İslam’da da ölüm kötü bir sondan ziyade, ahirete gidişin ilk kısmıdır. Bu yüzden ölünün arkasından yapılacak davranışlar belirli bir çerçevede olmalıdır. Neredeyse her kültürde sevilen ve büyük sayılan insanların mezarları daha ihtişamlı yapılmış, kişinin hayatında yaptıklarına bir teşekkür olarak görülmüştür. Eski Türklerde de bazı mezarların diğerlerinden daha ihtişamlı olduğu bilinmekte, Anadolu ve İslam’a geçişle bunun kendini kültürümüzde türbe olarak göstermekte.
İnsanların gömü ve mezar gelenekleri sahip oldukları kültür ve inançlarından olduğu kadar bulunduğu iklim ve coğrafyadan da etkilenir. Bölgede bulunan bol malzemeler ve iklimin sıcak yada soğuk olması ölünün hazırlanışı ve mezarlardaki süsleme ve yapılışında etkilidir.
Özellikle Türk İslam kültüründe Anadolu Selçuklular hem mimari tasarım açısından hemde bölgedeki doğal taşları kullanma açısından oldukça gelişmiş, hem İslam hem Türk tarihindeki en iyi örneklerden bazılarını ortaya çıkarmışlardır. Selçukluların Anadolu’ya hakim olduğu sürece gelişmeye devam etmiş, özellikle yapılara eklenen çiniler birer sanat eseri seviyesindedir.
Selçukluların dağılmasından sonra Anadolu’da kurulmuş olan çeşitli beyliklerde türbe yapımını devam ettirmiş, birbirlerinden ayrı olmaları yapılan türbelerinde tasarımında ve renklerinde çeşitliliği sağlamıştır. Sadece Anadolu’da değil Orta Asya’daki diğer Türk toplumlarında da görülen türbe mimarisi de Anadolu’daki mimariyi etkilemiştir. Bu etkileniş ve aynı zamanda en iyisini yapmak için yapılan yarış Osmanlı’nın erken dönemlerinde bile kendini gösterir.
Osmanlı’nın özellikle kuruluşundan sonra Bursa’yı fethiyle bir devlet haline gelmesi, türbelerin bu bölgede önemli bir yer tutmasını da beraberinde getirmiştir.
Bursa’da otuzun üstünde türbe vardır. Bunların önemli bir kısmı Osmanlı Devleti’nin ilk kurucuları ve sonrasında devletin erken dönemlerinde büyüten sultanlar ve yakın ailelerine aittir.
Tophane’de, Bursa’yı tepeden izleyen Osman Gazi’nin türbesi onun ölmeden önce vasiyeti üzerine eski Bizans’tan kalan “Gümüşlü Kümbet” şapelinde bulunur. Oğlu Orhan Gazi hemen yanında bulunur ve yüzyıllar boyunca iki bina da çeşitli yangın ve depremlerden zarar görmüş, ancak hem Osmanlı hemde cumhuriyet dönemlerinde yeniden tamir edilmişlerdir.
Yeşil Türbe, Bursa’nın en karakteristik yapılarından biridir. Yeşil Cami ile birlikte Bursa’da mutlaka gezilip görülmesi gereken bir yer olmakla birlikte türbe mimarisi içinde çok önemli ve özel bir yapıdır. İçinde Çelebi Sultan Mehmet ve çocukları yatar. Yapılışında Sultan’ın düşmanı olan Timur’un devrindeki türbe yapılarından etkiler mevcuttur. Türbeye isminide veren çinilerinin rengi her zaman öne çıksa da günümüzde üstünde orijinal çinilerinden çok az bir kaç örnek kalmıştır.
Ancak Bursa’da türbe dendiğinde ilk akla gelen yerlerden biri Muradiye’dir. Bursa’da şehir merkezine yakın konumdaki duvarla çevrili bahçe, Sultan II.Murat ve yakınlarına ait 12 tane türbeye ev sahipliği yapar. Günümüzde bahçesinde çeşitli mezar taşlarını da sergilendiği Muradiye Osmanlı’nın hem siyasi hemde kültürel ve sanatla tarihi açısından önemli bilgiler saklar.
