikle uluslararası seviyede yasalarla korunma yada düzenleme gibi imkanlar olmadığından dolayı, çoğunlukla yasal bir sonucu beraberinde getirmezdi.
Fikri mülkiyet yasalarına ait ilk örnekler aslında milattan önce eski Yunan’a kadar izi sürülebilir. Günümüzdeki yasalara yakın bir örneği 1400’lerde İtalya’da bulunur. Ancak uluslararası düzeyde ve şimdiki modern sanat ve teknoloji alanlarında patent, fikri mülkiyet ve sonrasında ‘public domain’ yani kamu malı haline gelmesi yönündeki yasalar 20. yüzyılın sonlarına kadar sürmüş, günümüzde de değişmeye ve çağa uydurulmaya devam etmekte.
Fiziksel medyanın devamı ister film, oyun yada kitap için olsun ister farklı teknolojik fikir ve uygulamaların kullanıcıya uygun hallerinin üretilip satılması olsun, çok önemli. Özellikle film, dizi ve bilgisayar oyunu gibi eğlence sektörlerinde, fiziksel medya insanın sevdiği bir eserin hem üreticilerine destek hemde bu esere kişisel olarak sahiplenmesinde çok önemli. Son yıllarda ‘streaming’ platformları başta olmak üzere, çok çeşitli seçeneklerde inanılmaz sayıda eser kullanıma açık ancak aylık bir para ödememize rağmen, bu eserlere dair hiç bir hakkımız yok.
Buna karşılık olarak bu durumun bir kiralama durumu olduğunu, hatta korsan yollara başvurmayı bile önerebilirsiniz, ancak bu durum bu eserlerin tamamen dijital bir alanda, neredeyse soyutsal bir boyutta sıkışıp kaldığı gerçeğini değiştirmiyor.
Sürekli aylık yada yıllık üyeliklerin her alanda norm olduğu, ve satın almakla sahip olunmayan bir yaşam düşünün. İşin önemi bu durumun sadece eğlence sektörüyle sınırlı kalmadığında ortaya çıkıyor aslında. Eskiden sadece bir alımda bilgisayarımızda kullanabildiğimiz program ve hizmetler artık sadece dijital ortamda kalıp aylık üyelikler istiyor. Hem bizden bir ücret alıp, istediklerinde de ürüne olan erişimimizin kontrolüne sahipler. Sosyal medyada bir kaç ayda bir, yeni model arabaların teknolojik özelliklerinin sadece aylık üyeliklerle kullanılabileceği haberi dolaşıyor. Haberin doğruluğundan ziyade, ben bunun bir alıştırma taktiği olduğunu düşünüyorum.
Kimsenin raflarda film yada oyun alacak diye bir zorunluluğu yok, ama genel ilgisizlik doğrudan fiziksel medya, ve buna benzer satın almakla bir zamanlar hali hazırda gelen kullanıcı haklarımızında kötüye doğru gittiği bir ortam yaratıyor. Bu duruma ses çıkarmamız tüketici olarak hepimizin yararına.