Bursa’da sadece Osmanlı’nın siyasi önderleri değil, ruhani önderleri ve önemli kişilerinin de türbeleri de oldukça kalabalıktır. Ancak sultan ve ailelerinin aksine bir çoğu daha mütevazi mezarlara sahiptir. Çoğu bir caminin bahçesinde yada yakınında bulunmakta, diğer bazı örneklere bakış bulmak için biraz daha çabanın gerektiği yerlerdedir.
İslam’da mezarların en iyisinin en çabuk kaybolanı olarak söylenmesi ancak türbe kültürünün buna rağmen oldukça gelişmiş olması dikkat çekicidir. Sadece Anadolu ile sınırlı kalmamış, İslam coğrafyasının çoğu yerinde ortaya çıkmış ve sürdürülmüş bir gelenektir.
Bunun inanç açısından bazı olumsuz sonuçlarının olduğu inkar edilemez. Günümüzde bile halen çeşitli türbe ve mezarlara adanan adaklar ve diğer davranışların aslında İslam inancında yeri yoktur ancak bu durum ne yazık ki yakın zamanda bitecekmiş gibi gözükmüyor.
İnsanlar yüz bin yıllardır ölülerini gömmekte. Bu bazen sadece pratik nedenlerden ötürü yapılmakta, öyle cenazelerin uygulanışı da genelde o düşünceyi yansıtmakta. Ancak çoğu zaman ölüm insanlar için bir kişiye son veda anlamına gelmekte. Ve kişiye duyulan sevgi ve saygının çoğu zaman mezarından görülebildiği de doğru olabilecek bir sonuç. Elbette istisnalar olacaktır, ancak ölüm ölenin son vedası ise, mezarlar da yaşayanların ölüye son teşekkürü oluyor.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
EDA SARI
Ölümün Yeri (2)
İslam’da da ölüm kötü bir sondan ziyade, ahirete gidişin ilk kısmıdır. Bu yüzden ölünün arkasından yapılacak davranışlar belirli bir çerçevede olmalıdır. Neredeyse her kültürde sevilen ve büyük sayılan insanların mezarları daha ihtişamlı yapılmış, kişinin hayatında yaptıklarına bir teşekkür olarak görülmüştür. Eski Türklerde de bazı mezarların diğerlerinden daha ihtişamlı olduğu bilinmekte, Anadolu ve İslam’a geçişle bunun kendini kültürümüzde türbe olarak göstermekte.
İnsanların gömü ve mezar gelenekleri sahip oldukları kültür ve inançlarından olduğu kadar bulunduğu iklim ve coğrafyadan da etkilenir. Bölgede bulunan bol malzemeler ve iklimin sıcak yada soğuk olması ölünün hazırlanışı ve mezarlardaki süsleme ve yapılışında etkilidir.
Özellikle Türk İslam kültüründe Anadolu Selçuklular hem mimari tasarım açısından hemde bölgedeki doğal taşları kullanma açısından oldukça gelişmiş, hem İslam hem Türk tarihindeki en iyi örneklerden bazılarını ortaya çıkarmışlardır. Selçukluların Anadolu’ya hakim olduğu sürece gelişmeye devam etmiş, özellikle yapılara eklenen çiniler birer sanat eseri seviyesindedir.
Selçukluların dağılmasından sonra Anadolu’da kurulmuş olan çeşitli beyliklerde türbe yapımını devam ettirmiş, birbirlerinden ayrı olmaları yapılan türbelerinde tasarımında ve renklerinde çeşitliliği sağlamıştır. Sadece Anadolu’da değil Orta Asya’daki diğer Türk toplumlarında da görülen türbe mimarisi de Anadolu’daki mimariyi etkilemiştir. Bu etkileniş ve aynı zamanda en iyisini yapmak için yapılan yarış Osmanlı’nın erken dönemlerinde bile kendini gösterir.
Osmanlı’nın özellikle kuruluşundan sonra Bursa’yı fethiyle bir devlet haline gelmesi, türbelerin bu bölgede önemli bir yer tutmasını da beraberinde getirmiştir.
Bursa’da otuzun üstünde türbe vardır. Bunların önemli bir kısmı Osmanlı Devleti’nin ilk kurucuları ve sonrasında devletin erken dönemlerinde büyüten sultanlar ve yakın ailelerine aittir.
Tophane’de, Bursa’yı tepeden izleyen Osman Gazi’nin türbesi onun ölmeden önce vasiyeti üzerine eski Bizans’tan kalan “Gümüşlü Kümbet” şapelinde bulunur. Oğlu Orhan Gazi hemen yanında bulunur ve yüzyıllar boyunca iki bina da çeşitli yangın ve depremlerden zarar görmüş, ancak hem Osmanlı hemde cumhuriyet dönemlerinde yeniden tamir edilmişlerdir.
Yeşil Türbe, Bursa’nın en karakteristik yapılarından biridir. Yeşil Cami ile birlikte Bursa’da mutlaka gezilip görülmesi gereken bir yer olmakla birlikte türbe mimarisi içinde çok önemli ve özel bir yapıdır. İçinde Çelebi Sultan Mehmet ve çocukları yatar. Yapılışında Sultan’ın düşmanı olan Timur’un devrindeki türbe yapılarından etkiler mevcuttur. Türbeye isminide veren çinilerinin rengi her zaman öne çıksa da günümüzde üstünde orijinal çinilerinden çok az bir kaç örnek kalmıştır.
Ancak Bursa’da türbe dendiğinde ilk akla gelen yerlerden biri Muradiye’dir. Bursa’da şehir merkezine yakın konumdaki duvarla çevrili bahçe, Sultan II.Murat ve yakınlarına ait 12 tane türbeye ev sahipliği yapar. Günümüzde bahçesinde çeşitli mezar taşlarını da sergilendiği Muradiye Osmanlı’nın hem siyasi hemde kültürel ve sanatla tarihi açısından önemli bilgiler saklar.
Bursa’da sadece Osmanlı’nın siyasi önderleri değil, ruhani önderleri ve önemli kişilerinin de türbeleri de oldukça kalabalıktır. Ancak sultan ve ailelerinin aksine bir çoğu daha mütevazi mezarlara sahiptir. Çoğu bir caminin bahçesinde yada yakınında bulunmakta, diğer bazı örneklere bakış bulmak için biraz daha çabanın gerektiği yerlerdedir.
İslam’da mezarların en iyisinin en çabuk kaybolanı olarak söylenmesi ancak türbe kültürünün buna rağmen oldukça gelişmiş olması dikkat çekicidir. Sadece Anadolu ile sınırlı kalmamış, İslam coğrafyasının çoğu yerinde ortaya çıkmış ve sürdürülmüş bir gelenektir.
Bunun inanç açısından bazı olumsuz sonuçlarının olduğu inkar edilemez. Günümüzde bile halen çeşitli türbe ve mezarlara adanan adaklar ve diğer davranışların aslında İslam inancında yeri yoktur ancak bu durum ne yazık ki yakın zamanda bitecekmiş gibi gözükmüyor.
İnsanlar yüz bin yıllardır ölülerini gömmekte. Bu bazen sadece pratik nedenlerden ötürü yapılmakta, öyle cenazelerin uygulanışı da genelde o düşünceyi yansıtmakta. Ancak çoğu zaman ölüm insanlar için bir kişiye son veda anlamına gelmekte. Ve kişiye duyulan sevgi ve saygının çoğu zaman mezarından görülebildiği de doğru olabilecek bir sonuç. Elbette istisnalar olacaktır, ancak ölüm ölenin son vedası ise, mezarlar da yaşayanların ölüye son teşekkürü oluyor.